Spor Yapılarının Mimarisinde Unutulan İnsan

ARZU TÜRK

Son yıllarda spor ve özellikle de futbol, katılımcının gündelik koşuşturmacasından sıyrılıp bir mola zamanı yarattığı etkinlikten ziyade, yüksek miktarlarda paranın döndüğü bir endüstri halini aldı. Bu durum spor yapısı tasarımlarının, özellikle stadyumların da bu yönde evrilmesine neden oldu. Pek çok ikonik stadyumun yenilenme sürecinde bunu gözlemlemek mümkün. Wembley Stadyumu’nun ikonik kulelerinin yıkılıp yerine 133 metre yüksekliğindeki çelik bir strüktürün inşa edilmesi (ki yıkımı sırasında birçok kesimden tepki almıştı) buna bir örnek olarak verilebilir. Takımın ruhunu oluşturan “amatör” dokuların yerine “yüksek mühendislik” gerektiren yeni strüktürler geldi; takımı oluşturan semboller yüksek meblağlarda para ve insan gücü harcanarak devasa ölçekteki biçimler olarak inşa edildi; spor yapıları adeta bir mimarlık “modası”nı devam ettirdi.

kaykay parkı
kaykay parkı
su sporları parkı
tallinn arena

Bir rant haline dönüşen stadyum arazileri, mahalle belleğini sanki hiç yaşanmamış gibi siliyor, yerine yeni ve yabancı bellekler inşa etmek için adeta işgalci pozisyonuna bürünüyor. Tarihi spor kulüpleri sahipsizlikten batıyor; kamusal açık alanlarımız ve dolayısıyla spor yapabileceğimiz “duvarsız sahalarımız” yok oluyor.

Özellikle statlar, futbolun özünden gelen takım ve taraftarlık ruhuna aykırı olarak tek tipleştiriliyor, birtakım cephe detaylarıyla birbirinden farklılaşsa da “modayı” takip ederek birbirini kopyalıyor, kentten bağımsızlaşıyor. Spor yapılarında da kendini gösteren “yıldız mimar” tasarımlarına ve bu tasarımların maliyetlerine yönelik tartışmalar giderek artıyor. En afilli yapılar, yüksek mühendislik ürünleri, teker teker yüksek maliyetlerinden dolayı durduruluyor.

Katılımcısına görsel bir mimarlık şöleni yaratmak isteyen mimarlar ve yüklenici firmalar, mimari sunumlarında işlevselliğe vurgu yapmış olsalar da bu mega strüktürler kendi işlevleri içinde yalıtılmış durumda. Futbol takımlarının “yerel”, sportif ve barışçıl birer yapılanma olduğunu düşünürsek, futbol seyircisinin dışındaki yerel halkın bu yapılarla olan etkileşimi ne durumda?

Sürdürülebilirlik kavramlarının bütün mimari tipolojileri sardığı şu günlerde spor yapılarımızın sürdürülebilirliğini ne derece savunabiliriz? Üstü mevsime göre açılıp kapanan çatılar, alttan ısıtmalı sistemler, yapay çimler, sulama sistemleri gerçekten yaratmak istediğimiz bu kendi kendini idame ettirme durumunu sürdürmeye yetecek mi? Yoksa bütün bu savlarımız birer pazarlama argümanına mı dönüşüyor? Spor yapılarını tartıştığımız bu dosyada Alper Ünlü, Y. Çağatay Seçkin ve Tan Kamil Gürer bu soruların cevaplarını arıyor. Yanı sıra farklı ölçek ve işlevlerde inşa edilmiş yurtiçinden ve yurtdışından projelere yer veriyoruz.

SCOB’un Barselona’da tasarladığı kaykay parkı, çok amaçlı bir alan tanımlıyor. İki caddeye kenetlenen alan, sporcular için birbirinden zorlu kaykay parkurları sunuyor. Mevcut vejetasyon ve yürüyüş alanlarıyla devamlılık ilişkilerini araştıran proje, bütün alana belirli bir geometrik formla oturmak yerine kaykayın doğasından da gelen topoğrafyaları kullanarak adeta boşlukları dolduruyor. Seyir alanları, pistin doğal eğrileriyle oluşuyor ve yayaları alana davet ediyor.

Görsel metni

Fransa’nın Pays de la Loire bölgesinde su sporları için tasarlanmış Inhabited Dune projesi; kamusal tuvaletleri, resepsiyon alanı, ıslak ve kuru malzeme depolarını bulunduruyor. Proje, toprağın altına gizlenerek peyzaj tipolojisini bir kabuk gibi kullanıyor. Gösterişli bir tasarımdan kaçınan The Architects ekibi, strüktürü oturma elemanlarıyla dışarıya da uzatarak sahil yolunun daha işlek bir alan haline gelmesini amaçlamış.

Görsel metni

Kolombiya’da tasarlanmış ağaç formunu yeniden yorumlayan üst örtü strüktürü, altında farklı spor işlevini barındırıyor. Yerel katılımcılarla sporcuları bir araya getirmeyi amaçlayan Giancarlo Mazzanti'nin tasarımı “doğa, birleşim ve umut” temasıyla yola çıkmış. Sosyal bir değişim sağlaması amaçlanan strüktürün çevre yapılarına tezat oluşturan tasarımı, konutların teraslı çatılarını taklit ediyor ve tıpkı bir kabuk gibi onları örtüyor. Alan spor işlevlerinin dışında toplanma, buluşma, konser ve tören gibi etkinlikler için de kullanılabiliyor.

Görsel metni

Estonya’nın başkenti Tallinn’de tasarlanan Tallinn Arena, Sovyet Rusya’nın karakteristik konut tipolojisinin baskın olduğu bir bölgede yer alıyor. Kadarik Tüür Arhitektid’in tasarımı spor kompleksi, işlevinin bir getirisi olarak çevre yapıların ölçeğinden daha geniş bir kütleye sahip olacağından mimari ekip yapıyı cephe oyunlarıyla küçültme yoluna gitmiş. Dış kabuktaki ritmik açıklıklar, iç mekanda doğal aydınlatma sağlarken aynı zamanda çevredeki konutların cephelerini de yansıtıyor. Sadelik ve minimalizmin ana tasarım ilkeleri olarak belirlendiği yapı, iç mekanda farklı işlevlere dönüşebilecek şekilde tasarlanmış. Yapının beton ve kendi içinde belirli bir dinamizme sahip cephesi konut sakinlerini Arena’ya davet eden mimari bir öğeye dönüşüyor.

Görsel metni

Etiketler:

İlgili İçerikler: