Mimarlık Eğitiminde Yaparak Öğrenme: Bir Bölü Bir

BİRGE YILDIRIM OKTA

Eğitiminde bilginin dışarıdan aktarım yolu ile öğrenilemeyeceği; ancak kişinin, zihninde kendi bilişsel süreci içinde yapılandırılabileceği artık pek çok eğitim bilimci tarafından kabul edilmiş durumda. Günümüzde pek çok eğitim felsefecisi, diyalog üzerinden gelişen bu sürecin “öğrenmeyi öğrenmek” için vazgeçilmez olduğunu düşünüyor. Yapılandırıcı eğitimde yürütücü, diyalog ve araştırma ortamını oluşturan kişi olarak rol alıyor. Öğrencilerin aktif katılımı ile gelişen bu süreç, tasarım eğitimi ve stüdyo kültüründe keşfederek öğrenmeyi sağlayan holistik bir süreç tanımlamakta.

Bilginin pratik yaşantıyla ilişkisinin önemini vurgulayan John Dewey’e göre, öğrenme yaparak ve yaşayarak mümkün. Dewey’in 20. yüzyılda geliştirdiği yaparak öğrenme kuramı, çağdaş eğitimin bir parçası durumunda. Bu doğrultuda, Avrupa’da Beaux-Arts’a alternatif yeni bir eğitim sistemi olarak kurulan Bauhaus’da, geleneksel mimarlık bilgisi yeniden üretilmiş, mimarın eğitimine yönelik; atölye, laboratuvar bazen de şantiye gibi mekanlarda takım çalışmasını destekleyen yaparak öğrenme, öğrenmeyi öğrenme paradigması, pratik deneyimlerin pekişmesi ile geliştirilmiştir.1

Yapılandırıcı eğitim görüşüne göre “bilgi”, kişinin kentle, mekanla, malzeme ve diğer bireylerle kurduğu diyalog veya ilişkiler aracılığıyla oluşturuluyor. Algılar, taklitler, taktikler üzerinden gelişirken, kişinin yorumları ve kurduğu içsel diyaloglar üzerinden bilişsel bir kavrayışa veya öğrenmeye dönüşüyor;2 deneyim üzerinden yere, algıya belki iklime göre yeniden kurguladığı kişisel bir veri haline geliyor. Yapılandırıcı eğitim kuramı, bu deneyimi pekiştirecek yaşam boyu öğrenme becerisini savunuyor.

Mimarlıkta yapılandırıcı eğitimin bir parçası olarak görebileceğimiz “yaparak öğrenme”, inşa etme, yapma tutkusundan doğar. Öğrenciye özgür ve kolektif bir alan tanımlayan bu süreç, kuram, tasarım ve inşa etme hallerinin bütünleşmesiyle kendini var eder. Temelleri Bauhaus’da atılmış olan eğitim modeli ismini, teorinin temsile ve sonrasında inşa etme sürecine dönüşmesinden alır. Tasarla yap (design build), bire bir inşa ederek öğrenme, yaparak öğrenme gibi çeşitli isimlere bürünen bu yöntem, ölçeklerin, temsilin, malzemenin, detayların, olanakların birbiri içine geçtiği; sonuç ürünün geleneksel tasarım modellerinden farklılaştığı bir eğitim modeli.

Yaparak öğrenme, birebir bir temsil kurgusu sağlarken yere dair mevcut parametrelerin keşfine olanak tanır. Bu yöntem geleneksel kodların dönüştürülmesi, bazen de yeniden keşfedilmesi ile kendini var eder. Bu bağlamda tasarımcı mimardan, zanaatçı mimara uzanan bir üretim sürecini tetikler. 19. yüzyılın ünlü Fransız mimarı Viollet-le Duc , “Mimarlık, inşa etme sanatıdır” der. Böylesi bir tanım, biz mimarların inşa etme tutkusunun bir ürünü. Bir noktada inşa eden mimar yeniyi üretmeyi, keşfetmeyi hedeflerken, zanaatkarın gelenekten gelen inşa etme bilgisini yeniden keşfederek her iki bilgiyi birleştirmekte.3 Bu da yeni üretimleri mümkün kılar. Çünkü mimarlık disiplini, inşa etme tutkusuyla var olur. Pedagojik olarak yaparak öğrenmek veya tasarla/yap, gücünü bu tutkudan alır. Günümüzde pek çok yaz okulunun, seçmeli dersin ve stüdyo eğitiminin bir parçasına dönüşen bu yöntem ile inşa edilebilecek, keşfedilecek pek çok parametre halen mevcut. Çünkü her inşa/tasarlama/yapma süreci kendi öğretisini barındırır.

Yaparak öğrenme yatay bir örgütlenme içerir. Teknik olarak, geleneksel yöntemin aksine öğrenciler, modeller, maketler, eskizlerle geliştirilen tasarım fikrini oluştururken malzeme, zaman, bütçe, detaylar, yere dair kısıtlar ve kararlara ilişkin pek çok parametreyi eş zamanlı olarak düşünmek zorunda kalırlar. Bu aslında ölçekler arası bir tasarım araştırma sürecidir. Bu döngüsel süreç, ana fikir, detay, malzeme, yerleşim, ölçek arasında sürekli gidip gelen disiplinler arası bir tasarım araştırmasını tetikler.

Sosyal açıdan bakıldığında öğrenciler, tasarım, inşa etme ve araştırmanın başından sonuna kadar takım çalışması yaparlar. Bu noktada inşa edilecek projede farklı fikirlerle uzlaşmayı, iş bölümü yapmayı, bazen başkasının görevini üstlenmeyi, optimuma ulaşmayı deneyimlerler. Sosyal ve teknik olarak geliştirilen bu yatay örgütlenmenin belki de bir yürütücü açısından deneyimlemeye en değer yanı ise takım çalışmasının gözlemcisi olarak sürece katılımıdır. Öğrencilerin birbirileri arasında, ölçekler arasında gelişen girift ilişkileri yürütücüye de yansır. Bu kolektif süreç, geleneksel stüdyo eğitiminde ulaşılması zor olan enformal ilişkileri doğurur. Yürütücü bir koç veya öğreten olmaktan çıkar. Bu, yürütücü ile öğrenciler arasında gelişen ve öğrenciler arası ürüne yansıyan bir etkileşim sürecidir. Merak, heyecan, endişe ve gurur ile inşa edilen ürünün kendisinden çok, bir öğrenim sürecinin içselleşmesini barındırır. Bu bağlamda mimarlık eğitiminde yaparak öğrenmek, önyargılardan arınmış, kalıpların dışına çıkan, eleştirel düşünebilen, araştırma yapan bireylerin gelişmesine yönelik geliştirici bir deney alanı olarak kapsayıcı bir rol üstlenir.

1 Anthony, K. H. (2012). “Studio Culture and Student Life”, Architecture School, Three Centuries of Educating Architects in North America, Eds. Ockman, J. Williamson R. MIT Press, Cambridge, Massachusetts, ss. 396-401.
2 Aydınlı, S. (2015). “Tasarım Eğitiminde Yapılandırıcı Paradigma”, Tasarım+Kuram 2015 Aralık, sayı 20, ss.1- 18.
3 Sönmez, N. O., Ataş Z. (2016). “Kentin Girdapları Algılanır Hesapmekan”, Arredamento Mimarlık, No. 302, Ekim 2016, s. 114-121.

Etiketler: