Özgün Yakınlaşmalar

Tasarım, zanaat ve sanatı bir araya getiren “Dün-Bugün-Yarın / Emeğin Serüveni” sergisi, karşılıklı öğrenmeyi merkezine alan bir atölye sürecinden çıkmış eserlerden oluşuyor. Sergi kapsamında Şubat ayı içinde düzenlenen panel, hem birebir deneyimler hem de geleceğe dair önermeler eşliğinde tasarım ve zanaat eğitimlerinin birlikteliğine ve öğrenme sürecindeki potansiyellerine odaklandı.

Küratörlüğünü Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nden Doç. Dr. Seza Sinanlar Uslu, Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden Aslı Kıyak İngin ve Ayşenaz Toker’in yaptığı “Dün-Bugün-Yarın/ Emeğin Serüveni” sergisi, İSMEK’li sanatkarlar tarafından üretilen 128 eseri ziyarete açtı. Sergi için İSMEK’in 40 eğitmeni ve 34 öğrencisi ile Yıldız Teknik ve Bilgi üniversitelerinin akademisyen tasarımcılarından oluşan “İSMEK Fokus Grup Tasarım Atölyesi” kuruldu. Atölye ile hat, tezhip, seramik, katı gibi geleneksel pek çok sanat, çağdaş tasarımlarla buluşturularak özgün eserler ortaya konuldu.

Sergi kapsamında ise 14 Şubat’ta tasarım ve zanaat eğitimlerinin birbirine ne kadar yaklaştığı ve birbirinden nasıl öğrendiği üzerine bir panel düzenlendi. Seza Sinanlar Uslu’nun moderatörlüğü üstlendiği panele konuşmacı olarak ise ICO-D geçmiş dönem başkanı David Grossman, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi ve ICO-D yönetim kurulu üyesi Cihangir İstek, Aslı Kıyak İngin ve Ayşenaz Toker katıldı.

Ayşenaz Toker, Aslı Kıyak İngin, Cihangir İstek, Seza Sinanlar Uslu ve David Grossman'ın katıldığı panel.

David Grossman, yakın zamanda UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na tasarım kategorisinde eklenen 8 kentten birisi olan İstanbul’un tasarım ve zanaat açısından taşıdığı potansiyelin görünür olduğunu belirterek, zanaatkarlar ile tasarımcıları bir araya getiren eşsiz bir çalışma olarak nitelediği sergi kapsamında üretilen işlerden ne kadar etkilendiğini ifade etti. Bugün ekonomik büyümedeki en büyük aktörlerden biri haline gelen ve altyapısı insandan oluşarak diğer üretim sektörlerinden ayrışan yaratıcı endüstrinin eğitim ve sosyal destek sistemlerine ihtiyacı olduğunu; Dün-Bugün-Yarın / Emeğin Serüveni sergisine ulaşan bu sürecin de altyapıyı besleyen bir çalışma olduğunu söyledi. “Bilgiyi paylaşmak, eğitim sağlamak, fırsat sunmak, insanların birbirleriyle etkileşime girmesine izin vermek… Bütün bunlar yaratıcı endüstriyi destekliyor. Bu süreç karşısında hem şaşırdım hem de etkilendim. Bence eşsiz bir çalışma. Böyle bir programa dünyanın farklı yerlerinde de ilgi gösterileceğini düşünüyorum. Ben de bu süreci öğrenebilmekten dolayı çok mutluyum.” dedi.

Kendisine göre serginin en önemli çıktısının tasarımcılar ve zanaatkar arasındaki karşılıklı saygı olduğunu belirten Grossman şöyle devam etti: “ Zanaatkarlar ve el sanatlarıyla uğraşanlar birçok ülkenin kültürünü yansıtan büyük bir mirasa sahipler. Bu da tabi ki saygı ve özsaygıya değer bir durum. Buradaki deneyimden gördüğüm; zanaatkarlar bazı temel tasarım fikirleriyle tanışmışlar ve bu etkileşim sayesinde yaptıklarını geliştirme imkanı bulmuşlar. Ürünleri daha zengin ve daha güncel bir hale gelmiş.” İki tarafın da kendi adına büyük kazançlar elde etmiş olduğunu ve en önemlisi birbirlerinden öğrenirken kimsenin zorla zanaatkarı tasarımcı, tasarımcıyı zanaatkar olmaya zorlamamış olduğunu söyledi. Zanaatin nesiller boyunca taşınan kültürel ve bilgi birikimin yanında tasarımın Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan çok daha yeni bir disiplin olduğunu söyleyerek, ikisi arasındaki sinerjinin karşılıklı öğrenme süreciyle çok faydalı sonuçlar elde ettiğini ve böylesi bir projenin dünyanın farklı yerleri için de öğretici bir nitelik taşıdığını ifade etti.

Öte yandan tasarım mesleklerindeki en önemli problemlerden bir tanesinin insanların tasarım yapmanın tam olarak ne olduğunu anlamaması olduğunu, tasarımcıların da bunu anlatma konusunda yetersiz kaldığını, süreci anlatmak yerine ürünlerinin fotoğraflarını gösterdiklerini söyleyen Grossman, ürün olarak tasarım ile süreç olarak tasarım yapmanın aynı şeyler olmadığını söyledi. Tasarımın bir probleme çözüm sunmak için gerçekleşen düşünsel bir süreç olduğunu, fikrin daha sonra görsel bir nesneye dönüştüğü anlattı. Meslek olarak yaptığın işe saygı duymanın ve öz farkındalığın tasarım fikrini başkalarına ulaştırmada ilk adım olduğunun altını çizdi.

Cihangir İstek konuşmasına tasarımın batıdan alınmış bir disiplin olarak algılandığını, halbuki tasarımın esasını sanat, insan yaratımı ve zanaatlerin oluşturduğunu unutmamamız gerektiğini söyleyerek başladı. Sergiyi, bir “eve dönüş” projesi; eskinin kaynaklarına, yaratıcılığın esas noktalarına bir geri dönüş olarak nitelendirdi. Serginin başlığından giderek, kendisine “dün”ün zanaati, “bugün”ün sanatı, “yarın”ın da tasarımı ifade ettiğini belirten İstek, teknoloji işin içine girdikten sonra tasarımcının ürettiklerinden bedensel olarak uzaklaşmaya başladığını söyledi. Bu durumun günümüz eğitimine ve bilgisayar kullanımıyla öğrencilerin yapma biçimlerine de yansıdığını ifade eden İstek, şöyle devam etti: “Karşılıklı olarak bu süreçlerden öğrenecek çok şeyimiz var. Bu serginin bu açılardan oldukça zihin açıcı olduğunu düşünüyorum. Ortaya çıkan eserler çok kıymetli elbette ama bunların tam olarak süreci yansıtamayabileceğini de düşünerek, aslında burada öğrendiğimiz şey, yarattığımız şey bu süreç oluyor. Bu süreç esasında bu etkinliği en iyi ifade eden şey. Bir diğer boyutu ise deneysellik. Çünkü pek çok disiplin kendi sınırlarının, kendi rahatlık alanlarının dışına çıkmak zorunda. …Bu tür zorlamaların ve deneysel çalışmaların da yaratıcılık, sürdürülebilirlik ve yeni bir şeyler getirebilmek açısından çok değerli olduğuna inanıyorum.“

Tasarım eğitiminde zanaatle bir araya gelme fikrini İstanbul Bilgi Üniversite’sinde açtığı stüdyolar ile 6 yıldır uygulamaya geçirmiş olan Aslı Kıyak İngin, Galata ve Kapalıçarşı’daki zanaat atölyelerini enformel bir akademi olarak gördüğünü söyleyerek yola çıkış noktası, Usta İşi Beyoğlu projesi ve aktörü olduğu bu sürecin kazanımları konusunda bilgiler verdi. Her kentin çok farklı potansiyellere sahip olduğunu, bu potansiyellerin iyi kullanılabilirse tasarım açısından da farklı, özgün bir tavır koyma şansı yarattığını belirten İngin, şehirlerin barındırdığı dinamik ilişkileri sürdürülebilir ve görünür kılma amacının başlangıç noktası olduğunu belirtti. Sadece üniversitelerde değil, eğitimin bütün aşamalarında uzaklaşmış olduğumuz yaparak, deneyerek, gözlemleyerek öğrenmek; bozarak yapmak; bütünü görmek gibi öğrenme biçimlerini barındıran zanaat süreçlerini kendi verdiği stüdyoların ana ekseni olarak kurguladığını anlattı. Bilinen tasarım yapma metotlarını değiştiren stüdyolar ile ustanın bilgisini, malzeme ve kullanılan teknik üzerinden öğrencilerin doğrudan öğrenme fırsatı bulduğunu ve süreçte tasarım ile üretimin eş zamanlı gitmesinin yarattığı katkının altını çizdi.

İSMEK ile yapılan atölye sürecinden de bahseden İngin, hem tasarım ile zanaatin hem de farklı zanaat dallarının bir araya gelmesinin yenilikçi bir sürecin ortaya çıkmasına imkan tanıdığını belirtti. Bu iki yaratıcı dalın birbirinden üstün olmadan bir arada olabilmesinin hem bu disiplinler açısından hem de İstanbul özelinde yeni bir dönemin önünü açan bir süreç olduğunu söyledi.

Sergi küratörlerinden Ayşenaz Toker, zanaatkarla tasarımcı arasında 20. yüzyılda giderek büyüyen ayrımın tekrar kapanmaya başladığını ifade etti. Tasarımcıların zanaatkarlar gibi tek bir malzeme ve tekniğe yoğunlaşmadığını, tasarım okullarında da eğitimin, öğrencilere birçok üretim tekniğini öğretmeye odakladığını belirterek, “Acaba öğrencilerin malzemeden yola çıkarak tasarım yapmaları eğitim süreci ile desteklenebilir mi?”, “Öğrencilerin belki belli bir seviyeye geldikten sonra biraz özelleşmeleri mümkün olabilir mi?” gibi sorular üzerinden farklı bir eğitim modelinin olabilirliğini irdeledi. İSMEK atölyesinde zanaatkarların üretim hacminin ne kadar geniş olduğunu fark ettiklerini, öğrencilerin ise fikir kısmına takıldığında, o bitmeden üretime geçmediğinden bahsetti. “İSMEK atölyelerinde her hafta belirli malzemeyle fikirler üzerinden projeleri geliştiriyorduk. Ve bu da inanılmaz bir potansiyel sağlıyor. Bu üretimden gelen tasarım süreci, üretimle gelişen tasarım süreci hem süreci hızlandırıyor hem de hiç tahayyül edemeyeceğimiz potansiyelleri ortaya çıkarıyor.” dedi. Yaparak tasarlamanın zanaat tasarımından endüstriyel tasarıma aktarılabilmesinin yollarını sorgulayan Toker, üniversitelerde bazı derslerde tasarım aşamasını kaldırma, böylece öğrencilerin birebir üretim süreciyle fikir kaygısından çıkıp malzeme ve tekniği uygulamayı öğrenmesi ihtimalini dile getirdi.

Sergi 25 Şubat'a kadar Deniz Müzesi'nde ziyaret edilebilir.

Etiketler: