Gerçekleşen Hayaller Ortaklığı

DİRİM DİNÇER

“İşveren” aktörünün mimar ve projeyle kurduğu iletişimin mimari üretimin niteliğine nasıl etki ettiğini tartışmaya açan İşveren Sergisi, 26 Kasım’a kadar Salt Galata’da ziyaret edilebilir. Dirim Dinçer, bir hikaye anlatıcısı olan sergiye dair izlenimlerini yazdı.

“Bir eserim bittikten sonra kıvranma devrem başlar. Muhayyilemde onları yıkıp yıkıp tekrar inşa ederim. Ama muhayyilemde, bugüne kadar yıkamadığım tek binam var; o da mimarlık fakültemdir.”
Behruz Çinici, 2003

Behruz Çinici’nin yıkamadığı tek bina olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Mimarlık Fakültesi, öğrencisi olanlar aynı fikirde olacaklar kanısındayım, bir mekan olarak hepimize derslerde öğrendiklerimizden bile fazlasını öğretmiştir. Karşınızdaki tasarımın kırılganlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan zarafetinin nefes kesiciliğini, bir mekanın tamamen kendisine özgü bir karakteri olabileceğini, o güçlü karakterin içindekini asla ezmeden iletişim kurabileceğini, kendini açıp öğretebileceğini; duvarı, doğraması, merdivenleri, basamakları, gerçek bir ölçek eğitimi olan kaset döşemesi, asma katları, avlusu, girişi, oturma birimleri, balkonları ve daha nicesiyle birlikte incelikle anlatır. Bu fakültenin sahip olduklarını çizimlerinde her türlü detayı hayal ederek mümkün kılmış olan Çiniciler, naçizane hayranlık duyduğum ilk mimarlardır. 

Yerleşkenin kendisi ise sanırım içindeki her şeyden önceliklidir. Ankara’yı bir kent olarak deneyimlemiş herhangi bir insanın, Orta Doğu Teknik Üniversitesi kampüsünün içinde bulunduğu şehre çevresel ve toplumsal katkısını anlamazdan gelmesi elbette mümkün, anlamaması ise imkansız. Yerleşke içindeki mekan organizasyonu, üniversitenin kamusal hayatını da kurgular ki bu, bir üniversitenin eğitim niteliğinden ötede bir yeri işaret eder: bir kültürel gelişimi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni biricik kılan sadece bilimsel, akademik ya da sektör başarıları değil, sadece içinde bulunduğu şehri ekolojik ve toplumsal olarak daha yaşanabilir bir yer kılması da değil; hepsinin toplamı ve tüm bunların bir arada yaşamasına izin vermiş olan kampüsüdür. Sadece binalarıyla değil; bu yapıların oluşturduğu bütünlükle, hem fiziksel kurgusu hem de toplumsal yaşamıyla. 

ODTÜ yaya allesi, arkada Mimarlık ve İdari İlimler Fakülteleri; Salt Araştırma, Altuğ Behruz Çinici Arşivi
Ar-Tur inşaatı sırasında, Burhaniye, Balıkesir, 1970; Özer Türk Arşivi
Denizli Basma ve Boya Sanayi Fabrikası, 1973-1974; Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi
Osmanlı İstanbul’unda Kadın Baniler haritası, İşveren sergisi, Salt Galata

Peki, bu nasıl mümkün oldu? Baraka Üniversitesi diye dalga geçilen bir okuldan ülkenin en nitelikli yapılarından olan fakülte binalarıyla kentin en yeşil, en çağdaş yeri nasıl üretildi? Merakla beklediğim İşveren Sergisi, odağı salt mimar özneden çekip bu gibi nitelikli yapıları mümkün kılmış dengeleri kuran ilişkilere odaklanıyor.

Bir mekanı üretme sürecinin iki esas aktörü olan mimar ve işveren arasındaki ilişki, bu ilişkiyi kurma ve sürdürme biçimleri neyi, nasıl değiştiriyor? İşveren Sergisi ODTÜ Kampüsü, Osmanlı İstanbul’unda Kadın Baniler, Yahşibey Tasarım Çalışmaları, Makbule Atadan Villası, Denizli Basma ve Boya Sanayi Fabrikası, Gökçeada’daki Anadolu Öğretmen Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi ve Özer Türk üzerinden “işveren” üzerine yeniden düşünmenin altını çiziyor. Mimarlık camiasında en çetrefilli ilişkilerden biri olarak görünen, mimarların istedikleri tasarımları gerçekleştirmesinin önündeki en büyük engel olarak tanımlanan, çoğunlukla politikleşmiş, mimari üretim sürecinin sermaye tarafı olarak işin niteliğinden çok maddi getirisine odaklanan ve karikatürize edilen “işveren” ve onunla kurulan ilişkiler mimari üretime nasıl etki eder?

Geçtiğimiz yıl Salt Araştırma’nın yoğun bir konuşma programıyla da desteklediği Çinici Arşivi çalışmalarının ardından, serginin önemli bir kısmını ODTÜ Kampüsü, Kemal Kurdaş ve Çiniciler oluşturuyor ancak sergi genelinde birbirinden farklılaşan işveren-mimar ilişkilerini ve farklı işveren tiplerini görmek mümkün. 1970’lerde artan turizm yatırımları sırasında Ege ve Akdeniz peyzajında nitelikli yerleşimlerin tasarlanmasında ve gerçekleşmesinde önemli katkıları olmuş Özer Türk, dahil olduğu Kuştur, Aktur, Artur tatil siteleri gibi projelerle sergide yer alıyor. Yakın zamanda XXI’de yayınlanan Ersen Gürsel tefrikasında Gürsel, aslında işvereni bir şirket olan Aktur projeleri sürecini anlatırken Özer Türk’ün işveren gölgesi taşıdığından, projelerdeki etkin rolünden, süreci devam ettirmek için bir motivasyon kaynağı olduğundan bahsetmişti. Türk bu anlamda, yerleşimlere dair hayalleri ve sürece özverili katkılarıyla Kurdaş’a benzer bir işveren profili çiziyor. Mustafa Kemal Atatürk ile Seyfi Arkan arasındaki belki de en çok Florya'daki deniz köşkü ile bildiğimiz ilişki ise, Makbule Atadan Villası üzerinden görülüyor sergide. Müge Cengizkan metinlerinin eşlik ettiği değişim süreci de zamanla değişen aktörlerin yapıya müdahalelerini görmek adına etkili bir ekleme villa için. Cengiz Bektaş ile Denizli Basma ve Boya Sanayi Fabrikası’nın (DEBA) kurucusu, çocukluk arkadaşı Esat Sivri arasındaki ilişki de yine DEBA’nın mekansal süreçleri aracılığıyla işleniyor. Sergideki bir diğer ilginç işverense Osmanlı İstanbul’unun kadın banileri. Çoğunlukla hanedana, yönetici elite ya da ulema hanelerine mensup olan ekonomik ve kimi zaman siyasi iktidara sahip bu kadınların inşa ettirdiği yapıların bir harita ile izini süren çalışma, kadın ve şehir ilişkisine dair de bir tartışma zemini olmayı amaçlıyor. 

ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi, amfiler grubunun çatısı; Salt Araştırma, Altuğ Behruz Çinici Arşivi
Burhaniye Kaymakamı Özer Türk, Ar-Tur maketiyle, 1970; Özer Türk Arşivi
Yazar Mahmut Özay tarafından Kuşadası için tasarlanması önerilen bir kibrit kutusu örneği, Özer Türk Arşivi, İşveren Sergisi; fotoğraf: Mustafa Hazneci

Günümüzde nasıl ki güncel sorunlarda tekil aktörler çözüm üretiminde yetersiz kalıyorsa, işbirliği ve kolektifler gerçekçi ve sürdürülebilir çözüm üretiminde etkin rol oynayabiliyorsa, yapılı çevrenin niteliği de mimar öznenin tek başına çabasıyla -eğer çabalıyorsa- değişmeyecek. Bu çevreyi üretme sürecine dahil olan tüm özneler arasındaki ilişkiyi tartışmak, eleştirmek ve geliştirmek oldukça elzem görünüyor. Yahşibey Tasarım Çalışmaları’na sergide yer verilme biçimi bu noktada daha anlamlı. Mimar, işveren ve duvar ustası üçlüsünü görüyoruz çünkü bu sefer. Projenin mimari Nevzat Sayın’a kulak vererek “yerel bilgi, entelektüel zihin ve  iyi niyet, iyi konu, ne istediğini bilen işveren”; Yahşibey’i tanımlıyor. 

Bunların yanı sıra henüz tamamlanmamış Gökçeada’daki Anadolu Öğretmen Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi üzerinden PAB Mimarlık tarafından oluşturulmuş sunum da yarışmayla elde edilen kamu yapıları gerçekleştirilirken yaşanması muhtemel zorluklara, çok aktörlü ilişkiye odaklanıyor. 

Tüm bu ilişkilere çok katmanlı okumalarla bakan İşveren Sergisi’nin en etkileyici tarafı, bir ilişki ağının hikaye anlatıcılığına soyunmuş olması. Projelere dair eskizler ve çizimlerin yanı sıra raporlar, dilekçeler, mektuplar gibi metinler aracılığıyla bu ilişkinin içine doğrudan sızmak mümkün oluyor. İşverenin aldığı biçimlerin, mimari üretimlerin çoklu anlatılarıyla üst üste binmesi hem öykünün, hem yapısal detayların hem de değişimin dillerini bütünlükle anlaşılır kılıyor. Mimarın ve diğer gerçekleştiricilerin projeye dair yüklendiği sorumluluk, sürece hakimiyet ve kimi zaman mücadele düzeylerindeki farklılıkları görmek, sorunlara ve çözüm önerilerine dahil olmak yapılarla başka ilişkiler kurmanın eşiğine getiriyor. Bu ilişkisellik içinde, yapılara yeniden baktığınızda nitelikli mimari üretimin ardındaki esasın; müşterek bir hayale hizmet etme fikri, bu ortaklığın kabul edilmesi ve benimsenmesi, mimarlık mesleğinin beceri ve yetkilerine duyulan saygı ve en önemlisi de tüm bunların etkisiyle oluşmuş kuvvetli ve sağlıklı bir iletişim olduğu yeniden, açıkça görülüyor. Yapılı çevrenin niteliğinden konuşabilmek için bunu inşa etme yetki ve becerisi olan tüm bileşenlerin bir arada durma modellerinin de üzerine konuşmak gerekiyor. İşveren, birbirinden çok farklı iktidar, üslup ve niyetlerde karşımıza çıkıyor; yetkinin değil, yetkinliğin yapılı çevrede etkili olması ise iyiliğe dair müşterek hayali ve işbirliği bilinci olanlarla mümkün olacak gibi görünüyor.

“Bana kurucu diyorlar, eksik olmasınlar ama ya benim mimarım? O olmasa ben bu binaları nasıl yapacaktım?”
Kemal Kurdaş, 2006

Etiketler: