Bademlik’te Yayın Panayırı

LEVENT ŞENTÜRK

Mimarların tarihsel rollerinden biri, yazarak “dinlerini” dünyaya duyurmak ve çağrılarını yaymaktır kuşkusuz. 20. yüzyıl Batı mimarlık yazınında, bu durumu kanıtlayan, modernlik ufkunu kat eden bildirilerle dolup taşan zengin bir panorama vardır. Bununla beraber, mimarların yazmakla, yayın yapmakla ilişkisi öteden beri sorunludur. Güncel olarak bunda mimarlık eğitimi kadar meslek pratiklerinin de payı var.

Diğer yandan, Türkiye gündeminin veya ülkedeki yayıncılığın mimarlık konularıyla ne kadar ilgili olduğu ortada. 2000’li yılları ekonomik açıdan tanımlayan en yaygın faaliyet kentlerin inşa edilmesi olduğu halde, mekanlar, kentler ve mimarlık üzerine ortadaki yaratıcı yayın toplamının cılızlığı, yekunun cüziliği acınası durumu ortaya koyuyor: Memleketteki beton santrali sayısı kadar mimarlık, sanat, kuram yayıncısı olmadığı müddetçe, hayalgücünden yoksun şekilde yaşayarak büyüyen bir ülke olmaya devam edeceğiz belli ki.

İçinde yaşadığımız 2015 miladi yılında Türkiye’de hala bir avuç insan mimarlık yayıncılığıyla uğraşıyor; bunun ağırlıklı bölümünü dergicilik kaplıyor; bu dergilerin ezici çoğunluğu güncel kaygılarla çıkarıldıkları için, bunların ne kalıcılık ne de bir kütüphane oluşturma yolunda bir işlevi veya hedefi bulunuyor: Daha çok, mevcut reklam pastasından bir parmak krema çalmaya didinen dergiler bunlar. Akademik yayınların ise, puantaj pastasındaki kremaları toplayıp apoletine yeni unvanlar eklemek için çırpınanlar güruhuna puan yetiştirmekten yorgun düştükleri bir ortamda, güçlü bir entelektüel gündem yaratmaktan çok uzak oldukları aşikar. Güç bela yürüyen bir hakemlik süreci de olmasa, bunun da iyice sarpa sarması, “parayı-veren-unvanı kapar” haline gelmesi işten bile değil.

Mimarlık kitapları yayımlamak konusunda Türkiye’nin neredeyse uykuya daldığı bir dönem yaşıyoruz. Bir elin parmaklarını geçmeyecek telif ve çeviri mimarlık kitabı yayıncısı var. Herhalde, Türkiye’deki mimarlık gibi, “entelektüellerinin” kendini bunca kaf dağında gördükleri, buna karşın dünyadaki temel eserleri kendi dilinde bunca namevcut, başka hiçbir sosyal bilimler alanı yoktur. Bu koşullarda en “derin” kuramsal konuşmaların, oulipocu bir yakıştırmayla “Türklish”leştiği, Türkçe-English karışımı haline geldiği, akademik ricalimizin olduğu kadar, öğrencilerin de malumudur.

İhtiyaç duyduğumuz şey, mikro düzeyde bir harekettir. Üretim ilişkilerini mimarlık yayını düzeyinde underground üretim biçimleriyle yeniden eşleştirerek işe başlanabilir. Bireylerin otonom biçimde üretip çoğalttıkları, kar amacı gütmeyen, sansürsüz, özgürlükçü, yaratıcı fanzinciliğin koşulları her zamankinden fazla mevcut bugün. Alternatif bir yayıncılığın ekonomisi bu yolla yeniden yapılandırılabilir. Sözgelimi Zardanadam müzik grubu böyle üretim yapıyor. Müziği piyasada yer edinmek amacıyla araçsallaştırmaktan kaçınıyor, albümlerini piyasaya sürmüyorlar. Kırtıpil edebiyat dergisi, içine düştüğü ekonomik açmazı benzer biçimde aşmanın yolunu tuttu. Kült yayınlarının Cro-Magnon projesi de benzer biçimde sınırlı sayıda üretime ve el emeğine dayanıyor. Sub Press oluşumu risale geleneğini yeniden hatırlattı.

Konvansiyonel yayıncılığın tek alternatifi, konvansiyonel e-yayıncılık değildir. Her konvansiyonel yayıncılığın, yedeğinde underground, alternatif, ayrıksı, kuraldışı üretimi barındırması ve bu alanı beslemesi elbette gerekmez ama bunu yapabilecek yayıncıların sayısının artması gerektiği açık. Böylece deneyselcilerin eli de güçlenebilir. Bu “büyük yayıncı”ların yükünü de azaltır ve üretken kişiler “kitabım büyük yayınevinden çıksın” saplantısından kurtulmaya başlar.

Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi mimarlık bölümünde birinci sınıfların yayın panayırı, bu tür bir mikro girişimin başlangıcı. Geçtiğimiz Mayıs ayının ilk haftasında, öğrenciler bir günü yayınlarını görücüye çıkarmaya ayırdı. Bademlik Tasarım Festivali’nin ikincisi, yayın panayırından on gün önce gerçekleşmiş; workshoplar, stüdyolar, üretimler okulun her yanını kaplamıştı. Önümüzdeki yıllarda bu iki etkinliği birleştirmek BTF’ye güç katabilir. Yayın panayırı için her öğrenci kendi özgül fanzinini tasarladı ve çoğalttı. Tasarım boyutunun, o yayına özgü standın veya sunum biçiminin de tasarlanmasıyla artırıldığı görülüyordu. Böylece sadece bir yayın fikri geliştirilmekle kalmıyor, o yayının mekanda nasıl yer alabileceği üzerine şenlikli düşünceler de üretilebiliyor.

Bütün bunlar bir yana, fanzin yapmak ve dağıtmak her zaman şen şakrak ve evcil bir iş değildir; tersine. Ele gelmez, anarşizan, kötücül, uzlaşmasız bir üretimdir; sabotajcıdır, bozguncudur, yerinden edicidir; kötümser, sivri dilli, delicidir. Bademlik’teki yayın panayırında bu minvalde üretimler pek yoktu. Konuları bakımından daha kolay sindirilebilir ürünlerdi büyük ölçüde; toplumsal sorunlara odaklanan işler çoğunluktaydı. Zaman zaman didaktik bir hal alan işler de vardı.

Üretkenlik, işlevsel, yararcı olduğu ölçüde desteklenen bir haslet; bu kategoriye uymayan üretimler ömürsüz bu nedenle. Yararcı olmayan, eleştirel üretkenliği inatla destekleyen mecralar icat etmek ve sürdürmek için çaba harcamak, işbirliği yapmak her zamankinden daha önemli görünüyor. Kentte daha fazla görünürlüğü olan, geniş katılımlı, heterojen bir yayın panayırının, üniversite öğrencilerinin bireysel üretkenliğini kışkırtıp ülkedeki entelektüel çeşitliliği besleyeceği su götürmez. Kitapların, risalelerin, fanzinlerin, elyazması eserlerin, el yapımı yayınların ve akla hayale gelmedik bambaşka yayın türlerinin dağıtıldığı, el değiştirdiği; sanat ve düşünce etrafında örgütlenmiş yayın pazarı veya yayın panayırı, bana kalırsa piyasaya karşı alternatif üretkenliğin yeni biçimlerinden biri olma yolunda.

Etiketler:

İlgili İçerikler: