Lohberg’in Asırlık Dönüşümü: Kömür Madeninden Kreativ Quartier Lohberg’e

LEVENT ŞENTÜRK

-Nadine Schrader Bölsche için-

Bugünlerde Ruhr Metropolünün batısında, endüstriyel alanların dönüşümü çok-boyutlu tartışmalar eşliğinde sürüyor. Bunlardan biri de Lohberg’deki süreç. 2013’den beri bir bölümüne şahit olduğum Lohberg’deki dönüşüm, Türk işçilerinin gelişiyle başlamıyor; bu nedenle yarım asırdan daha uzun bir geçmişi var.

Lohberg, 1963’ten itibaren Türklerin de yerleştirilmeye başlandığı bir maden alanı. Bununla beraber, kömür madeni 1905 yılında devreye sokulmuş ve tam yüz yıl sonra, 2005 yılında maden işletmesi faaliyetlerini sonlandırmış. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, Almanya’nın doğusundan gelen işçiler burada çalışmış. Sonra Avusturyalı, Çek ve İtalyan işçiler gelmeye başlamış. Savaştan sonra, işsizlik Almanya’dan işçileri madenlere çekmeye devam etmiş. Yunanistan’dan, Yugoslavya’dan ve İtalya’dan göçler yaşanmış. Lohberg’e yirmi kişilik ilk Türk genç işçi grubunun Zonguldak’tan gelme sebebi de madenciliğin buradaki varlığı olsa gerek. Ancak ilk gruptaki işçilerden Kemal İnan’ın dediği gibi: “Geldiklerinde kömür hakkında bildikleri tek şey, siyah olduğu”dur. 1960’lardan sonra, Çin’den, Afrika’dan, Filipinler’den gelen insanlarla bu manzara zaman zaman büsbütün çoğulcu bir hale de bürünmüş.

garden city (fotoğraflar: levent şentürk)
anıtsalcılık ve yıkım
eski ve yeni konutlar
özel mülklerin çevrelenmesi
yeni görünüm

On sekizinci yüzyılda yaşamış İsviçreli pedagog ve yazar Johann Heinrich Pestalozzi’nin önderlik ettiği bir pedagojik meslek edindirme pratiğinin parçası olarak, Almanya’da savaştan sonra “Pestalozzidorf” adını verdikleri yaşam alanları kurulmaya başlar. Savaşta ailelerini kaybetmiş gençlerin topluma ve işgücüne kazandırılmasını amaçlayan modelin, Türkiye’deki muadili olmasa bile benzerinin Köy Ensitütüleri olduğu söylenebilir mi bilmem. 1964’de çalışma bakanı sıfatıyla Ruhr’u ziyarete gelen Bülent Ecevit’in, buradaki sosyal modelin ailevi sonuçlarıyla yakından ilgilendiği ve evleri ziyaret ettiği biliniyor. Pestalozzi modelinde işçiler sadece basit anlamda bir işgücü olarak görülmez. Kalifiye, eğitimli bireylere dönüşürken sağlıklı bir toplumsal hayata kavuşmaları da önemsenir. Bu nedenle özel hayat ile iş hayatının bütünleştiği bir sosyal eğitim kurgusudur. Zorlu maden işinin baskısının daha da artacağı, homososyal bir kışla düzeni yerine, gönüllü Alman ailelerin yanında en az bir yıllığına yaşamaya dayalı evsel bir uyum programı uygulanır. İşyerinde, yani maden alanında ise, spordan dansa birçok etkinliğin parçası olmayı temel alan bir model uygulanır. Reşit olana kadar Almancayı ve Alman tarzı yaşamı öğrenen Türkler, on sekiz yaşına geldiklerinde bu ailelerden ayrılarak “Ledigenheim”larda (bekar yurtlarında) yaşamaya hak kazanır veya kendi yaşamlarını kurmaya başlar.

Almanca öğrenmek, hayata katılmak, aile yaşamının parçası olmak, gündelik ev ve bahçe işlerine katkıda bulunmak, hayvanlarla ilgilenmek, sebze yetiştirmek, gündelik temizlik ve çalışma terbiyesi kazanmak gibi çok boyutlu bir programı olan Pestalozzidorf’lar, kısa sürede başarısını kanıtlayarak Ruhr bölgesinde büyük bir insan kaynağı yaratmaya başlar. Göçmen politikasını yönetmek konusunda alternatif bir model oluşur. Savaştan hemen sonra, 1948’de Ruhr bölgesinde ilk kurulan Pestalozzidorf’lardan biri de Lohberg olmuştur. On yıl sonra Ruhr’da, böyle kırk tane yerleşim ve dört bin genç vardır.

Lohberg’deki Pestalozzidorf, 1950’den başlayarak üç aşamada inşa edilmeye başlar. İkiz evler biçiminde tasarlanan konutların her birinin bakmakla yükümlü oldukları altı yüz metrekarelik bostanlar ve içlerinde de kümes hayvanları ve küçükbaş hayvanlar vardır. Gençler burada para da kazanır ve kazandıklarının büyük bölümünü ailelerine yollamakla yükümlüdür.

Elbette Lohberg bugün artık bir Pestalozzidorf olarak anılmıyor. Bununla beraber, Lohberg, Dinslaken kentinin sosyal açıdan geri kalmış, işsizliğin yüksek ve eğitim oranının düşük olduğu bir Türk gettosuna dönüştüğü için, yıllardır birçok sosyal projenin konusu durumunda. Lohberg’de altı bin kişi yaşıyor ve bunların büyük bölümü Türk; çoğu yarım asır önce buraya yerleşmiş ilk kuşak işçiler ve onların aileleri olan Almanyalı Türkler. Lohberg ise, kentsel ve mimari bakımdan, Garden City (Bahçe Şehir) mantığıyla tasarlanmış koruma altındaki bir yerleşim statüsünde. Lohberg yerleşimi, 1950’lerdeki ilk yapılaşmanın ardından, on yıllar içinde etap etap genişleyerek, benzer bir mekansal çevre örüntüsü yaratan, geniş ortak bahçelere sahip bir bölgeye dönüşmüş: 1970’lerde ve 1980’lerde oluşan mahallerin mimari konut dili daha az vernaküler ve beklenebileceği gibi, daha anonim bir modernite sergiliyor.

Lohberg kömür madeni alanı, bugün Ruhr Metropolünün endüstri kültürü içindeki tarihsel rolünün taşıyıcısı olarak yeniden inşa sürecinde. Kırk hektarlık çelik, betonarme ve tuğla yapılar alanının yeni vaziyet planı, mevcut yapı stoğu üzerinde radikal müdahaleler içeriyor. Öyle ki, alanda endüstriyel pitoresk denebilecek estetiğin kurucusu olan yapıların yarısı, son iki yıl içinde ortadan kalkmış durumda. Bunlar arasında, alanın içinde landmark niteliğindeki iki çelik kuleden biri de var. Korunan su kulesine göre estetik kaliteleri çok daha yüksek olan bu yapı ve diğerleri için istimlak kararının bakım masraflarıyla gerekçelendirilse de, ekonomik dinamiklerin nasıl işlediği uzun bir tartışmanın konusu belki de.

Korunan kulenin, Ruhr’daki bu tür kuleler içinde en yükseği olduğu için (65 m.) korunduğu, argümanlardan biri. Bu metropolitan bir bölgenin koruma politikasının rasyonel işleyişini gözler önüne sermesi açısından makul karşılanabilecek bir savunma gibi görünürken, diğer yandan, majör bir anıtsalcılığı ifşa etmesi bakımından problemli görünüyor. Bu sınırlama, hem mevcut endüstriyel sit alanını mekansal olarak seyreltiyor, hem de bu mekanın gelecekteki haline karar verenlerin projeksiyonunu sığlaştırıyor. Belki de korunacak olanı seçmeye zorlamak, neoliberal politikaların stratejik araçlarından biridir. Anıtsalcı seçmeciliğin bağlamı seyreltip büyük olanı ortada bırakan tavrı çiğ. Ayakta kalanın neden ayakta kalmayı hak ettiğini, bağlamın içinden okuyamadığımız gibi, yıkılmış olanın neden ikincil addedildiğini, bizim yerimize önceden başkaları karar verdiği için, yine anlayamıyoruz.

Maden alanında seyrelme kadar güçlü etki, büyük açıklıkların belirgin biçimde ortaya çıkmış olması. Bu boşluklar yenilikçi mekan fikirleri (geleceğin yaratıcılık meydanı) için kışkırtıcı potansiyellere işaret ediyor. Yeni vaziyet planında mevcut endüstriyel binaların eksenlerini sürdüren peyzaj müdahaleleri ise bağlamı aksiyom haline getirmeleri açısından eleştiriye açık. Maden alanını Lohberg’in pazar kurulan meydanına bağlayan girişteki gölet, alanın altında kilometrelerce uzanan suyla dolu eski kömür dehlizlerini ve geçmişte üretim sürerken oluşmuş yıkama havuzlarını çağrıştırıyor.

Kuzey-güney ekseninde Lohberg yerleşiminin yanında bir fermuar gibi uzanarak maden alanını kapatan ve en az bir kilometre boyunca devam eden tuğla duvarın büyük ölçüde ortadan kaldırılması, alanın açılmasını sağlayan, kamusallığını vurgulayan güçlü fiziksel müdahalelerden biri. Maden alanına bakan Hünxer caddesi üzerinde bulunan konutlar yakın gelecekte kuzeyden güneye sırasıyla önce lüks bir konut alanına, ardından yeni bir park alanına, sonra bir sanat, eğitim ve kültür kampusuna ve aynı zamanda bir ticari bölgeye bakacak; bu da tüm caddenin yeniden oluşacağı anlamına geliyor.

Maden alanıyla komşusu Lohberg yerleşimini daha büyük ölçekte değerlendirince görülen, alanın doğusunda uzanan, maden toprağından oluşan ağaçlık tepelere doğru yeni ve güçlü bir bağlantı sağlandığıdır. Bu görsel/optik bir bağlantı gibi görünse de gerçekte deneyime davetiye çıkaran, haptik denebilecek bir bağlantı. Alanın kuzeyindeki bölgede yapımı devam eden yeni konut bölgesi, sadece maden alanını değil, bütün Lohberg’i soylulaştıracak bir güç alanı doğurmakta. Nitekim bunun ilk sonuçları, koruma altındaki Lohberg konut dokusunun ortak avlularında/bahçelerinde görülmeye başlanmış.

Oturdukları evleri satın alan Lohberg sakinleri, mülk hakkından doğduğunu düşündükleri bahçe alanlarını şahsileştirerek, çitle çevirmeye başlamış. 1950’lerden beri sakinlerinin ortak kullanımına açık bahçelerin bu şekilde bölünmesi, yaşayanlar kadar yetkilileri de şaşkına çeviriyor. Bu yeni çevir-ele geçir süreci tutarsa ve durdurulamazsa, Lohberg’in "garden city"sinden geriye sadece bölünmüş arka bahçelerin yavanlığı kalabilir. Lohberg’de ev fiyatlarının Dinslaken’e göre hala makul olduğu söyleniyor; KQL (Kreativ Quartier Lohberg) projesi tamamlandığında bunun değişeceği kesin.

Neresinden bakılsa, Lohberg’deki madencilerin ve ailelerinin kaderinde ölüm değil yaşam var: Değer kazanan mahalle, daha fazla yeşil alan, daha fazla park ve gezinti yerleri, daha fazla istihdam olanağı, daha çok eğitim, daha kaliteli okullar ve daha çok sanat. Alman toplumunun geçmişini kendininkileriyle ortaklaştıran modern bir mirasın parçası olmanın gururunu yaşayabilecekleri mekanlara yatırım yapılmakta. KQL sadece Almanya için değil, bütün Avrupa ülkeleri ve belki de Türkiye için model oluşturan bir proje. 2011 yılında alanın geleceğinin tartışıldığı ilk metinlerde mekan, içerik ve strateji açısından önemli hedefler ortaya konmuş. İkinci beş yılda, yani 2015-2020 aralığında, bunların kapsamının genişleyeceği anlaşılıyor.

KQL projesi özel teşebbüs olmasına rağmen Dinslaken kenti, Lohberg sakinleri, üniversiteler, kent plancılar, mimarlar, eğitimciler, öğrenciler, sanatçılar ve tasarımcılar sürecin dışında değil. Kararlar kapalı kapılar ardında değil, halkla beraber ve uluslararası katılımla alınıyor; konular geniş zaman diliminde ve çoğulcu süreçler dahilinde ele tartışılıyor. KQL’e emeği geçenler, katılımcılardan süreçleri projenin selameti için kıyasıyla eleştirmelerini özellikle istiyor.

Asal hedefler, enerji, peyzaj/landscape, mimarlık, kullanım, sanat ve katılımla ilgili. Hedeflerden ilki enerji dönüşümüyle ilgili; alandaki maden gazının ve güneş enerjisinin etkin kullanımını rüzgar enerjisinin kullanımı izleyecek. Tasarımcıların karbonsuz enerji için katkıları önemseniyor. 2015 itibariyle devreye giren sanat işlerinden biri, Berlin TU’dan Köbberling ve Kaltwasser ikilisinin Kraftwerk (Güç Çalışması) adlı çalışmaları. Geri dönüştürülmüş ahşaplardan elde edilmiş bir pavyon yapısına yerleştirilen bisikletlerle enerji üretilmesi hedefleniyor. KQL’de bu ilkeye hem mecazi hem de düz anlamıyla "yaratıcı enerji" denmiş. Peyzaj konusunda yapay ve biçimci bir anlayış yerine, zamanla oluşacak ve tüm alanı içine alan potansiyel bir yaklaşım benimsenmiş. Mimarlık konusunda, korunan yapılara düşük enerji ilkesini uygulamak ve kamusal mekanlara sanatçıların özel mekanlarını eklemleme deneyleri yapmak benimsenmiş. İş imkanları bakımından tasarım, bilgi ve üretim esas alınmış. Her türlü yaratıcı faaliyet için atölyeler; bilim, mühendislik ve arşiv kurumları; son kategori için de işlikler, dükkanlar ve başka servisler düşünülmüş. Sanat temel girdilerden biri. Mekan bütününde sanat için ortam sağlamaya dönük. Sanat yapıtlarının kentsel ve mimari ölçekte deneysel olarak bütünleşmeleri hedeflenmiş. Katılım ise kelimenin en geniş anlamıyla akademik bir biçimde, tüm kanalları kullanmayla ilişkili, yani açıklıkla ve şeffaflıkla çoğulcu bir entelektüel ortam yaratılması hedeflenmiş durumda.

Ruhr’daki Lohberg KQL projesi, endüstriyel ve kentsel miras, kültürel entegrasyon, çağdaş sanat ve mimarlık üzerine düşünen ve üreten herkese açık yepyeni bir alan.


Birgit Gargitter, Dieter Oelschlaegel. 2010. Seine Pestalozzizeit Vergisst Man Nie. Das Pestalozzidorf Dinslaken-Oberlohberg. Forum Lohberg e.V. Klastext, Essen.

Etiketler: