Mahalleyi Tüketmek

İMRE ÖZBEK EREN

Mahalle, kavram olarak kimi başka kavramlarla ortak bir kaderi paylaşıyor: Sürekli, her ortam ve bağlamda kullanılmasından kaynaklı bir karmaşa yaşıyor. Bugün şehir yaşamında söz konusu olan iletişimsizlik, sosyal adaletsizlik, aidiyet gibi bazı toplumsal sorunların çözümüne dair mahalle üzerinden bir umut atfedilmiş durumda. Bu algının temelinde büyük ölçüde, mahalle kavramının, toplumsal bellekte referans verilen mahallenin sahip olduğu değerleri çağrıştırması yatıyor. Oysa bugüne ait deneyimlerimiz, referans verilen bu kavramın biraz dışında. Bu yüzleşmeyi yapmaksızın, tekil bazı kavramlara, imgelere veya temsillere tutunmak, sürdürülebilir olamamanın ilk adımı belki de.

Toplumsal bir olgunun sürdürülebilir olması, başka bir ifadeyle yaşamsal veya hakiki olması, konu edilene ilişkin çeşitli bileşenlerin veya simgelerin canlılığıyla ilgili. Mahalle gibi, toplumsal bellekte yer etmiş son derece kuvvetli bir olgu söz konusu olduğundaysa bu hakiki olma durumunu neyin sağladığını bir çırpıda söylemek zorlaşıyor. Mahalleyi yüzyıllardır canlı tutan, esasen bir geleneğin varlığı olmuştur. Genel bir tahlilde mahallenin, belli bir dünya görüşüne dayanan politik bir üst yapıya bağlı örgütlenen ve içeride ortak değerlere sahip olan topluluğun, bu değerlerle ürettiği anlam, ritüeller ve mekan olduğu söylenebilir. Ve devamında onu üreten kodlar, bileşenler, mekanlar, insanlar ve tümü arasındaki örüntülerdir.1 Bu ifadelerde gömülü kavramların her birini özgün kodlar ve bunları da çeşitli bağlamları olan olgular olarak ele aldığımızda, bugün deneyimlediğimiz mahallede genel geçer bir örüntüden bahsetmek zorlaşır. Çünkü en başta insanları bir arada tutan, kendiliğinden olan, ortak değerler etrafında toparlayan, kendi normlarını, günlük pratiklerini, kurumlarını örüntüleyen değerlere bağlı olarak mahalleliyi bir arada tutan iç dinamikler değişmiştir. Küresel eğilimler, tüketim biçimlerimiz, tercihlerimiz, kültürel alandaki ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler, zaman-mekan ve sosyalleşme algılarımızı değiştirmiştir; bugün başka bir paradigma söz konusudur. Buna bağlı olarak, bahsedilen iç dinamikler de, mahallenin anlamı da değişmiştir.

Anlam, tarihsel ve toplumsal bellek üzerinden kodlanmış olan bellek, beklenti ve değerlere göre şekillenmektedir. “Eylemler, amaçlar, değerler gibi çeşitli katmanlarla”2 ve “kültürel bir bağlamda varlık bulabilmektedir”.3 Bu kültürel bağlamın ürettiği mekanın, bugün konut yerleşimlerinde biçimsel bir izdüşümü söz konusu. Örüntüden, bağlamdan, kendisini üreten toplumsallıktan çoğu kez uzak ve anlamını bulmaya çalışan bir mekan kurma çabası. “Mekanın tarihi”4 olduğu gerçeğine bağlı biçimde, mahallenin de bir tarihi olduğu gerçeğinden kopuk bir durum izlenmekte. İçinde bellek, deneyim, hukuk, kültür gibi birikimleri barındıran bir kodun çözümlenmeden salt biçimlerin kullanılması yoluyla simgeleşen birtakım mahalle temsilleri söz konusu. Oysa Cannadine’in vurguladığı gibi, geleneğin, sosyalliğin ve insanların ait oldukları kültürel form içinde incelenmesi esas olmalı, yani bağlama ilişkin bir değerlendirme öncelikli olmalıdır.5 Çünkü bağlamından kopan herhangi bir olgu, bir nesne olmaya başlar. Oysa mahalle, tarihinde nesne olmamıştır.6

Bahsedilen nesneleşme durumunun somut halini, yeni yerleşim alanlarındaki toplu konutların, sitelerin veya konut yaşam alanlarının tanıtım süreçlerindeki arayüzlerde görmek mümkün: ilanlar, konseptler, projeler, temalar… Çoğunda bir mahalle vurgusu söz konusu. Bu durum bir anlamda “icat edilen geleneğe”7 karşılık geliyor. Hobsbawm’a göre bu ifade, kurumsallaşmış geleneklerin bir anlamda bağlamından kopuk şekilde bazı kurallar veya kabullere dayanarak geçmişteki “kurumsal olana” gönderme yapan, belli normları aşılamaya çalışan pratikler kümesini anlatır. Her ne kadar tartışmasında, geleneğin siyasi ve toplumsal bağlamını ağrılıkla ele alıyor olsa da yeniden keşfedilen ritüeller, semboller de bu kapsamdadır. Bu anlamda günümüzde, yeni konut alanlarında -en azından bu kapsamda iddiası olanlarda- mahalle temasına vurgu, dikkat çekicidir. Çoğu kez bir “proje”8 şeklinde varlık bulan bu yerleşmeler, mahalleye dair gerçekçi bir yaşam sunamadığı gibi, aksine mahallenin hızla tükenmesine yol açıyor. Anlamdan ve bağlamdan yoksun “tarihsel nostalji konusu veya bir set dekoru”9 haline gelebiliyor. Mahallenin mekansal bağlamına ilişkin bir kod olarak örneğin, konut tipine ait kimi bileşenlerin montaj biçiminde bir araya getirildiği görülmekte. Oysaki tipin kendisi de bir geleneğin ürünüdür; içinde hukuktan coğrafyaya, demografik yapıdan tekniğe dek uzanan geniş bir yelpazeden izler taşır ve dolayısıyla gelenek yani hakikat yoksa tip, biçime sıkışmaya mahkumdur.

İşte bu anlamda bugün süremeyen bir geleneğe tutunan mahalle kavramı, tam da bu nedenle anlaşılmaz ve muğlak. Bireysel tercihlerin önem kazandığı, sosyal medya aracılığıyla kurulan yeni sosyal bağların filizlendiği, yüz yüze ilişkilerin çözüldüğü bir ortam ile küresel kentlerin hızlı yaşam döngüsü ve kendine özgü zaman bağlamı karşısında, geleneksel mahalledeki toplumsal paylaşım, ortak değerler ve bunların mekanda yer tuttuğu temsillerin gerçekliği son derece tartışmalı. Mahalleyi kelime olarak kullanmakla birlikte, kavramın gerçekte ne anlama geldiğiyle henüz yüzleşmedik. Yüzleşmediğimiz gibi, belki toplumsal belleğin bir bilinçaltı dışavurumu olarak geleneğe tutunma çabasıyla karşı karşıyayız. Bu açıdan bakıldığında, sürdürmeye çalıştıkça tükenmeye daha çok yaklaşan bir hali var mahallenin. “Yeni mahalle”lerin geleneksel mahallede “var olanı” idame edememesinden kaynaklı gerilim de bu durumu beslemekte. Bugün deneyimlenen mahalle temsillerinin bir kısmı, gelenekten kopuşu yansıtırken bir kısmı kaybolan toplumsal değerlerin mahalle üzerinden yaşatılmaya çalışılmasını, bir diğer kısmı da mekanın soyutlaşmasını yansıtıyor. Oysa yersiz yurtsuz, ilişkisiz, örüntüsüz, anlamsız, bağlamsız mekanlardan/kavramlardan/temalardan uzaklaştıkça hakiki, kalıcı mekanlara ulaşmak mümkün olabilir. Değerleri, mekan temsilleri ve biçimleri üzerinde arama çabasından sıyrılıp mekanı ve yaşantıyı hakiki kılanın ne olduğunu hatırladığımızda “sürebilir” bir yaşam alanı yakalamak mümkün olabilir.

NOTLAR
1 İmre Özbek Eren, Mahalle, Yeni Bir Paradigma Mümkün Mü?, Tuti Kitap, İstanbul, 2017, ss. 83.
2 Robert G. Hershberger, “Architecture and Meaning”, The Journal of Aesthetic Education, Vol. 4, No. 4, Special Issue: The Environmentand the Aesthetic Quality of Life, 1970, ss. 37-55.
3 Alan Colquhoun, Essays in Architectural Criticisim, Ed. Peter Eisenmann, Kenneth Frampton, Oppositions Books, USA, 1982, ss. 14.
4 Henry Lefebvre, Mekanın Üretimi, çev. Işık Ergüden, Sel Yayınları, İstanbul, 2016, ss. 25.
5 David Cannadine, “Ritüelin Bağlamı, İcrası ve Anlamı”, Geleneğin İcadı, der. E. Hobsbawm ve Terence Ranger, çev. M. Murat Şahin, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2006, ss. 119-192.
6 “Şey olmayan bir şey sürüp gider ve varlığını sürdürür”, Lefevbre, a.g.e., ss. 400.
7 Eric Hobsbawm, “Gelenekleri İcat Etmek”, Geleneğin İcadı, der. E. Hobsbawm ve Terence Ranger, çev. M. Murat Şahin, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2006, ss. 1-18.
8 Köksal Alver, Mahalle; Mahallenin Toplumsal ve Mekansal Portresi, Hece Yayınları, İstanbul, 2013, ss. 88.
9 Cem Behar, Bir Mahallenin Doğumu ve Ölümü: Osmanlı İstanbul’unda Kasap İlyas Mahallesi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2014, ss. 14.

Etiketler:

İlgili İçerikler: