Tasarım İkameleri

OTTO VON BUSCH

Tasarım ahlak dersi verir. Yeni ve arzulanan bir gelecek, ilerleme için belirli bir form ve bir nesne önerir ve genellikle bunu da “iyi” olarak ele alır. Dosya paylaşımı gibi tasarımın yasal olmayan biçimleri bile paylaşılan “adalete” ya da “bilgi özgür kalmak istediği” için verinin serbest bırakılmasına dair bir erdeme sahip olduklarını öne sürerler. Ve hatta hiçbir işe yaramıyor olsa bile tasarım kendisini “iyi” bir kolaylaştırıcı olmakla ya da “doğru” soruları sormakla pazarlar.

Bu kavramlar birçok şeyi açığa çıkarıyor ama ben ikisi üzerinde durmak istiyorum: istenen ve istenmeyen gelecek. Bu Buckminster Fuller’ın meşhur cümlesinde çok net görünür: “Var olan gerçeklikle savaşarak asla bir şeyleri değiştiremezsiniz. Bir şeyi değiştirmek için mevcut modeli geçersiz kılacak yeni bir model inşa edin.”

Buckminster Fuller
Buckminster Fuller, fotoğraf: BFI

Birçok tasarımcı Fuller’ın bu cümlesine katılır çünkü uygulamalarının inşa edici/yapıcı olduğunu, var olan eski gerçekliklerle mücadele etmektense yeni gerçeklikler yarattığını düşünürler. Ama asıl ikircikli soru ikinci bölümde yatıyor: “var olan modeli geçersiz kılan” aslında ne? Buradaki asıl soru şu: Modellerimiz nasıl insanların toplayıp seçip aldıkları ve üzerine bir şeyler eklediği olumlayıcı ve kümülatif fikirler piyasasına dönüşmez ve aktif bir şekilde eski gerçeklikle yer değiştiren ve onu geçersiz kılan yeni modelleri gerçekten nasıl kurarız?

Ama çevremize şöyle bir bakacak olursak “yıkıcı” modeller pek rağbet görüyor ve eski modellerin de yerini alıyorlar. Ancak bunlar çoğunlukla büyük paralar ve iktidarla olanaklı kılınmış görünüyor. Bunun bir örneği olarak Uber ile eski moda taksiler arasındaki güncel mücadeleyi düşünebiliriz. Ne yazık ki Fuller’ın ideallerinin aksine, var olan güçlü gerçekliklerle aktif bir şekilde yer değiştiren ve yerine sağlam bir şekilde yerleşen yoksul, güçsüz ama “iyi” çözümlerden pek az örnekle karşılaşabiliyoruz bugünlerde. Etik ve tasarım nadiren var olan bir modeli geçersiz kılabiliyor, bunu yapan iktidar oluyor genellikle.

Tasarımcılar şimdilerde sürdürülebilir olmayan gerçekliği daha sürdürülebilir olanla ikame etmek için boğuşup duruyorlar. Sormamız gereken soru şu: var olan modelle değiştirmek için “zarar vermemek” yeterli mi? Tabi ki sürdürülebilir olmayan sistemleri en aza indirmek, karbon ve bozulma ayak izlerini azaltmak istiyoruz. Ama sıfır kötü emisyona sahip basit bir süreç yaratmak, var olan gerçekliği yerinden etmeye yetecek mi? Ya da daha etkili bir şekilde söylemek gerekirse, tasarımcılar şiddet içeren gerçekliklerle nasıl başa çıkacaklar? Zira bu, yalnızca kötü çözümler ya da sürdürülebilir olmayan ıvır zıvırla değil, onun daha iyi bir modelle ikame edilmesi için gerekli yeteneklerin de sürekli altını oyan baskıcı bir gerçekliği ayakta tutan güçlere göğüs germekle de alakalı.

Tasarımcılar genelde naiftirler. Yeni bir “iyi” modelin sunulduğu herhangi bir gündelik tasarım vakası düşünün. Rakip modellerle karşılaştırmalar yaparız, geliştirdiği noktalara, güçlü yanlarına, sunduğu fırsatlara ve dezavantajlarına bakarız; genellikle karşı çıkışları ya da baskılanan noktaları göz ardı ederiz. Ama belki de değerlendirme kriterlerimize bir katman daha eklemeliyiz: Bizim yeni modelimiz sürdürülebilir olmayan bir modeli aktif olarak nasıl geçersiz kılıyor? Nasıl sadece “zarar vermemek” ile kalmayıp da istenmeyen modele karşı bir kaldıraç rolü üstlenebiliyor?

Durumu işlevsel ve ekonomik rekabet çerçevesi içinden düşünmemiz öğretildi bize. Ama belki de onu pasif direniş açısından düşünmek daha verimli olabilir. Ghandi’ye göre etkili pasif direniş şiddeti yerinden eder, bir uzlaşı değildir ama şiddeti tahtından indiren bir güçtür. Pasif direniş sadece pasif değil, aynı zamanda aktiftir de. Pasif direniş, şiddeti barışla ikame eder. Barış da bir süreçtir, bir etkinliktir, sabit ve durgun bir hal değil.

Barış üzerinde daha çok emek sarf etmeliyiz. Etrafımıza bakacak olursak birçok tasarımımızın daha iyi bir geleceği işaret etmeyen sosyal ve politik süreçlerin içine çekildiğini görürüz. “İlerleme”, “kalkınma” ya da “yardım” bayrağı altında yaptığımız şeylerin çok büyük bir kısmı, insanlara ya da gezegene şiddetli yollarla geri dönüyor. Pasif direnişin aktif gücünden öğrenerek tasarımı, yalnızca piyasa arzına eklenen bir şey olarak değil de sürdürülebilir olmayan modelleri aktif bir şekilde yerinden eden ve bunu yaparken de sadece yeni bir seçenek sunmakla kalmayıp şiddet içerenlerini rekabet edemez ve hatta imkansız hale getiren bir güç olarak düşünmeye başlamalıyız.

Tasarım sadece sürdürülebilirlikle değil, aynı zamanda barışla da alakalı bir mesele. Şiddeti yerinden etmek için barışın yükselişinde nasıl bir kaldıraç rolü üretebiliriz? Buckminster Fuller’ı izleyerek tasarımların şiddet içeren gerçeklikleri nasıl geçersiz kılacağı üzerine daha etkin düşünebiliriz. Bu tasarımlar:
-istenmeyen gerçeklikle bağları koparır,
-istenmeyen gerçekliği yalıtır,
-kendini istenmeyen gerçeklik ağlarından bağımsız kılar,
-istenmeyen gerçekliği ortadan kaldırır,
-ve nihayetinde bir öncekini ikame eden daha iyi bir model ekler (hatta benimkini de).

Etiketler:

İlgili İçerikler: