Kırsal Yerleşimlerde Mimarların Ne İşi Olabilir?

ZEYNEP DURMUŞ ARSAN

Onca imar faaliyeti, proje ve inşaat işlerinin yürütüldüğü kentler varken kırsal yerleşimlerde mimarların ne işi olabilir? Türkiye kırsalında bir mimar ne iş yapabilir, ne tür hizmetler sunabilir, kısacası ne işe yarayabilir? Sizi bilemem ama ben uzun zamandır kendime bu soruyu soruyorum.

Ülkemizin kırsalında “mimarlı mimarlık” adına mimar imzalı neler üretildiğine baktığımızda örnek izgesi pek de farklılaşamıyor: restore edilmiş geleneksel konutlar, yerel dokuya ve doğal çevreye referans veren veya vermeyen konutlar, siteler, tatil köyleri, butik oteller ve belki birkaç kültür merkezi. Yani kullanıcısı belli, yatırımcısı belli bu mimarlık uygulamalarının ortaya çıkışı, sebebiyle de sonucuyla da yine kentte yaşayan, çalışan, para kazanan ve özünde yine kente para harcayan bir topluluğa hizmet ediyor.

Peki ya kırsalda yaşayan insanların mimarlara hiç mi ihtiyacı yok? Başka bir şekilde soracak olursak; bir mimar kırsalda yaşayanlara hizmet edemez mi?

Çoğunuzun aklına “Bir mimar kentten uzakta hayatını nasıl idame ettirebilir, nasıl para kazanabilir?” sorularının geldiğini tahmin edebiliyorum. Bunun için, sanırım, kırsalda yaşayan mimarlarla oturup söyleşmek ve deneyimlerinden yararlanmak gerekiyor. Ancak bu yazının asıl konusu, şu an kırsalda ne yapıldığı değil, kırsalın (kırsal halkın) bizden ne talep ettiği üzerine olacak. Bu talepleri dinlersek, eminim idealist, duyarlı, belki biraz inatçı ve “aykırı” bazı mimarlar, kendilerine daha önce yapılmamış, denenmemiş, yeni hizmet alanları bulabilirler.

Kırsal yerleşimler, günümüzde kırdan kente göç olgusu nedeniyle nüfusun azalması, fakirlik, geçim zorluğu, yaşlılık, modern altyapı eksikliği gibi karmaşık problemler nedeniyle “sürdürülebilir kalkınma” kavramının önemli çalışma alanlarından biri haline geldi. Kalkınma sözcüğü, her ne kadar ekonomik sürdürülebilirliğe işaret etse de, sürdürülebilirlik bakış açısının o kırsal yerleşimin çevresel, kültürel ve sosyal değerlerini bir arada ve dengeli olarak gözetmeyi hedeflediğini de unutmayalım.

Peki “kır” niye kalkınmalıdır? Cevap çok basit: Çünkü oralarda da insanlar yaşıyor.

Önümüze konulan kır-kent ikilemi bize kırın, kentten bambaşka bir yer olduğu algısını dayatıyor: Kır geri kalmıştır. Kırda hizmet eksikliği vardır. Kırda yaşayanlar hep kente göç etmek isterler çünkü orada çocuklarını okutamazlar, geçinemezler, sağlık hizmetlerinden uzak kalırlar. Oysaki demokratik bir ortamda insanların kamusal hizmetlere ulaşımı eşit olmalıdır. O halde kırsal kalkınma, kırsal yerleşimlerin de kentleşmesi (kente dönüşmesi) mi demektir? Peki ya “olduğu gibi koruma”, “bozulmadan gelişme” gibi sürdürülebilir kalkınma söylemleri kırsalda ikilem doğurmuyor mu? Tutuculuğa kaçan bir nostalji duygusu ve yerin ruhunun (genius loci) bizlerde doğurduğu kaybetme korkusu ile mimarlar olarak kırsalda proje, yapı veya hizmet yapmaktan kaçınmalı mıyız?

Bu yazıda İzmir’de tamamlanmış üç farklı sürdürülebilir kalkınma stratejisi projesi kapsamında yerel halkın (seçilmiş veya atanmışların değil), sahip oldukları doğal ve kültürel varlıkları da göz önünde bulundurarak bizzat önerdikleri proje fikirlerinden örnekler vermek istiyorum. Çeşme-Karaburun Yarımadası, Gediz, Bakırçay ve Küçük Menderes Havzalarında yer alan toplam 20 ilçede yapılan çalıştaylardan “yerleşim yapısı ve kültür masası”nda ortaya çıkan bu çok farklı ölçek ve tipolojideki fikirleri inceleyerek kırsalda bir mimara nerelerde ihtiyaç olduğuna bakalım:

  • Kestane ürünleri (un, şeker) fabrikası; paketleme tesisi ve satış birimi (Beydağ, Ödemiş, Tire, Kiraz)
  • Kimsesiz çocuklar için bakımevleri ve kadın sığınma evleri
  • Kış şartlarına uygun otobüs durağı (taşımalı eğitim güzergahlarında) (özellikle Kiraz, Kınık, Bergama ve diğer ilçeler)
  • Sanayi sektöründe çalışma ve çevre kirliliği nedeniyle oluşan hastalıkların tedavisine yönelik ihtisas hastaneleri (örneğin kanser) ve sanatoryumlar (Aliağa)
  • Üniversite öğrencilerine yönelik gençlik merkezi, öğrenci yurtları, misafirhane, konut, spor ve rekreasyon alanları (Bayındır, Tire, Bergama, Seferihisar)
  • Anaokulları, ilköğretim ve orta öğretim okulları
  • Bilgi paylaşılan, ortak karar alınan, ortak etkinlik yapılan, eğitim ve sağlık hizmetlerinin alındığı, kolektif yaşam merkezi olan çağdaş köy odaları (atıl kalan köy okullarının, veya başka mevcut/yeni bir yapının dönüştürülmesi yoluyla; özellikle nüfusu büyük köylerde uzaktan eğitim gibi teknik donatılar da eklenerek)
  • Merkez köy niteliğinde olabilecek bazı köylerde internet kafe, kütüphane, sağlık tesisi, üretim atölyesi ve soğuk hava depoları, çocuk bahçesi, spor alanı vb. tesisleri
  • Kadınlar için eğitim ve üretim (reçel, sabun yapımı vb.) atölyeleri (köylerde mevcut boş yapılar veya eski köy okulları dönüştürülerek)
  • Vatandaşlara ve mültecilere e-devlet kullanımı, internet kullanımı, özgeçmiş hazırlama vb. konularda eğitimlerin verildiği hizmet merkezi (Torbalı)
  • Çiçek araştırma merkezi, çiçek arberetumu, botanik bahçesi ve tematik çiçek parkları (Bayındır)
  • Engellilere dönük atölyeler, tarımsal üretim işlikleri (el ürünleri ve tarımsal ürün işleme)
  • Özellikle kırsal mahallelerde yalnız yaşayan yaşlılara evde sağlık, temizlik vb. hizmetleri de sunan bakımevleri ve geriatri merkezleri
  • Festival alanı düzenlemesi (Festival düzenlenen tüm kırsal mahalleler)
  • Yerleşimlerdeki özgün üretim süreçlerinin sergilendiği, küçük ve tarihi yapıların kültür evi / okulu olarak düzenlenmesi (örneğin Zeytin, Kerpiç, Fıstık Çamı, Mandalina, Tuz Müzesi gibi tematik müzeler)
  • Et ve süt işleme tesisleri (mandıra ve satış birimleri)
  • Tekne ve yat İmalathanesi; tekne bakım-onarım merkezleri; semt marinaları
  • Soğuk hava deposu (tarımsal ürünler için)
  • Teknoloji animasyon merkezi ve teknoloji müzesi (Aliağa, Çiğli, Kemalpaşa)
  • Sualtı kazılarının gözlenebileceği bir denizaltı gözlem platformu ve arkeoloji müzesi (Urla)
  • Yarımada arşiv, kütüphane ve müzesi

Sorun şu ki, biz mimarlar kentte doğup büyüdüğümüz için yine kent için tasarlıyoruz ya da kentlerde hayatımızı idame ettirebildiğimiz için ona hizmet ediyoruz. Bir yandan da her ne kadar mezun olduğumuzda nerede çalışacağımızı kimse söylemese de kentlere yönelik bir mimari eğitim alıyoruz. Oysa kırsalda da sunulması gereken bir mimari hizmet var. Belki de kırsalın neye ihtiyaç duyduğunu bilmiyoruz veya önemsemiyoruz. Bu hizmetin nasıl olması gerektiği ve nasıl gerçekleştirileceği ise sıradaki diğer sorular. Ama yine de önce şu soruyu soruyorum: Kentte yaşayan biz mimarlar kırsal yerleşimlerde hizmet sunarak, kırsal kalkınma problemlerine sürdürülebilir çözümler üretebilir miyiz?

KAYNAKLAR
-İzmir-Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi (2014). İzmir: İZKA.
-Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi (2015). İzmir: İBŞB.
-Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi (2017). İzmir: İBŞB.

Etiketler:

İlgili İçerikler: