Antroposen Çağı’nda Bauhaus

OTTO VON BUSCH

Geçtiğimiz onyılda Antroposen çağı, yani insan medeniyetinin ayak izinin iklimi ve bir bütün olarak dünyayı etkilemekte olduğu bir dönemde yaşıyor olmamız üzerine çok sayıda tartışma oldu. Buna bir başka yandan bakacak olursak bu insan tasarımının gezegen üzerinde önemli izler bıraktığı, karbon tüketimciliği kültürünün aslen sadece bir yüzyıllık olan kendi jeolojik çağına dönüştüğü bir dönemdeyiz.

Belki de bu yüzden bu senenin Bauhaus’un kuruluşunun yüzüncü yılı olması biraz ironik. Birçok tasarım disiplini, Bauhaus’un yalnızca minimalist tarzını ve ideolojisini değil, aynı zamanda tasarımı bir estetik tüketim nesneleri sanatına dönüştüren eğitsel altyapısını da izledi. Bauhaus, Birinci Dünya Savaşı’nın karmaşasından tasarımla çıkabileceğini sanarken bugünün tasarımcıları da bu savaş-sonrası estetiği sürecinin yarattığı karmaşayla başa çıkmaya çalışıyorlar. Herkesin çok iyi bildiği gibi Bauhaus, aslen bir tüketici barış süreciyle, asal renkler ve biçimlerin kullanılmasıyla toplumsal bölünmeler arasında köprü kuran idealist evrensel bir estetiğin peşindeydi. Okulun kapanmasından sonra minimalizminin başarısı, evrensel tüketimciliğin öncüsü oldu. Belki de paradoksal bir şekilde son yüzyılda gördük ki büyük çevresel ayakizine sahip minimal estetik, gezegenimizin içsel özelliklerini değiştirerek atmosfer, ekosfer, hidrosfer ve litosferin geniş alanlarında etkisini gösterdi.

Tasarım, gezegeni etkileyen iki sferi bir araya getiriyor: insan düşüncesinin alanı olan noosfer ile tasarımın hayali alanı olarak adlandırabileceğimiz hayalisfer (vizyoner gerçeklik ile tasarımcıların içinde işlev gördüğü hayalgücü arasındaki süreklilik). Sonu gelmek bilmeyen minimalist tüketici ürünlerin ve insan-merkezli doyumun hayali, gittikçe daha fazla madde ve enerjinin çıkarılmasına ve dünya üzerindeki yaşamın boğulmakla tehdit edilmesine yol açtı. Bauhaus’ın öğretmenleri ile öğrencileri büyük düşündüler, tasarım eğitimini ve amacını yeniden hayal ederek tasarımın hem noosferini hem de hayalisferini değiştirdiler. Bugün halen tasarımın amacı ve yöntemlerinin büyük çoğunluğu bu ilham verici okuldan çıkma.

Bauhaus öğretmenlerinden Josef Hartwig tasarımı satranç seti (Model I, 1922); Busch-Reisinger Museum koleksiyonu; fotoğraf: Noahhoward, Wikimedia

Ancak Bauhaus’un kuruluşundan 100 yıl sonra Antroposen çağında net bir tasarım paradoksu var, öyle ki tasarım aynı zamanda hem aşırı derecede güçlü hem de güçsüz. Bir yandan insan tasarımı dünyayı yok edebilecek kadar güçlü, ki bunu da büyük oranda Bauhaus’ta açığa çıkarılmış olan hayalgücüne borçlu. Bununla eşzamanlı olarak da tasarımcılar kendi hayalgüçlerinin sistemik uygulamaları etkilemede aciz, güçsüz ve etkisiz olduğunu düşünüyorlar. Antroposen ile yüzleşildiğinde tasarımın hayalgücü, ampül değiştirmek, biraz kompost yapmak, topluluk bahçesi kurmak, eko-pamuktan yeni bir giysi koleksiyonu tasarlamak, yeni (ve belki de hatta geri dönüşümlü) bir minimalist plastik araç üretmek gibi eylemlere sıkışıp kalmış halde. Tasarımcıların halen Bauhaus’taki gibi cesur toplumsal vizyonları var mı?

Geri dönüp bakıldığında bugünün tasarım hayalgücü yeterince geniş değil, gezegenin yüz yüze olduğu zorlukların boyutuyla eş değil. Bauhaus’tan yüz yıl sonra tasarımcılar, esasen işlemeyen bir sisteme yama yapıyorlar, kendilerini onun dışında yeniden hayal etmektense. Ve öyle görünüyor ki sorun tam da tasarımın hayalisferinde, her bir fikrin ekstraksiyon ve kar talebine sıkı sıkıya bağlı olduğu bu alanda. Sistemin dürtülmesi (disruption) kavramı radikal toplumsal hayalgücünden ziyade Silikon Vadisi’ndeki yeni bir teknoloji için kullanılır oldu. “Bu işin parası nereden gelecek?” tasarım eleştirilerindeki en mühim soruya dönüşerek birçok vizyoner öneriyi baskılar oldu. Kamu yararı için ayrılmış ufacık alan içinde ütopik fikirler gittikçe artan oranda “gerçekçi olmayan” ya da dev bir hakaretmiş gibi “idealist” olarak yaftalanıp bir kenara bırakılıyor.

Hazır yüzüncü yılı kutlanıyorken Bauhaus’un mirasına geri dönüp bakmanın tam zamanı. Bugünün minimalist estetiği zamansız görünüyor olsa da onun hayalgücünün ölçeğini takdir etmeyi atlamayalım. Bir okul hem noosferi hem de hayalisferi etkileme gücüne sahip oldu ve bugünün yüklediği vazifeler de aynı derecede zorlu. Bauhaus’un dünya vizyonunu alkışlayalım. Radikal bir şekilde yeniden tasarlanan bir toplum mümkün ve belki de önümüzdeki yüzyıl için Bauhaus’un da yaratılmasına katkıda bulunduğu Antroposen karmaşası içinde biz de ütopik tasarımlar üretebiliriz.

Etiketler:

İlgili İçerikler: