AVM'de Permakültür

ARZU TÜRK

Akmerkez’in terasındaki permakültür tasarım uygulamaları alanı; kullanıcıların üretim yapabildiği sürdürülebilir bir kamusal alan olarak düzenlenmiş. Tüketim merkezi olan AVM'nin üretim potansiyellerini araştıran Hasibe Akın ile konuştuk.

Arzu Türk: Akmerkez’deki permakültür tasarım uygulamaları sürecine nasıl başladığından bahseder misin?
Hasibe Akın: AVM tipolojisi bize kent hayatıyla ilgili bir örneklem sunuyor. AVM’lerin varlığını ve kullanımını eleştirmek ayrı bir konu. Tüm eleştiri süreçlerini değerli buluyorum fakat sadece eleştirinin içine gömülmek bizi kent içinde hareketsizliğe itiyor. Ana akım sistem, kabul etmek istemesek de var ve her gün tam karşımızda. Bu nedenle sistemin dönüşümüne verilen emekleri son derece kıymetli buluyorum. Kenti şu anki mevcut durumunda dışarıdan kaynakların geldiği ve çıktığı bir habitat olarak düşünürsek AVM tipolojisi kentin bir mikro ölçeğini tanımlıyor.

Akmerkez’de sinema, rezidans, cephe, kafe-restoran, lobi ve spor salonuyla ilgili bir renovasyon projesi vardı ve ilk başta permakültür gibi bir düşünce yoktu aslında. “Başka türlü mimarlık mümkün” söylemine sıkı sıkıya tutunmam bu sürecin adımlarını oluşturdu. Akmerkez’in çatısında gerçekleştirdiğimiz permakültür uygulama alanıyla ilgili olarak asıl önemli olan çözümü kendi içindeki sorunlarıyla iyi belirlemekti ve çözümlerini de bütüncül bir bakış açısıyla enerji verimliliği çerçevesinde geliştirmekti. Bulunduğumuz çevreyle iyi iletişim kurmak önemli; aksi halde beraber üretim süreçlerine giremeyiz. Enerjimizi çevreyle etkileşim içinde, şeylerin arasındaki bağlantıyı yakalamaya çalışarak harcamak tasarımın etki alanını genişletiyor. Burada da süreç böyle ilerledi; projede yer almak isteyen herkese açık bir süreçle karşılıklı görüşmeler ve somut çıktılarla devam ettik. İlk olarak ortadaki Üçgen Teras’ın halka açık bir kamusal alan olarak tasarlanması planlanıyordu. Açıkçası “bu kadın mimar ama eli toprak tutuyor” diyerek de bu alanı benim takip etmem istenmişti başta. Yönetim tarafından Üçgen Teras’ın dümdüz çim olmasına karar verildi. Üçgen Teras’ın dışındaki alanlarsa mekanik, elektrik gibi altyapı öğelerinin olduğu atıl alanlardı. Buranın ilk olarak ofis çalışanlarının rekreasyonel ihtiyaçlarını karşılayan ve atıl alanlarının dönüşümünü sağlayan bir alan olmasına karar verildi. Ben de onlara birtakım öneriler sundum ve sonucunda da bu alanı permakültür uygulamalarının yapıldığı bir alana dönüştürdük. Burası aslında 400 metrekarelik çok da büyük olmayan bir alan; fakat şimdi büyüyor.

AT: Yönetimi permakültüre nasıl ikna ettin?
HA: Yönetime öncelikle birtakım sunumlar ve raporlar gösterdim. Türkiye’de gayrimenkul sektöründe permakültür uygulamaları henüz denenmemiş yöntemler barındırdığı için ilk başta dirençle karşılaşılabilir. Bu nedenle bir talep geliştirmek önemliydi burası için. Ekolojik takvimi de kaçırmamak adına buranın kaynaklarını ivedilikle düzenleyerek projeyi başlattık. Akmerkez’in oturmuş bir sistemi ve kaynak kullanımı var. Neler yapabileceğimize dair buradaki teknik ekibe birtakım atölyeler ve eğitimler düzenledim. İş, benim isteğimle Akmerkez’deki mimarlık pratiklerimin yanında devam eden bir iş olarak sürdü. Bu yüzden, bunu anladığımız anlamda klasik bir “iş” olarak görmediğim için gece gündüz çalıştım; diğer ekip arkadaşlarımdan ilgili ve meraklı olanlar da bu süreçte hep destek verdiler. Kimisi bazı uygulamaların nasıl yapılacağını öğrendikten sonra keyifle o uygulamanın tüm sorumluluğunu üzerine aldı, işin mantığını anlayıp benim aklıma gelmeyen çözümlerle AVM içindeki kaynakları proje için akıtmaya başladılar. Bu projenin en önemli başarısı nedir diye sorarsanız, benim için budur: Talebin olmadığı bir yerde talep oluşturmak ve insanların keyifle çalışabildiği bir alan açmak. Burada öncelikli olarak rekreasyonel alanla ilgili olarak bir üretimi, üretime insanları dahil etmeyi ve üretim sürecini beraber yaşayabilmeyi amaçladık. Proje yönetim süreci AVM’deki girdileri, çıktıları ve bu üretimlerin nasıl tekrar sisteme kazandırılabileceğine dair bir sistem sunuyor. Sistemin içine giren bir diğer bileşen; kentte birbirine çok da dokunmayan paydaşları belirlemek oldu. Burada da kendi iletişim ağımla Akmerkez Yönetimi’ndeki tampon rolü üstlendim. Projenin üçüncü aşamasıysa hiç bu işleri bilmeyen ama bilseler ve o ateş içlerine bir kere düşse, enerjilerini bu alanlarda yoğun bir şekilde hissettirebilecek insanlara ulaşabilmekti. Bu üçüncü aşamanın başlaması maalesef Akmerkez’den ayrılma sürecime denk geliyor. Yani halkın projenin içerisine katılma süreci.

AT: Proje uygulama süreçlerini biraz daha açabilir misin?
HA: AVM’nin çıktılarını belirlemekle geçti birinci aşama. Kullanılmış, artık işe yaramayacağı düşünülen, kısacası “çöp” olarak görülen çıktılar. Akmerkez için bu ‘kaynaklarımız’ kullanılmayan depoda çürümeye bırakılmış bir malzeme de, restoranlardan çıkan mutfak atığı da, inşaat sürecinde çıkan atıklarımız da, kanalizasyonlara akan yağmur suyu da olabilir, çok ciddi potansiyeli olan fakat enerjisini nereye kanalize edeceğini bilmeyen bir kimsenin enerjisi de olabilir -genç/orta yaş/çocuk yani herkes. AVM içindeki atıl ve işlevsiz alanlar da kaynaklarımızdı. Üçgen Teras’ın yönetim tarafından dümdüz çim yapılmasına karar verilmişti, çimin de toprağa ihtiyacı vardı. Bu alanda önce Üçgen Teras için toprak üretimine başladık. Kompost dediğimiz “organik gübre” olarak bilinen toprak üretimine başladık. Toprağın içinde temelde iki elemente ihtiyacı vardır: Karbon ve azot. Sadece AVM’deki atıklardan azotu da karbonu da sağlayabiliyorduk. AVM’deki restoranların ve yemekhanenin mutfağından çıkan organik atıklar, mağazalardaki karton atıkları, talaş, yiyecekler, kağıt gibi pek çok atığı topladık. Burada neredeyse bütün kompost çeşitlerini denedik. Bir toprağın içeriğini zenginleştirmek için başka elementlerin de varlığı önemli elbet. Bu elementleri karşılayacak kaynaklar da mevcuttu. Terasta toprak yapmaya başladığımızda mevsim kıştı ve dışarda kar yağarken bir yandan hiçbir makine kullanmadan ellerimizle toprak yapıyorduk. Hava sıcaklığının düşük olmasının da etkisiyle kompostlardan istediğim randımanı alamıyordum. Bunun için de Yeni Cami önündeki taşların üzerinde bulunan güvercin gübrelerini topladım. 3-4 haftanın sonunda atıklardan ormanın içinden çıkmışcasına mis gibi kokan bir toprak elde etmeye başlamıştık.

Solucanlar için bir alan oluşturduk ve solucan çaylarıyla toprağımızı beslemeye başladık. Arıları ve böcekleri çekebilecek bir habitat oluşturduk. Aynı zamanda da terastaki yüzey suyunun toplanabilmesi için bir su yönetimi geliştirdik. Kısıtlı vakitte bu alan için sadece gıda üretimini planlayabildim, elbette daha fazlası mümkün. Gıda üretimi için ülkenin dört bir yanından atalık tohumlar topladım ve Akmerkez Tohum Kütüphanesi’ni kurduk. Süreç ilerledikçe de meraklı kim varsa geliyor ve “Ben de projenin bir parçası olabilir miyim?” diye soruyordu.

AT: Burada birçok ürün görüyorum, neler ektiniz? Ekim, mevsimlik olarak devam ediyor mu?
HA: İlkbahar dönemine yakın bir zaman aralığında başladığımız için yazlık sebze ve meyveler; domates, biber, patlıcan, enginar, çilek, kabak, mısır, fasülye, kavun, karpuz, envai çeşit aromatik bitkiler, tıbbi bitkiler, salata için istemediğiniz kadar malzeme var. Aynı zamanda marul, reyhan, fesleğen, dereotu, maydanoz, semizotu, nane, kekik, latin çiçeği, gül hatmi ve İstanbul’un endemik türlerinden ağaçlarla birlikte 92 çeşit bitki var burada. Diğer konularda yapılacak üretimleri kurgulamak için vaktimiz yetememiş olsa da bu alanın büyütülme kararı alındığına göre en azından mevsimlik olarak ekim de devam edecektir diye umuyorum.

AT: Buranın bakımını, işletimini kim yapıyor?
HA: Bunu öngörerek ilk olarak çok yıllık bitkileri seçmeye çalıştık. Zaten böyle bir alanın kendi kendine yaşayan bir sistem olması ve sürdürülebilirliğinin kurgulanması için en az üç yıl gerekiyor. Üçgen Teras çevresindeki tüm alanın bu 400 metrekarelik alanda uyguladığımız prensiplerle devam edeceği yönünde bir karar alınmıştı. Amacımız elimizdeki kaynaklarla bu işi yapabilmekti. Bu işi, buraya aidiyet duymayacak dışarıdan birilerine taşere etmek burayı herhangi bir peyzaj alanına dönüştürmekten öteye götürmez.

AT: Öyle bir durumda bu alan için harcadığın emek, para gibi değerlerle bu alandan elde edeceğin şeyler birbirini karşılamayacak ve ilke edindiğin “sürdürülebilirlik” değerini kaybedecek.
HA: Evet, bu işi kendi mutfağında yapabilmek önemli. Buraya gelen, paydaş olarak nitelendirdiğimiz insanlar burayı kendilerininmiş gibi hissedebildikleri için kendi artı değerlerini verebildiler. Alanın kendi kendini devam ettirmesi için ulaşabildiğimiz kadar çok kişiye ulaşmak ve talebin büyümesine katkıda bulunmak da az önce bahsettiğim işin üçüncü boyutu. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ni düzenleyen ekiple bağlantıya geçmiştim. Ayda bir defa SYFF’nin dönüştüren belgesellerini ücretsiz olarak Akmerkez Sineması’nda halkla buluşturmaya başladık. Belgeselin işlediği konuya göre alanında uzman konuşmacılar davet ediliyor ve izleyiciler konuşmacıyla söyleşebiliyorlar. Demeye çalıştığım, bu haliyle ortak bir paylaşım için AVM denilen şey bir "imkan-mekan" haline gelebiliyor.

AT: Rezidansta yaşayanların işten sonra buraya gelip ürün toplaması, yeniden tohum ekmesi gibi ideal bir sistemi konuşuyoruz aslında. Bir yandan kentsel tarım tartışılıyor, bir yandan sürekli olarak toplu konut inşa ediliyor. Dolayısıyla bir yerden sonra kentsel tarım, çatı bahçeleri vs. gayrimenkul piyasası için bir pazarlama unsuruna mı dönüşüyor sence?
HA: AVM’ler bu kadar çok olmamalıydı konusundan önce, onların yadsınamayacak kadar çok olduğu bir sistemde yaşadığımızı görmek gerek. İşin pazarlama argümanı olarak kullanılması konusunda “yeşil yıkama” yapılıp yapılmadığına dikkat etmek önemli diye düşünüyorum. Örneğin Akmerkez’de biz bu işi yaptık diye “Akmerkez ekolojik AVM oldu” demiyoruz; fakat kıymetli gördüğümüz bir şeyin uygulanması, talepleri dönüştürüp yeni uygulama alanları açabilir.

AT: Bu noktada da aslında nasıl sürdürülebilirliğin içi yavaş yavaş boşaltılıyorsa tüm bu yeşil hareketlerin de içini boşaltmamak için temkinli olmak gerek diye düşünüyorum.
HA: Evet, yerine özgü çözümler getirmeyi hedefleyebilirsek tüm bu tasarımlar, kavramlar birbirinin aynısı şeyler olmaktan çıkar ve senin de gözetmek istediğin gibi içinin boşalmasına engel olunur. Benim burada bir AVM ölçeğinde gördüğüm en önemli konu atık ve tüketimdi. Dolayısıyla tüketimin oburluğa dönüşen bir ölçekte olma durumunun dönüştürülebileceğine dair bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Etiketler:

İlgili İçerikler: