Sokak Dokusuna Karışan

HÜLYA ERTAŞ

CM Mimarlık’ın tasarladığı Göktürk 118 projesinde apartman ve site tipolojisinin nasıl bir araya getirileceği yorumlanmış. Sokak dokusunun karakterinden enerjisini alan projeyi, Cem Sorguç ile konuştuk.

Hülya Ertaş: Bu projenle yeni bir apartman denemesi daha yapıyorsun. Ancak şu an Göktürk’teyiz ve bizim Nişantaşı ya da Bağdat Caddesi etrafından bildiğimiz apartman tipolojisinin kentsel gerçekliğiyle buranın kentsel gerçekliği arasında bir fark var. Oradaki tipolojiyi bu gerçekliğe nasıl uyarlıyorsun?
Cem Sorguç: Burada ağırlıklı olarak dört tarafı açık yapılaşma mantığıyla hayata geçirilmiş siteler var. Apartmansa genellikle bir taraftan sıkışan ya da bitişik nizam olan bir format. Göktürk 118’de mesela, bir tarafta bitişik nizamdayız. Bu iyi bir soru, tipolojik olarak hem site hem de apartman gibi davranan, melez bir iş çıkıyor olabilir. Ben daha çok apartman gibi davranmasını istiyordum. Ama Göktürk’ün çevresel verileri ve gelişme süreci itibariyle de tuhaf bir durum var. Çünkü burada insanlar apartman dairesi almak istemiyorlar ama aslında apartman dairesinde yaşıyorlar.

HE: Sitede aldıkları zaman da apartman dairesi mi alıyorlar?
CS: Evet, çünkü birtakım sosyal donatıları barındırmasını bekledikleri apartman daireleri alıyorlar. Ancak sosyalleşme her zaman gerçekleşemeyebiliyor, sosyal donatıları çok fazla kullanamıyor. Site ya da yerleşke haline gelemeyen bir yaşam oluşuyor. Yerleşkeyi sosyal bir hale getirebilmek için birtakım ortak ve yarı ortak alanlar koyuyoruz. Bu alanlar kamusal değil, sadece maliklerin kullanacağı alanlar. Örneğin; herkesin bildiği spor salonu, havuzlar. Göktürk 118’deki durum ise evine koyabileceğin koşu bandının ortak spor salonunda olması. Bu durumun zaman içinde sosyal ilişkileri ilerleteceğini ve insanların yaşam alanlarına yer açacağını düşünüyoruz. Bu hayalini kurduğumuz yaşamı kuran insanlar var ama bu, onların komşularıyla sosyalleştiği anlamına gelmiyor. Bildiğimiz bir replik olarak özellikle büyük şehirlerde insanlar karşı kapısındakini bile tanımıyorlar. Asıl amacımız bu olmamış olsa da projeyi tasarlarken on yıldır yaptığımız çalışmaların sonucunda hiçbir sosyal gıdıklamanın olmadığını gördük ve bunu sağlamaya yöneldik. Tasarım tipolojisi ve mimari tipoloji itibariyle bunlara apartmanın güncel koşullara uyarlanmış hali olarak bakıyorum. Sitenin bir ünitesinin komşu parsele sıkışması olarak çözmeye çalışıyorum. Çünkü Göktürk’te ne işe yaradıklarını hala bilmediğim kapalı site yaşantısı, güvenlik gibi alışılageldik durumlar var.

HE: Göktürk 118 kentle nasıl bir ilişki kuruyor? Cephe neredeyse monoblok gibi görünen ama birçok detaya sahip bir yüzey olarak ele alınmış.
CS: Yapıyı kütlesel olarak zaten fazla bir işleme alanımız yoktu. Özellikle parselizasyonlar üzerinde çekme mesafesi, yükseklik gibi sınırlayıcılar varsa, kütle olarak belli bir yerde kalıyorsun. Öte yandan kütlede yapılacak herhangi bir eksiltmenin işveren tarafından onaylanmama ihtimali var. Öbür taraftan, çoğaltma ve yükseltme yaparak dengeleri ayarlamak istediğimizde de bizi durduran bir mevzuat var. Yine de bu, cephe mimarisi yapmak demek değil. Kütlenin cepheye ya da cephenin kütleye yansımasında kendi içinde bir geometri var. Ayrıca bu toplu geometriyi deforme etmek gibi bir dert var. Kütle oluşumu aslında üçüncü boyutta dörtgen prizması olarak algılanan iki formun birbiriyle buluşturulması üzerine kurulu.

Cephe oluşturmak konusunda çevre binaları inceledim ve 10-15 yıllık yapılar olduklarını gördüm. Şehrin neredeyse çoğunu oluşturan, bilindik bir yapılı çevre içindeydik. İyi ya da kötü diye bir yargılama yapmaksızın diyebilirim ki bu sokakta zamanla modernizmin yapıları sıkıcılaştırdığı, teknolojiyle birleştiremediği ve formasyonuyla içselleştiremediği bir durumun uzantısı var. Bombeli balkonlar, parlak yapı elemanları, alüminyum korkuluklar... Aslen bu öğeler de modernizmden kısmen sebepleniyor, onu reddetmiyor ama ne yapıldığı da pek belli değil. Bu melezliği ve karmaşayı tepeden bakan bir üslupla değil de, yapılı olanı sorgulayarak kurmaya çalıştık. Mevcut bir ritim ve karmaşa var sokakta. Onu inceledikten sonra da fark ettim ki mevcut düzeni bozmak biraz da cephe harmonisini bozmak gibi olacaktı. Projedeki kasten yapılmış olan ritmik düzeni, kütle sayesinde oturttum. Alttan giden bir duruma yapı kendi içinde de uyum sağlamış oldu. Ölçek, altyapı, strüktür ve ritim devamlılığı oluştu. Bu gibi projelerde kentsel ölçekte bir oynama da yapılamadığı için cephe yön verici olamıyor. Cepheni coğrafi yönlere göre planlayamıyorsun; ancak önlemlerini alabiliyorsun. Bu yapının geometrisinden ötürü salon, yatak odası, çalışma odası ve de mutfak aynı cephe üzerine sıralanabiliyor. Ve bu iç mekanların farklı açıklık ihtiyaçları ve düzenleri var. Bu sıkışmışlık ve karmaşayı cephede tamamen tanımsız kılmaya çalıştık. Yapının üstüne giydirdiğimiz bu ızgaranın içerisinde odaları tanıyamıyorsun. Bu tanımsızlık içinde sanki bütün bir cephe tek bir daire olabilir diye bile düşünebilirsin.

Hülya Ertaş,cemal emden,istanbul,cem sorguç,konut,
fotoğraflar: cemal emden
sokaktan görünüş
cepheye bakış
cepheye ve projeye bakış
cephe görünüşü
cephe görünüşü
bina blokları eskizi
komşu parselin bahçesinden projeye bakış
iki kütlenin kesiştiği ortak alan
cepheye yakın bakış
sokaktan projeye bakış
sokaktan bakış
yapı girişinden bir kare
cephe diyagramı
zemin kat planı
birinci kat planı
cephe sistem detayı

HE:O yüzden balkonları içeriye gömüyorsun ve çerçeveliyorsun.
CS: Evet. Balkona çıkınca pencereleri görüyorsun. O boşluklarda balkon oluşması ve bu tür açıklıklar zaten sevdiğim şeylerdir. Aslında yapıda tam bir giydirme cephe mantığı var. Prekast ya da cephenin konvansiyonel imalatından kaynaklanan giydirme cephe gibi arkadaki mekanlar dışarıya iz vermiyor. Sadece silme ve döşeme görünüyor.

HE: Cephedeki malzemelerin renk ve dokuları nasıl belirlendi?
CS: Etraftaki konut, apartman binalarının ne zaman bu hale geldiklerini araştırdığımızda geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmış gibi olduk. Ve o zaman da neredeyse yaşanan her yerde karşımıza çıkan 1960-70’lerdeki cam mozaik cepheli binaların net hallerini anımsadım ve dedim ki: Cam mozaiğe ne oldu? Oysa cephede en az bakım isteyen malzeme. Boyamanız gerekmiyor, izolasyon konusunda özellikle su yalıtımında iyi. Bu malzeme fena değil aslında diye düşündüm ama bir yandan da kimse bugünlerde onu kullanmaya yanaşmıyor. Bilinen firmalardan malzemenin numunelerini aldım, biraz malzeme biriktirdim, renklendirme yaptım ve işverene söyledim. İşverenimiz bu bölgede on yıldır çalışıyor, öncesinde İstanbul’un muhtelif yerlerinde yap-sat projeler yaparlardı. Onları ikna etmek epey süre aldı. Binanın kabası çıkmıştı ve biz hala malzemeye tam olarak karar verememiş durumdaydık. Onlarla nasıl yapabileceğimiz üzerinde çok konuştuk, ben de ısrarla malzemenin arkasında durdum ve ikna oldular. Ardından da renk ve çoğalma senaryoları ortaya çıktı. Aslında yapıda malzeme olarak sadece sıva ve cam mozaik var. Cam mozaikte de iki tane renk var. Ne renk olabileceğini araştırırken mevcut yapılara baktık ve onlarda daha pastel tonlar kullanıldığını gördük. Dolayısıyla biraz daha frapan hale getirmek iyi olur diye düşündüm. Şantiyeye gidip gelirken köşede bulunan bir sarmaşığın kızarmış sonbahar hali, betonda öyle bir birliktelik oluşturmuştu ki kırmızı rengi seçtik. Rengi bitkiden taşıdık, o bitki de hala duruyor. Onunla ilişkilendirerek de mavi yüzey ortaya çıktı. Doğu-batı istikametinden gelen güneş, cepheden çıkan kılıçların güneş saati gibi çalışmasına neden oluyor. Dolayısıyla gölgelere bakıldığında açılar dönüyor ve cephedeki mozaikler zamana bağlı olarak buna tepki veriyor. Bu tabi ki her zaman olmuyor ve bunu kollayarak tasarım yapmıyorsunuz. Ama bunlar hem cam mozaiğin geçmişteki kötü sabıkasını tekrar aleni hale getirerek yok etmeye yarıyor hem de modernizmin ritmik ve sıkıcı algısı ile dalga geçerken flört ediyor denilebilir.

HE: Bu geometrinin içinde ev tiplerini nasıl çözdünüz?
CS: Düzgün bir ortogonal düzen olmadığı için önce olabildiğince geometriyi düzeltmeye çalıştık. Dairelerin kullanıcıları, projeyi çizerken ve yapı yapılırken çoğu zaman olduğu gibi belli değildi. Dolayısıyla kullanıcıları ve mobilyalarının hazır olup olmayacağını bilemiyorsunuz. Çoğu mobilya da hazır olduğu için bir sırta, köşeye ihtiyaç var. Duvarlar yamuk olduğu zaman insanlar içeriye yerleşememe kaygısı taşıyorlar. Bu düzensizliği önce bir düzenli hale getirmeye çalıştık. Kütlesel geometri de buradan çıkıyor. Elinde beş metre kumaş var, elbise yapıyorsun ve artıklarla da kuşağını yapıyorsun hikayesi gibi ortaya çıkıyor daireler. “Artık daireler” bize en çok zorluk çıkaran daireler çünkü farklı yüzeyler çıkarıyorlar. Onlarla da çok iftihar etmiyoruz aslında. Ama ben o bulmaca gibi geometrileri çözmeyi seviyorum. Genelde 1+1, 2+1, 3+1 ve dubleksle beraber 4+1 şeklinde bilindik daire tipleri var. Mutfaklar dahil olmak üzere hepsinin ışık almasını tercih ediyoruz. Ayrıca mutfakta balkon olması ve her dairenin dışarıya çıkma yapması yine önemsediğimiz kriterlerdi. Diğer bir kriter ise daire girişlerinin rahat olması. Yani bir kapının diğer dairenin kapısının üzerine açılmamasını, insanların birbirlerinin önünü kesmemelerini ve ortak alanların rahat olmasını gözettik. Yapı iki bloktan oluştuğu için aralarındaki mesafeyi kollamak gerekiyordu. Öte yandan imar durumundan dolayı iki bloğun yükseklikleri farklı olmak mecburiyetindeydi. Biz de müstakil olan bu iki farklı bloku bir arada nasıl tutacağımızı düşündük. Eskiz çalışmalarında da ilk dikkat ettiğim şey buydu. Mavi olan yanak duvarla iki bloğu birbirine toplamaya karar verdim. Bunlar aynı zamanda aynı elden çıkmış gibi görünme kaygısıyla tasarlandı. Yüksek olan bloğun üstündeki metal konstrüksiyon ve metal kaplı dubleks üniteyi de biraz geri çekip yüksekliği ayarlamaya çalıştık. Üst tarafta konumlanarak cepheyi tek bir yatay çizgide toplamamızı sağladı.

Etiketler: