Tasarımla Büyümek

AYÇA VURAL-CUTTS

Geçmişte çocukların konumu toplumda daha farklıydı; onlara küçük yetişkinler gibi davranılırdı. Eğitim, disiplin ve cezalandırma anlamına geliyordu. 20. yüzyıla gelindiğinde modern psikolojinin de etkisiyle bu yaklaşım değişti. Tıpkı toplumun geneli gibi tasarımcılar ve mimarlar da çocukların yetişkinlerden temelde farklı olduklarını savunmaya başladı ve bu yaklaşım, disiplinlerin de çocuklara bu doğrultuda davranılması fikrine geçmelerine neden oldu.

Çocuklar ve çocukluk, 20. yüzyılda birçok tasarımcı, sanatçı ve düşünürün çalışmalarında yer aldı ve çocukların etkileşim kurabileceği, öğrenebileceği ve eğlenebileceği yepyeni bir modernist tasarım yaklaşımı izlenilmeye başlandı. 1900’de yayınlanan The Century Of The Child: Çocuğun Yüzyılı, uluslararası olarak en çok satış yapan kitaplar listesinde yer aldı ve çocukluk kavramını modernize ederek birçok mimarın da tasarımını dolaylı olarak etkiledi. İsveçli toplumsal teorisyen ve reformcu Ellen Key’in çocukların gelişimini anlattığı ve haklarını savunduğu kitap, 20. yüzyılın daha iyi bir toplum yaratma vizyonuna paralel olarak toplumun çocuklara odaklanmasını öneriyordu.

John McAslan + Partners tasarımı Lavender Sure Start & Children's Centre; fotoğraf: ©John McAslan + Partners
John McAslan + Partners tasarımı Lavender Sure Start & Children's Centre; fotoğraf: ©John McAslan + Partners

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çocukların bakım ve eğitimi, savaş sonrası politikaların da önemli bir konusu oldu ve okul, savaşın travmasına karşı çocukların zihin ve ruhlarını iyileştirebilecek bir ortam olarak görülmeye başlandı. 1944 Eğitim Yasası ile İngiltere’de orta öğretim zorunlu kılındı ve acil okul ihtiyacı, savaş sonrası yıllarda uluslararası tarzın ön plana çıkmasına yardımcı oldu. Bunların bir örneği olan Peter ve Alison Smithson’un Hunstanton’daki okul binası cam ve çelikten inşa edildi. Mies van der Rohe’nin mimari anlayışını devam ettiren bina, Viktoryen dönemi okul binalarından tamamen farklı olarak doğal ışıktan faydalanma ilkesiyle tasarlanmıştı. Tasarım, çocuklara özel ölçek ve işlevle şekillenmiş; tasarımcılar, çocukların psikolojik ve fiziksel gelişimleri ile ihtiyaçlarına odaklanmışlardı.

Bu çocuk odaklı yaklaşım sadece yapılarda değil, ürün ölçeğinden kentsel mekan ölçeğine dek izlenebiliyordu. 1940’ların sonları, halka daha güvenli ve umut verici bir gelecek sunma zamanıydı ve oyuncaklar, İngiltere’nin savaş sonrasında yeniden doğuşunda eğlence ve eğitim araçları olarak çok önemli bir rol oynadı. Eğitici oyuncaklar, beceri ya da yetenek geliştirmeye yönelik nesneler, savaş sonrası çocukluğun bir parçası haline geldi. Yeni firmalarla oyuncak endüstrisi büyümeye başladı ve çocukların oyun oynayarak hayal güçleri ve yaratıcılıkları gelişti. Matchbox, gerçek araçların küçük kopyalarını üreterek küçük kutularda sattı. Spora ve eğlenceye meraklı İngiliz halkı için Subbuteo, mini masa futbolu ve bir dedektiflik oyunu olan Cluedo gibi oyunlar üretildi. Savaş sonrasındaki metal eksikliğinden plastik oyuncaklar üretilmeye başlandı ve Kiddicraft blokları popüler hale geldi. Öte yandan bombalanmış arsalara çocuk parkları yapıldı. Bu savaş sonrası oyun parklarının çoğu, savaşın yıkıcı etkisinin peyzajla yeniden onarıldığı, brütalist mimarlığın kalıcı örneklerini oluşturdu.

Londra, Hyde Park’ta Kensington Gardens içinde Diana Memorial Playground; fotoğraflar: Ayça Vural - Cutts

Tasarım ve mimarlık tarihi çocuklara özel tasarlanmış birçok başarılı mobilya ve oyuncak örneğiyle dolu. 1940’lardan günümüze kadar gelen Ladislav Sutnar’in ahşap blokları, Alexander Calder’ın dönencesi, Charles ve Ray Eames’in “Elephant” sandalyesi, Jean Prouvé’nin tarihli okul sırası No.850, Hille okul sandalyeleri ve tabii ki Lego blokları günümüze kadar ulaşan başarılı tasarımlardan sadece bazıları.

Çocukluğun her yılında büyük bir gelişimsel sıçrama yaşanır ve birçok çalışma, çocuk gelişimini desteklemede fiziksel çevrenin önemine işaret ediyor. Tasarımdaki ölçek, oran, tekrar, biçim ve renk erken yaşlarda çocukların fiziksel ve psikolojik gelişiminde önemli bir rol oynuyor. Çocuklara özel mekanların, yuvaların ve okulların tasarımını yaparken antropometri, ergonomi ve psikolojiyi araştırmadan, irdelemeden tasarımı geliştirmek ya da çocuk mobilyalarını tasarlamak düşünülemez. Oysa günümüzde çocuklar için eğitim ve tasarımın önemini unutmuş durumdayız. Yuvaların çoğu bebek bakıcılığı hizmeti veren çocuk depoları, okullar ise asfalt basketbol sahaları etrafındaki binalar halinde. Tasarımla büyümenin önemi maalesef gündemden çıkmış durumda ve çocuklar mimaride ihmal edilmiş halde.

John McAslan and Partners’ın Londra’daki tasarımı ise, düşük maliyetle sürdürülebilir olarak tasarlanan modern bir yuvanın günümüzdeki iyi örneklerinden. Lego veya Mecanoo gibi modüler olarak tasarlanmış mütevazı binayı mekansal netlik karakterize ediyor. “Parkta bir pavyon” olarak tasarlanan binanın iç mekanına günışığı ve doğal havalandırma hakim. Belediyenin kısıtlı bütçesiyle inşa edilen bina, iyi bir tasarımın işlevsel ve sürdürebilir olduğu sürece güzel ve kullanışlı olabildiğini ispat ediyor.

Yaratıcılık, çocukların denemekten korkmadıkları okul öncesi dönemlerde oyun yoluyla gelişir. Çocuklara özel tasarlanmış mekanlar ve oyuncaklar, onların kimliğini şekillendirir. Çocuklar için tasarım, oynadıkları oyuncaklar ve mama sandalyesinin ergonomisi ile başlasa da kent ölçeğinde ve hatta devlet politikasının temelinde yer alır. Çocuklar için en iyi şehirleri tasarlamak ise onların güvenli bir şekilde oynama ve öğrenme hakkını tanımakla başlar. Günümüz şehirlerini biçimlendirirken her yaş için doğru ortamı oluşturmamız gerekiyor. Ebeveynlerin çocuklarının yalnız oynamalarına izin verebildikleri güvenli ortamlar yaratmalıyız ve kamusal alanları, pozitif çocukluk deneyimleri sağlayan mekanlar olarak tasarlamalıyız. Çünkü çocukların güvenleri, tek başlarına bisikletle ya da yürüyerek okula gidebildikleri kentlerde gelişir ve onları keşfetmeye teşvik eden mekanlarda bilgileri artar ve çevrelerinden öğrenirler.

Mimar olarak tasarımın kim için olduğunu sıklıkla unutuyoruz. Hepimiz zamanında çocuk olmuş olsak da mekanların kullanıcısının sağlıklı yetişkinlerden ibaret olduğunu sanıyoruz. Bir oyun alanı tasarlamadığı ya da yönetmelikleri gözden geçirmediği sürece, peyzaj mimarlarının ve mimarların çoğu, mekanların çocuklar tarafından nasıl algılanıp kullanılacağını düşünmez. Oysaki çocuklar tüm kamusal alanların kullanıcısıdır. Çocuklar, ebeveynler gibi kamusal alanı kullanma ve orada iyi vakit geçirme hakkına sahiptir. Çocuk ve gençlerin çevrelerinde istedikleri gibi dolaşabilecekleri ve özgürce oynayabilecekleri, doğayı tecrübe edebilecekleri, çevrelerini keşfedebilecekleri ve arkadaşlarıyla birlikte olabildikleri erişilebilir yerel sokaklar, kamu binaları, yeşil alanlar, parklar ve şehir merkezlerine gereksinimimiz var. Tasarımda bütüncül bir yaklaşıma ulaşmak için tüm kamusal alanları çocukları göz önünde bulundurarak tasarlamalıyız.

Dışarıda oynamak, çocukların fiziksel aktivitelerini artırır, hayal gücünü ve yaratıcılığını canlandırır, bağışıklık sistemlerini geliştirir. İyi tasarlanmış oyun alanları, çocukların fiziksel, duygusal, sosyal ve entelektüel gelişimlerine yardımcı olur. Enerji ve hayal güçleri sınırsız olan çocuklar için günümüzün tasarımcıları dijital video oyunları üretiyor. Çocuklar da tabletlerle oynuyor ve dijital resim yapıyor. Çocuklar keşif yapmayı teşvik eden, öğrenmeyi destekleyen yaratıcı, heyecan verici, yenilikçi parklar ve çocuk dostu alanlar yerine AVM’lerdeki oyun alanlarında kısıtlanıyorlar. Günümüzde kültürel olarak çocukların güvenliğini ve sağlığını eğlence, macera ve riskten daha ön planda tutuyoruz. Çocukların ağaca tırmanmasından korkuyoruz, düşmesinler diye koşmalarını engelliyoruz. Islanmasınlar, kirlenmesinler istiyoruz. Bazı anaokulların ve parkların aşırı güvenli, hayal gücünden ve fiziksel zorlamadan yoksun, her şeyin düz olduğu düzlemlerden oluştuğunu görüyoruz.

Çocukların dünyası oyun odasında oyuncaklarla başlar ve yuvalarda, okullarda, hastanelerde, kamu alanlarında ve parklarda şekillenir. Çocukların büyüdüğü ve geliştiği mekanların, mobilyaların ve oyuncakların iyi tasarımı, çocukların güvenliği ve mutluluğu açısından önemli. Sonuçta, çocuklar geleceğin yetişkinleridir ve geleceği şekillendirecek olan bugünün çocuklarının büyürken inandıkları ve yaptıklarıdır. Mimar olarak çocukların doğru tasarımla büyümelerini sağlamak ve ebeveynler olarak tasarımın değerini çocuklarımıza öğretmek sorumluluğuna sahibiz. Mimarlık ve tasarım, çocukların günlük yaşamlarını, psikolojilerini, eğitimlerini ve fiziksel gelişimlerini yakından etkiler, hatta yaşamsal bir rol oynayabilir.

Etiketler: