Mimarlık Ödüllerinin Gündemi

AYÇA VURAL-CUTTS

RIBA’nın Stirling Ödülü’ne yaklaşımı maalesef mimari ödüllere olan saygıyı azaltmakta ve halkın mimariye bakışını değiştirmekte.

Birleşik Krallık Mimarlar Enstitüsü (RIBA) tarafından her yıl verilen Stirling Ödülü, İngiliz kültürünün en itibarlı mimari ödülü. 1996 yılından beri verilen ulusal ödül, adını James Stirling’den almakta ve RIBA üyesi mimarların İngiltere’de inşa edilen binalarına “mimarlıkta mükemmeliyet” için verilmekte. Edebiyat alanındaki Booker Ödülü ve görsel sanatlardaki Turner Ödülü’nün mimari eşdeğeri olarak kabul edilen Stirling, geçmişte 20.000 poundluk para ödülünü de içeriyormuş; ancak günümüzde kazananlarına sadece prestij getirmekte.

RIBA, Stirling Ödülü’nü verirken projeleri tasarımın vizyonu dahil olmak üzere tasarımdaki yenilik ve özgünlük, müşteri ve kullanıcı memnuniyeti, erişilebilirlik ve sürdürülebilirlik, binanın amaca uygunluğu ve işlevselliği gibi bir dizi ölçütle değerlendirir. Stirling Ödülü’ne ek olarak, seçilmiş aday listesindeki binalara beş ödül daha verilir: RIBA Ulusal Ödülü, RIBA Bölge Ödülü, Manser Madalyası, Stephen Lawrence Ödülü ve RIBA Yılın Müşterisi Ödülü. Bu ödüller, “yüksek mimari standartlar ve yerel çevreye önemli katkı” gösteren binalara verilir. Stirling Ödülü’nün verildiği tören de mimarlar arasında ödülün kendisi kadar ilgi çeker. Eskiden televizyonda canlı yayınlanan törende aday projeler sunulur ve kazanan proje açıklanır. Biletlerinin 300 pound olduğu yemekli tören bir bakıma mimarlar için kırmızı halı törenidir, moda anlayışlarını yansıtan bir defileye döner.

Stirling mimarlık camiasının en prestijli ödülü olmasına karşın, karara tepkiler çok olur. Jürinin kararı diğer mimarlar ve halk tarafından her zaman destek görmez. RIBA’nın kazananı seçerken mimaride yeni düşünceleri desteklemek yerine, kolay seçimleri tercih ettiği örnekler bulunmakta. Hatta ödül, dönemin mimarisini tanımlamayan ve çoğunluğun ilk tercihini desteklemeyen projelere verilmesiyle ün kazanmış durumda. Bu sene RIBA’nın ödül için Bloomberg binasını seçmiş olması da büyük tartışmalar yarattı. Foster+Partners’ın tasarımının büyük bütçesiyle rekabette dengesizlik yarattığı gerekçesi eleştirilerin merkezini oluşturdu. Ancak Bloomberg, diğer adaylar olan Tate’in Cornwall’daki yeni galerisi, Bushey Mezarlığı, Roehampton Üniversitesi için tasarlanan öğrenci merkezi, Oxford’daki Worcester Koleji için tasarlanmış sanat binası ve Muma’nın mütevazı bütçeli kreşini geride bırakarak Stirling Ödülü’nün bu seneki sahibi oldu.

Fotoğraflar: Foster+Partners tasarımı Bloomberg Genel Merkez Binası, Londra; Nigel Young / Foster+Partners

Bloomberg, şimdiye kadar tasarlanan en çevre dostu ofis binalarından biri. Foster+Partners, binayı cam bir gökdelen olarak tasarlamak yerine çevreyle ilişkisini ön plana çıkarmış. Dış cephede bronz ve taş kullanarak binanın arsanın tarihi bağlamına rahatça oturmasını sağlamış. Bina, Saint Paul Katedrali’nden sonra Londra’daki en büyük taş yapı. Vaziyet planı, eskiden arsadan geçen unutulmuş bir Roma yolunu yeniden canlandıracak şekilde tasarlanmış ve zemin kat aktif hale getirilerek binanın şehre katkısı artırılmış; projede sanat eserleriyle desteklenmiş kamuya ait üç yeni meydan, bir tiyatro ve yeni bir metro girişi de bulunmakta.

Sakin ve modüler dış cephesine karşın iç mekan dinamik ve etkileyici bir tasarıma sahip. İç mekanın en çarpıcı tasarımı ise eğimli ve dairesel ahşap yüzeylerin oluşturduğu çift kat yüksekliğindeki “vorteks”, yani girdap. Bir sanat eseri olarak ele alınan iç mekanda bronz dairesel rampayla dış cephe içeriye taşınmış. Farklı kotlardaki çalışma alanlarını birbirine bağlayan rampa ve projeye özel olarak tasarlanmış cam asansörler Bloomberg’i geleneksel çekirdekli ofis binalarının dışına çıkarıyor.

Yüzde 98,5 “outstanding BREEAM” (Building Research Establishment Environmental Assessment Method; 1990’da İngiltere’de kullanılmaya başlayan, günümüzde pek çok ülkede kullanılan bir yeşil bina sertifikasyon yöntemine göre “olağanüstü”) derecesine sahip olan Bloomberg, Avrupa’nın en sürdürülebilir ofis binası olarak kabul ediliyor. Projenin her detayı aylarca araştırma ve geliştirme sürecine tabi tutulmuş. Bina, aydınlatma, sıcaklık ve akustiği kontrol eden entegre tavan panellerine sahip İngiltere’deki ilk tasarım. Bir dizi metal yapraklar olarak tasarlanmış tavan sadece şık estetiği için değil aynı zamanda akustik özelliği, ısı ve hava akışını optimize etmesi, ışığı yansıtması nedeniyle seçilmiş. Japonya’dan ithal edilen 600 ton bronz ve Hindistan’dan gelen granit projenin sürdürülebilirliğini sorgulamamıza neden olsa da bina tipik bir ofis blokundan yüzde 70 daha az su ve yüzde 40 daha az enerji tüketmekte.

1,3 milyar poundluk bütçeyi Foster+Partners’ın en iyi şekilde kullanarak mükemmel bir mimari yarattığına hiç şüphe yok. Bloomberg’in mimaride başarı ödülünü hak ettiği de çok doğru. Ancak RIBA’nın yarışmayı değişik kategorilerde organize edeceği yere, böylesine büyük bütçeli bir projeyi diğer projelerle aynı kategoride yarıştırması rekabeti tek yanlı yaparak ödülün inandırıcılığını kaybettiriyor. Mütevazı bir kreş projesi 1,3 milyar poundluk Bloomberg ofis binasıyla yarışırsa ödülün Lord Foster ve Bloomberg’e gitmesi hiç de sürpriz sayılmaz.

RIBA’nın bu seneki seçimi onun ulusal boyuttaki mimari sorunlara sırtını döndüğünü de göstermekte. Eğer ödülün amacı, İngiliz mimarisine en büyük katkıyı yapan binayı kutlamak ise mimarlığın sosyal rolü de seçim ölçütleri arasında olmalı. Londra’daki konut sorununun boyutunu ve ekonominin durumunu düşündüğümüzde RIBA’nın mimariyi değerlendirirken sosyal bir sorumluluk taşımadığını görüyoruz.

Mimari yarışma jürileri bir panelden oluşur ve değerlendirme süreci üyelerinin kişisel fikirleriyle şekillenir. Seçilen proje jüri üyelerinin mimari yaklaşımlarını, bilgilerini ve kişisel tercihlerini yansıtır. Bir başka deyişle ödül doğru ve güzel mimariye gitmez, jürinin doğru bulduğu projeye gider. Jürinin kompozisyonu, rekabette farklı ilgili tarafları yaratıp, mimari üslubu belirler.

Tek kategorili Stirling’de David Adjaye’nin jürisinin Bloomberg gibi güçlü bir aday karşısında seçim şansı yoktu ancak geçmişe bakıldığında RIBA jürilerinin hayal kırıklığı yarattığı seçimler çok. Grimshaw’in Eden Projesi, Richard Rogers’in British Museum ek binası ve Birmingham’daki Selfridges binası Stirling Ödülü’nü kaybedenlerden bazıları. Tate Modern’in Herzog & de Meuron tasarımlı yeni ek binası ön elemeyi bile geçememiş. Kaybeden bu binalar, mimarlık tarihini şekillendiren tasarımlar olmalarına rağmen RIBA tarafından ödüle uygun görülmemiş.

RIBA’nın Stirling Ödülü’ne yaklaşımı maalesef mimari ödüllere olan saygıyı azaltmakta ve halkın mimariye bakışını değiştirmekte. Hatta olumsuz tepkiler yaratarak kazanan projenin de kaybedenler kadar hakkını yemekte. Seçici jürilerin görevi, yarışmanın hedefine ulaşmak için en iyi çözümü belirlemek olmalı ve Stirling Ödülü gibi büyük mimari başarı ödülleri, gündeme daha derinlemesine katkıda bulunabilmeli.

Etiketler: