Yolda: Mekanın Mistikleştirilmesi

EREN CAN ALTAY

Jack Kerouac’ın 1947’den itibaren çıktığı yolculuklarda tuttuğu notlarından oluşturduğu metin, 1957’de ilk kez yayınlanmasının ardından pek çok kuşağı etkiledi. Eren Can Altay, Kerouac’ın kitabındaki yolda olma kavramının mekanla olan çok katmanlı ilişkisi üzerine yazdı.

İnsan algısı geliştikçe ve düşünceler derinleştikçe çevremizi algılayışımız ve anlamlandırmamız da değişti. Mekan bundan sonra bir daha asla yalnızca bir mekan olmayacak, çok daha ötesine geçecekti. Barınak yuva, toprak mülk ve yapı tapınak olacaktı. Felsefe, yeni bir bilinç yaratarak ve fiziğin ötesine geçerek mekana yeni anlamlar yüklemeye başlamıştır artık. Mekanın yüceltilmesinin yolu açılmış ve mekanın imgesi oluşmaya başlamıştır.

Jack Kerouac’ın “Yolda”sı da bu izin peşinde, çeşitli mekan imgeleriyle dolup taşıyor. Değişimin beşiğindeki dünyada, 1950’lerin sonunda fikirlere ve özgürlüğe yön vermiş bu neslin ürünlerinde, düşüncelerin mekana yansımalarını ve bunların yüceltilmesi üzerine değinmenin simgesel bir anlatımı açıklığa kavuşturabileceği aşikar. Buna bir de Beat kuşağının doğu mistisizmine olan ilgisi de eklenince mekan, kendi tinselliğini çeşitli şekillerde ve sembollerde yeniden oluşturmakta.

Kerouc’ın kitabından uyarlanan, yönetmenliğini Walter Selles’in yaptığı 2012 yapımı On the Road filminden bir sahne
Barakalar ve İşsizler, West Houston ve Mercer St., Manhattan, fotoğraf: Berenice Abbott ,The Miriam and Ira D. Wallach Division of Art, Prints and Photographs: Photography Collection, The New York Public Library. (1935)
Brawley yakınları, U.S. 99 yolunda evsiz bir aile Phoenix’ten San Diego’ya gidiş yolunda yürürken, Şubat 1939; fotoğraf: Dorothea Lange

Romanda “yol”, tüm felsefenin odak noktası; tüm deneyimlerin sebebi ve mekanı. Her yeri birbirine bağlayarak ağ oluşturması ve her yere ulaşabilmesi anlamını kuvvetlendirmesini sağlıyor. Jack’e göre yol başlangıç, an ve bitiş; bir nevi kitapta sürekli vurgulanan zamanın kavranması ve ötesidir. Yol geçmişin, geleceğin ve şimdinin mümkün olduğu mekandır. Bu açılardan “yol”un edindiği imge, fizikselden çok öte bir mistisizm içerir. Zamanın yol ile açıklanması ve yolun “her şeyi birbirine bağlayıcı” olması ona özel bir konum atfeder ve bu konumdan “inanılası” bir obje yaratılır. Aşkın özelliklerin mekana atfedilmesiyle yol mitleştirilir ve tüm düşünce evrenini mümkün kılan bir ortam olarak tariflenir.  Kitabın farklı bölümlerinde çeşitli roller üstlenmiş olan “yol”, birinci bölümde mekan oluşturan ve bağlayan görevi görür. Benzin istasyonlarının, seyahat bürolarının ve yol kenarları otellerinin mekanlaşmasını sağlayan yegane öğedir. Daha yolun başında bir polisin onlara sorduğu “Bir yere mi gidiyorsunuz, yoksa sadece gidiyor musunuz?” sorusu önemli bir farkına varma anıdır. Yine yollar yardımıyla oluşan yol kenarı otellerinde ise Jack, ilk aydınlanmasını yaşamıştır:

“Güneş kızıllaşırken uyandım ve bu, hayatımdaki en tuhaf, en unutulmayacak anlardan biriydi çünkü kim olduğumu unutmuştum… Evimden çok uzakta, yol yorgunuydum, o güne dek görmediğim ucuz bir otel odasındaydım, dışarıda bir buhar tıslaması ile otelin eski ahşabının gıcırtılarını, yukarıda ayak sesleriyle bilumum hüzünlü sesler işitiyordum; çatlaklarla kaplı yüksek tavana baktım ve yaklaşık on beş tuhaf saniye boyunca kim olduğumu gerçekten bilemedim. Korkmadım, başka biriydim sadece, bir yabancıydım, bütün hayatım sanki bir hayaletin hayatıydı…”1

Dikkatle bakıldığında yolun değiştirici ve dönüştürücü gücü, romanın başından itibaren hissedilmeye başlanır. Kitabın başlarında geçen bu pasajlar, çıkılan yolculuğun sadece bir gezinti olmadığını, ancak içsel bir yolculuğa çıkıldığını da ifade eder.

Romanın diğer bölümlerinde rol değiştiren “yol” kavramı, ikinci yolculuğa Neal’ın 49 model Hudson arabasıyla çıkılmasıyla birlikte kendi başına mekansallaşmaya başlar. İkinci bölümdeki gezide, ilkinde mekansal kuvveti yoğun olan benzin istasyonları ve yol kenarı otelleri, önemlerini Hudson’a ve mobiliteye devretmeye başlar. Artık ilk bölümdeki gibi beklenmeyen karşılaşmalar yerine daha kontrollü bir çevre oluşumu olacaktır. Bu kontrollü çevreye rağmen yoğunluk ve odak artık sadece “yol” olacaktır.

“…şimdi de yolun sonuna gelmek üzereydik ve o zaman farkında olmamakla birlikte Neal ile yolumun sonuna varmak üzereydim ben de. Neal ile kat ettiğim kendi yolum üç bin kilometreden çok daha uzundu.”2

Yolun sonuna gelindikçe biten tek şeyin gezileri olmadığı anlaşılmaya başlanır. Yol aralarındaki dostluğun da dayanağı olmaya başlar. Yıllar içinde Neal’ın değişimini gören Jack, Meksika’dan sonra (kitaptaki son yolculuk) belki de Neal’a olan sarsılmaz güvenini biraz olsun yitirir. Yolun etkisi, aşkın bir durum almaya başlar ve kitabın sonuna doğru bu, kendini iyice hissettirir. Yolun etki gücü, kişiler arasındaki bağlara kadar uzanarak onları bağlamaya başlar.

Kitaptaki bölümler arası geçişlerde de görüldüğü gibi yolda olunamadığı zaman karakterlerin hayatları bir rutine girer ve Jack tıpkı eleştirip durduğu şehirli insanlardan birine dönüştüğünü hisseder. Hayat bir süreliğine durup anlamsızlaşır. Bu dönemler daha çok bir sonraki yolculuğa hazırlık ya da para biriktirmek için kullanılıyor gibi gözükür. Yolculuğa tekrar çıkıldığında ise her şey yeni baştan başlar ve tekdüzelikten çıkılır. 

Ancak yine de her yolculuk New York’ta biter. Şehir, bir anlamda yolun sonudur ve döngüde bir kırılma noktası yaratır. New York, “yol”un sembolize ettiği her şeyin zıttı olmaya başlar. Göçebeliğin sonu, hobo yaşantısının lağvı, istenmeyen bir hayatın başlangıcı.

Yol adeta dinsel anlamda bir mekana, bir tapınağa ve aynı zamanda bir tanrıya dönüşür; ona ibadet edildiği takdirde hayat güzelleşir. Hayat için yola devam edilmeli ve döngü sürdürülmelidir. Bu sayede bitmeyen bir döngüde daha büyük bir varlığın parçası olunacak ve vaat edilen özgürlük gerçek olacaktır. Beden yolda kaybolacak, daimi bir yolculukla her yere bağlanacak ve birleşme gerçekleşecektir. Bir nevi tanrıya ulaşılacak ya da döngünün kendisi olup mükemmelleşecektir.

Doğru yolu bul!
Ardından yolcu ol!
Sonra yolda ol!
Sonra da yol ol!

NOTLAR
1 Jack Kerouac, Yolda, Siren Yayınevi: İstanbul, 2017, s.23
2 a.g.e s.348

Etiketler: