Tersine-Katılımcı Mimarlık?

ERAY ÇAYLI

Senem’in bu köşedeki geçen ayki yazısı katılımcılık şiarıyla hareket eden mimarlık ve tasarım pratiklerinin çelişkilerine değiniyordu. Katılımcılığın, muhatabı olan kitlelerle sadece sonuç odaklı bir “yardımlaşma” ilişkisi kurmasının yarattığı sorunlardan bahsediyor ve tam da bu nedenle “halk için mimarlık yapma pratiği” adını verdiği yaklaşımdan ayrıştığını söylüyordu. Zira bu ikinci yaklaşımın, “çalışma yapılacak yerin seçimi aşamasından başlayarak, yaşayanların yoksulluğuyla doğrudan ilişkilenmeyi” ilke edindiğini ve “halkın kendi iradesiyle ihtiyaçlarını karşılama gücünün dönüştürücülüğü”nü esas aldığını savunuyordu. Senem’in “halk için mimarlık” olarak andığı yaklaşımı tarif ettiği yazısının yayınlandığı günlerde ben de Londra’da Halkın Planı (People’s Plan) adını alan bir mimari projeyi tanıma fırsatı buldum. Bu ay, Senem’in geçen ayki yazısında yürütülen katılımcılığın toplumsal ve politik içeriği tartışmasını bahsi geçen proje ışığında ilerletmeyi umuyorum.

Halkın Planı, güney Londra ilçelerinden Lambeth’te yer alan ve dar gelirlilere yönelik bir sosyal konut sitesi olarak 1960’ların sonuyla 1970’lerin başında inşa edilmiş Cressingham Gardens adlı mahalleyi konu ediniyor. Mahalle, İngiltere’de 1980’lerde başlayan özelleştirme furyası sonucu emlak piyasasının insafına bırakılmış yüzlerce örnekten sadece biri. Diğer birçok örnekte olduğu gibi, barınmanın piyasalaştırılması sürecinin bugün vardığı nokta artık Cressingham Gardens’ın “dönüşüm”ünü, yani yıkılıp yeniden yapılmasını dayatıyor. Üstelik bugünün belediyesi de bu dönüşümün destekçisi konumunda. Mahalle sakinleri de kendi iradeleri dışında ve salt rant doğrultusunda uygulanacak bir projenin kendilerini yerlerinden edeceği bilinciyle söz konusu dönüşüme itiraz ediyorlar. İtirazlarını başlarda, toplumsal farkındalığı artırmak amaçlı türlü kampanyalar ve hukuki süreçler üzerinden yükseltiyorlar. Ancak belediye, projesinin hukuki incelemelerce tespit edilenler başta olmak üzere birçok açıdan sorunlu olduğunun gözler önüne serilmesine rağmen tutumunda ısrarcı oluyor. Bunun üzerine, Cressingham Gardens sakinleri de kendi istek ve beklentileri doğrultusunda gerçekleşecek bir dönüşümün neye benzeyebileceğine dair bir proje geliştiriyorlar ve buna Halkın Planı adını veriyorlar. Belediyeye de bu projeyi sunarak, “İlla burada bir dönüşüm yapılacak diyorsanız işte, alın, bu plana göre yapın,” diyorlar.

Halkın Planı’nı bir “katılımcı mimarlık” örneği olarak nitelendirmek güç. Zira Cressingham Gardens sakinleri kendilerine teknik destek verecek mimar, mühendis ve diğer türlü danışmanlardan katılımcı yöntemleri kullanmalarını beklemiyor. Rollerin dağılımı sıradan bir mimari proje geliştirme sürecinde ne ise, burada da aynı. Evet, teknik uzmanlık hizmeti ücretsiz veriliyor ve bu anlamda Senem’in “yardımlaşma” olarak bahsettiği örneklere benzer bir durum var. Ancak, burada önemli olan şu: Projeye dair süreci başlatan mimarlar değil, mahalle sakinleri. Sorunu tarif eden ve olası çözüm yollarını tahayyül eden hep mahalleli. Mimarlar ve diğer uzmanlar ise bu tarif ve tahayyül çerçevesinde teknik desteği talep edilen kesim. Bir diğer deyişle, Halkın Planı’na giden süreç, birçok “katılımcı mimarlık” pratiğinde karşılaşılan durumdan epeyce farklı. Fark, katılımcılık olgusunun “katılımcı mimarlık” pratiklerindekinin tam tersi istikamette işliyor olması. Sürecin başlatıcısı ve gerek problem gerekse çözümü üretebilecek yolların tanımlayıcısı mimarlar değil, planın isminde “halk” olarak anılan kitle. Karşı karşıya olduğumuz süreci, bu nedenlerle, belki “tersine katılımcılık” olarak kavramsallaştırılabiliriz.

Variant Office tarafından, Halk Planı’nın önerilerini açıklamak adına hazırlanmış tartışma panosundan, kesit perspektif
Daha fazla sosyal konut düsturuyla hareket eden Halkın Planı afişi; fotoğraf: Eray Çaylı
Cressingham Gardens mahallesi, dönüşümü bekleyen konut yapıları; fotoğraf: Eray Çaylı

Yukarıda özetlenen özellikleri göz önünde bulundurulursa, Halkın Planı’nın Senem’in geçen ayki yazısında birbirine zıt yaklaşımların eğilimleri olarak ele aldığı “sonuç odaklılık” ve “halkın öncelikli ihtiyaçlarını kendisinin belirlemesi” ilkelerinin her ikisini birden bünyesinde barındırdığı söylenebilir. Zira projenin somut bir sonuç elde etme amacına yönelik oluşu kadar bu sonucun içerisinden çıkacağı çerçevenin “halk” tarafından belirlenmesi de projenin ayırt edici özellikleri arasında. Dolayısıyla Halkın Planı, geçen ayki yazıda bahsi geçen ve “katılımcı mimarlık” yapma amacıyla gittiği yerde bu amaca yönelik ihtiyaçlardansa getir götür işleri olarak nitelenebilecek çok daha temel ve gündelik ihtiyaçlarla karşılarak kendisini örneğin tabure taşırken bulan mimarların durumuna dair fikir yürütmemizi de sağlıyor. Bu gibi durumlarda, tuhaf olanın, mimarların verdikleri “ama işimiz tabure taşımak değil ki” benzeri tepkilerden ziyade durumun ortaya çıkmasına yol açan gündem ve beklenti uyuşmazlığı olduğunu Halkın Planı’na bakarak söyleyebiliriz (bunu söylerken tabii söz konusu tepkilerin kibirdense mesleki işlevsizlik hissinden kaynaklı yapıldığını varsaydığımı not düşmeliyim). Sonuç odaklılık da işte böylesi bir tuhaflığın bulunmadığı durumlarda anlam kazanıyor. Somut sonuçlara yönelik hakiki bir talebin olduğu yerlerde üretilen mimari çözümler kerameti kendinden menkul birer amaç olmaktan çıkarak gerçek ihtiyaçlara cevap veren birer araç olarak iş görüyorlar.

Tam da bu noktada, “Peki, Halkın Planı ne gibi mimari çözümleri önermiş ki?” diye soranlar çıkabilir. Buradaki yerimin darlığı nedeniyle söz konusu çözümlerin tümünü ayrıntılı bir şekilde ele alamayacak olsam da, ilk bakışta en tartışmalı görünebilecek ya da planın adını aldığı “halk” olma haliyle fazlaca çeliştiği düşünülebilecek bir tanesine kısaca değinebilirim. Halkın Planı, Cressingham Gardens’daki konutların üzerine oturduğu arazinin büyük kısmının altında uzanan araç otoparkının yeni dairelere dönüştürülmesine yönelik bir öneriyi de içeriyor. Bu öneriyi emlak piyasasını besleyecek bir müdahaleyi mümkün kıldığı iddiasıyla eleştirecek olanlar çıkabilir. Ancak öneri, bir yandan da Halkın Planı’nın önerdiği dönüşümün finansmanını sağlayacak olması ve kar peşindeki müteahhitlerin savuşturulmasını mümkün kılması nedeniyle, mahallelinin yerinde kalması potansiyeline de sahip. “Halk” olarak nitelendirilen topluluğun iradesine dayanan, çıkarını koruyan, özneleşmesine ön ayak olan ve dolayısıyla söz konusu nitelemenin tarifi görevini de o nitelemeye konu olan topluluğa bırakan bir yaklaşım, sahip olunan birtakım toplumsal ve politik ideallerle çelişebilecek böylesi önerileri de üretebiliyor. Bitirirken, “yardımlaşma”ya nazaran toplumsal ve politik olarak çok daha içerikli olduğu şüphesiz olan “dayanışma” hedefiyle yola çıkan mimarların tarifini kendi başlarına ve önceden yapmaktansa, süreç boyunca dayanışılanlarla işbirliği içinde kurmaya hazırlıklı olması gereken olgular olduğuna dair bir önerme yapmak mümkün. Söz konusu olgular arasında, sorunlar ve olası çözümleri kadar, dayanışılan kitle ve bu kitlenin pratiklerinin nitelenmesinde kullanılan “halk” kavramının tam olarak neyi ifade ettiği de yer alıyor olabilir.

Etiketler:

İlgili İçerikler: