Biçimlerin Yaşamı: Focillon Biçimciliği Üzerine

HAKAN ANAY

Henri Focillon biçimciliği, genelde “biçimcilik” olarak adlandırılan daha büyük bir geleneğin altında yer alan soy çizgilerinden birisinin önemli ve değerli bir temsilcisidir. İşin başında “biçimcilik” derken neyi kastettiğimizi açmanın önemi büyük: Bu, terimin mimarlık alanındaki kötü ünü düşünüldüğünde, bir tercih değil zorunluluk.

BİÇİMCİLİK HAKKINDA
Proje konusuyla karşı karşıya kaldığında, dergilerde, biçim ağırlıklı kitaplarda, şimdilerde internette hızla “moda,” –ya da “güncel” diyelim– biçimler arası sörf yapmayan mimar ya da mimar adayı var mıdır? Ya da eğitim ortamında, profesyonel hayatta, “beğenilmiş” proje “biçimden” müstesna ögeleri sebebiyle mi beğenilmiştir değerlendirenler tarafından? Tam tersinden alalım; biçimi “bir şeye benzemeyen” bir binanın, yapısallığı, işlevselliği, bağlamsallığı ya da daha moda özelliklerden örneğin “sürdürülebilirliği” ne kadar üstün olursa olsun, “olumlu”, hatta en başta “mimari” olarak değerlendirilme şansı var mıdır? Mimarlık tarihi kitapları aslında bir bakıma, mimarlık denkleminin diğer bileşenlerine farklı vurguları da olan, mimari biçimler tarihi kitapları değil midir?

Biçim, bir mimari çalışmanın en önemli bileşenlerinden birisidir; bu böyleyken “biçimci” yaftası sanırım hiçbir mimarın tercih edeceği bir durum değildir. Biçimci olmamanın gerekliliği (!) hala mimarlık pedagojisinin en geleneksel ve hayati öğretilerinden biridir. Mimarlık okullarında proje jurilerdeki “standart” eleştirilerden birisi projeye “biçimci” yaklaşım ve takip eden “biçimcilik” yaftası değil midir? Formel (!) eğitiminin bir parçası olarak “biçimcilik” olumsuz bir anlayışla her mimarın zihnine, deyim yerindeyse kodlanır. Mimarlık geleneğinde “biçimcilik” neredeyse bir hakaret ifadesidir. Denklemin diğer önemli unsurlarının, örneğin “işlev” ya da işlevci olma (!) (eğer tercih ediyorsanız, yapısal(cı), bağlamsal(cı), veya sürdürülebilir(ci), vs.), hiçbiri bir eleştiri ifadesi gibi kullanılmıyorken, “biçimci olma” ya da “biçimcilik” denen şeyin çoğu kez, nesnel bir gözlemden çok, bir itham, hatta kimi kez bir aşağılama ifadesi olarak kullanılma sebebi nedir? Nedir mimari biçimle, biçimcilikle ilgili sorunumuz?

Biçim, karmaşık ve çok bileşenli mimarlık denkleminde bütünü baskılamaya ve tek taraflı kontrolü altına almaya muktedir tek öğedir; üstelik bütünü ele geçirmeye her an hazır bekler. Biçimin baskın öge olması her ne kadar kaçınılmaz gibi görünse de, bu baskınlığın bütünü nasıl ve ne şekilde etkilediği önemlidir. Olumsuz anlamda biçimcilik diye adlandırdığımız şey kontrolün diğer ögeleri yok sayacak ya da önemsizleştirecek şekilde biçimin eline geçtiği durumlar için kullanılır. Bu, örneğin, sosyal sorumluluk, duygusal içerik, orijinallik (Wolin 1994) gibi ögelerin göz ardı edilmesi olabilir, biçimleri sırf moda ya da popüler oldukları için tercih etme (Collins 1988) şeklinde kendini gösterebilir. Azılı işlevselci içinse, kompozisyon, simetri, düzen, modül, oran, “plan, konstrüksiyon ve görünüşte harfilik” gibi, herhangi bir öngörülmüş düzenin ya da soyut geometrik disiplinin varlığı (Banham 1966) bile, bu düzen veya disiplin Platonik kökenli ya da bir tür gelenekten kaynaklanıyor olsun biçimciliği işaret eder. Tipik olaraksa biçimin içerikle ilişkisizliği, işlevi dikkate almaması, anlamlar dünyamıza hitap etmemesi biçimcilik olarak nitelendirilir.

Öte yandan, “biçimcilik” kelimesinin mimarlık alanındaki belirgin kötü ününe rağmen, bize farklı gündemler sunan “biçimcilik” diye adlandırdığımız bazı gelenekler vardır. Sanford Kwinter (Kwinter 1994) hakiki biçimciliklerden “modern ve avangart geleneğin muhteşem estetik ve epistemolojik icatları” olarak söz eder. Aslında dejenere biçimcilikler dediğimiz yaklaşımlar bunların sadece birer kötü kopyasıdır. Bunların karşısındaysa mirasın gerçek temsilcileri olarak nitelendirebileceğimiz lokal biçimcilikler vardır. Bu yaklaşımlarda biçimcilik, biçimi sadece bir dış kabuk gibi almaz. Biçim, daha geniş anlamıyla, “bir düşüncenin biçimi, bir çağın biçimi, bir aracın biçimi,” olarak alınır ve yaklaşımın ana derdi biçimin tarihsel ortaya çıkışına ilişkin “neden bu nesne, bu kurum ya da konfigürasyon, burada, bu yerde, bu zamanda da diğeri değil” gibi hususlara bir tanım getirmeye çalışmaktır (Kwinter 1994). Örneğin, Colin Rowe’un, Henri Focillon’nun, Arnold Schoenberg’in ve Michel Foucault’nun biçimcilikleri bu tür biçimciliklerdir.

kells kitabı, yeni ahit’in içerdiği dört öğreti, diğer metinler ve kanon tablolarını içeren işlemeli el yazması
carceri serisi,giovanni battista piranesi
carceri serisinden, giovanni battista piranesi
mezar taşı

FOCILLON BİÇİMCİLİĞİ
Focillon biçimciliğini anlamak modelin arkasındaki “evrimsel model” vurgulanmadan mümkün değildir. Akla hemen bir biyolojik evrim analojisi gelmesin. Focillon’nun modelinin arkasındaki evrimsel içerik beklenenin aksine bir analoji değil, kendine özgü dinamikleri olan, kendine özgü bir biçimler evreninin parçasıdır; kuramı, doğrudan sanatsal biçimlerin varoluşu ve evrimlerinin doğasından türetilmiştir. Focillon’na göre biçimler ne saf düşünceler evrenine, ne de saf fiziksel evrene aittirler. Focillon’nun sanatsal biçimler evreni, kabaca Karl Popper’in “üç dünya ontolojisi” kuramındaki alt evrenlerden “üçüncü dünyaya”, yani insan zihninin ürünü “nesnel düşünce içerikleri” dünyasına karşılık gelir (Molino 1992). Bu içerikler cansız da olsa, kendilerine ait bir hayatları vardır ve üçüncü dünya, zihnimizin ürünü de olsa, bizden etkilense ve bizi etkilese de büyük oranda özerktir (Popper 1972). Focillon’nun biçimler dünyası, “üçüncü dünyanın” biçimlerden oluşan bir alt evreni gibi düşünülebilir. Popper’ci modelin dinamiklerinin Focillon’da da karşılığı vardır: Örneğin her yeni ortaya çıkışın ya da var olan biçimin hayatını devam ettirmesinin arkasında “gelenek” adını verdiğimiz bir birikim vardır. Bu “ön bilgi” aslında bir “hipotez” olarak değerlendirilebilecek denemeleri destekler ve deneme niteliği taşıyan öneri ya çürütülür ya da yaşamına/gelişimine devam eder. Yaşamına devam eden biçim, içinden geldiği dünyanın bir parçası olur; onu hem oluşturur hem de dönüştürür. Biçimler kadar içinde bulundukları ve onlardan oluşan dünya da canlıdır.

Focillon’na göre biçim, hayatının hangi aşamasında olursa olsun ne hakim kültürün ifadesidir, ne de ait olduğu çağın ürünü olarak nitelendirilebilir. Her çağ, her kültür kendi sanatını biçimlendirmede etkili olsa da, biçimlerin var oluşu ve evrimi bir sosyal ve kültürel belirlenimcilik çizgisinde gerçekleşmez. Sanatsal biçimler dünyasını kendine dışsal herhangi bir şeyle değerlendirmek, açıklamak mümkün değildir. Biçimin ortaya çıkışının ve hayatının arkasında yatan ana dinamikler, içinde bulundukları biçimler evreninin parçasıdır. Bu sebeple bir biçimi incelerken aslında sadece kendine içsel ögeleri değil, “özelleşmiş çerçevesindeki” ilişkili olabilecek her şeyi katarak incelememiz gerekir.

Biçim ile ait olduğu evren arası ilişki bağlamsaldır. Örneğin stil denen şey, sanatçıya “homojen ve tutarlı bir biçimsel ortam” sunar. Bu ortam sayesinde sanatçı hareket edebilir ve nefes alabilir. Bunu bir tür kör otomatizmle karıştırmamak gerekir. Biçimlerin hayatındaki bir durum, bir an, aynı zamanda farklılığın garantisi ve teşvik edicisidir. Yaygın inanışın aksine “boşluk” ve tanımsızlık bize sonsuz özgürlük sunmaz. Sanatsal yaratımın, biçimlerin evreninin sunduğu çerçeveye ihtiyacı vardır. Focillon’na göre “sanatçı, ancak ifadesi tümüyle sınırlandığında çok sayıda deneme ve varyasyon gerçekleştirebilir.” Sonsuz özgürlüğün bizi götüreceği yer ise sadece taklit olabilir.

Ezeli biçim-içerik karşıtlığı Focillon’nun formülasyonunda bir potada eritilir. Focillon, daha kitabın başında “bir sanat çalışması hem madde hem tin, hem biçim hem içeriktir” der. Hakiki biçimciler biçimi, esere içsel gördükleri bir bileşenin karşıtı olarak görmezler. Karşıtlık gibi sunulan ögeler, bir sanat eserinin bütünlüğü içinde bileşenlerdir sadece. Burada önemli olan şudur: “bir eserin sadece ‘biçimi’ biçimsel ögesi değildir,” örneğin işlev ya da içerik de eşit derecede “biçimsel” olabilir (Todorov 1973). Bu hususta biçimci modeller ilişkili ve benzer kavramsallaştırmalar sunar: Örneğin Adolf von Hildebrand’ın “malzeme/arkitektonik yapı” ikilisi, biçim-içerik ve hatta biçim-işlev gibi uzlaşmaz ikililere alternatif bir formülasyondur. Rus biçimcilerinin ünlü “vasıta/teknik” ve “malzeme” formülü, uzlaşmaz karşıtlık biçim/içerik’in karşısına koydukları, benzeri bir karşıtlık sunmayan bir ikili yapıdır. Yeni-Kantçı geleneğin temsilcileri olarak, biçimcilerin ana dertlerinden birisi, özellikle resim ve heykel gibi, geleneksel olarak imitasyon düşüncesini bünyelerinde barındıran, edebiyat gibi bir temadan, bir konudan bağımsız düşünülemeyecek ve malzemesi kelimeler olan sanat dallarında, sanat eserini; biçimi kendi dışındaki şeyleri işaret eden, onların taşıyıcısı gibi görüldüğü anlayıştan kurtarmaktır. Burada ana referanslar özellikle müzik ve daha sonra da mimarlık gibi (ki Hindebrand’ın ana referanslarından birisi mimarlık alanıdır) imitasyondan bağımsız sanatlardır. Örneğin, müzik biçim-içerik arası ilişkilerde de bir çıkış noktasıdır: kompozisyonda sanatçı bir nevi, “hiçbir şeyden” ürettiği, “malzemeyi, çalışmasının içinden kaynaklanan kanunlara göre bir araya getirir”, böylece biçim, belli bir fikri aktarmanın bir aracı olarak görülmez; düşünce ile ayrıştırılamaz bir bütün, bir tür “çözünemez biçim” olarak alınır (Colquhoun 1991). Focillon’na göre düşünceler (idea) biçimi oluşturmaz. Sanatçı düşünceyi biçime yapışık olarak düşünür ve bir fikir biçimle bütünse kendisi de biçimsel niteliklidir.

Focillon’na göre biçimin anlamı vardır, ancak bu anlam içseldir, bizim ona atfetttiğimiz ya da giydirilmiş, dengesiz ve güvensiz, çoğu zaman geçici –hatta değişebilir– bir içerikle karıştırılmamalıdır. Biçimler bir şeyleri işaret edebilirler; ikonografik, sembolik anlamları olabilir ya da insan zihninin işleyişi gereği biz onları kavramsallaştırmış olabiliriz. Ancak bunların tümü biçime sonradan eklenmiş içeriklerdir. Bu tür içerik ya da anlam ölümlüdür. Ancak biçimler içerikleri ölse bile sonsuza kadar yaşamlarını sürdürebilir, hatta bu yaşamları sırasında farklı ve yeni anlamlar kazanabilirler.

Biçim sadece kendine referanslıdır. Biçimin hayati içeriği biçimsel içeriğidir. Bu içeriği kavramak ise özel bir tür zihinsel durumla mümkündür. Her anlama ve değerlendirme eylemi algı ile başlar, ancak zihin her olguyu süratle kavramsallaştırır. Bir kez bu aşamaya geçildi mi olgular artık görünmez/algılanmaz olur, sadece tanınırlar, böylece bir bakıma bilincimizden kaybolurlar. Biçimin, ikonografik ya da sembolik olsun veya anlamla ilişkili olsun, kendine dışsal bütün içeriğiyle böylesine bir ilişkisi vardır. Bu tür içerikler bize biçimle giydirilmiş içerik arasında, güncel bir terim kullanacak olursak, bir tür “kısayol” sunar. Biçimi özünde kavrayabilmemiz içinse kendimizi bu tür bir içerikle belli bir mesafede tutmamız, bu tür içeriği izole etmemiz ya da dondurmamız, deyim yerindeyse “kavramsal düşünüş” aşamasında değil “algısal düşünüş” aşamasında kalmamız gerekir (Fiedler 1949).

SONUÇ
Vie des Formes’un İngilizce çevirisine giriş metninde, Jean Molino, Focillon’nun bize büyük bir model, büyük bir kuram sunmadığından söz eder. Bu, “hiçbir kuramın, hiçbir modelin evrensel değer taşımadığına olan inancı” sebebiyledir (Molino 1992). Ancak bu durum Focillon’nun söylemlerini daha az değerli yapmaz. Bize sunduğu prensipler ve araçlar uyarlanabilir nitelikli ve karmaşıktırlar, ve analize konu olan nesneye göre her zaman dönüştürülebilir niteliktedirler (Molino 1992). Biçimci modeller bize bugün geçerliliğini koruyan son derece ciddi bir kavramsal/kuramsal çerçeve, bir dünya görüşü sunar. Bu modellerin en güzel temsilcilerinden birisi olan Life of Forms’un, mimarlık eğitiminin başındaki öğrencilerimize okuttuğumuz temel metinlerden biri olması rastlantı değil.

Gerçek şu ki, biçimcilikten kaçınmanın tek yolu, sıkı bir ”biçimci” olmaktan geçer.

KAYNAKÇA

-Anay, Hakan. 2012. Mimari Bicimcilik. Eskişehir: ESOGÜ.
-Banham, Reyner. 1966. The New Brutalism. Stuttgart: Karl Kramer Verlag.
-Collins, Peter. 1988. Changing Ideals in Modern Architecture. Kingston and Montreal: McGill-Queen's University Press.
-Colquhoun, Alan. 1991. "Composition versus the Project." Modernity and the Classical Tradition içinde, 33-55. MIT Press.
-Fiedler, Conrad. 1949. On Judging Works of Visual Art. Berkeley and Los Angeles: University of California Press.
-Focillon, Henri. 1992. The Life of Forms in Art. Translated by George Kubler. New York: Zone Books.
-Hildebrand, Adolf. 1945. The Problem of Form in Painting and Sculpture. New York: G.E. Stechert & CO.
-Kwinter, Sanford. 1994. "Who's Afraid of Formalism." Form Work: Colin Rowe içinde, 65. New York: Anyone Corporation.
-Molino, Jean. 1992. "Introduction." The Life of Forms in Art içinde. New York: Zone Books.
-Popper, Karl Raimund. 1972. Objective Knowledge. Oxford: At the Clarendon Press.
-Todorov, Tzvetan. 1973. "Some Approaches to Russian Formalism." Russian Formalism: a Collection of Articles and Texts in Translation içinde, ed. J.E. Stephen Bann, 6-19. New York: Barnes and Noble. Wolin, Judith. 1994. Form Work: Colin Rowe içinde, ed. Cynthia Davidson, 58. New York: Anyone Corporation.

Etiketler:

İlgili İçerikler: