Paylaşımlı Evler Konut Sorununu Çözebilir Mi?

AYÇA VURAL-CUTTS

Konut fiyatlarının giderek arttığı büyük şehirlerde, bireysel olarak ev kiralamak neredeyse imkansız. Günümüz koşullarında bireylerin oda kiralayarak daireleri paylaştığı Londra’da, “ev” kültürü kişiye özel olmaktan çıkıp müşterek bir hayata dönüşmüş durumda. Konut sayısının yetersizliği, beraberinde sadece yeni yaşam tarzları getirmedi, piyasayı da değişik yönlere çekti ve paylaşılan konutlar milyar dolarlık işletmeler haline geldi.

the collective old oak, paylaşımlı ev
the collective old oak paylaşımlı evi dış görünüşü / fotoğraflar: amandine alexandra
ortak mutfak ve kahvaltı dolabı kullanımlı oda tipi
ortak kullanımlı banyolu, tezgah mutfaklı büyük oda tipleri
japon mutfağı
ortak mutfak
kütüphane
spa

Co-living yani paylaşımlı ev, paylaşımlı ofis (co-working) anlayışının konut modeli. Konut sakinlerinin ortak ilgi ve etkinlik alanları etrafında toplandıkları yeni bir yerleşme biçimi. Geleneksel konut ve mahremiyet tutumunun yerine, bireylerin ortak alanları paylaşarak, kentin profesyonel ve ekonomik koşullarında işbirliği içinde yaşaması hedefleniyor. Bu ortak yaşam önerisi, hızlı yaşam şartlarında gündelik hayatı kolaylaştırmak ve daha kaliteli hale getirmek üzere tasarlanıyor. Çağdaş şehirlerde ve banliyölerde tipik olarak bulunan yalnızlık hissine alternatif olarak geliştirilen paylaşımlı evlerle genç profesyonellerin şehir yaşamına entegre olmaları amaçlanıyor. Konut sakinlerinin benzer insanlarla tanışabilmesi ve arkadaş edinmesi için etkinlikler, ortak işlevleri barındıran mekanlar yaratılıyor. Bu topluluk oluşturma ve birliktelik konseptinin, birimlerin içerisinde ev hayatının mahremiyetini korurken büyük şehirlerde karşılaştığımız yalnızlık hissi ve insanlarla tanışmanın zorluğunu ortadan kaldıracağı umut ediliyor.

1960’lara dayanan fikrin orijinalinde bireysel konutlar mutfak, yemek alanı, oturma alanı, çocuk oyun odası ve çamaşırhane gibi kamu olanaklarına sahip en az bir topluluk binasının etrafında yer almaktaydı. Günümüz modelinde ise bu ortak yaşam “kendi kendine yeten organizmalar" gibi toplanmış ve bir otel binası niteliğinde ele alınmış. Üyelerine aylık olarak kiralanan birimlerin bakımı ve temizliği bina yönetimi tarafından düzenli olarak sağlanırken üyelere bina içerisinde bulunan sinema, kütüphane, kafe, egzersiz odası gibi ortak mekanları kullanma imkanı veriliyor. Bu özel tasarımlı otellerde, yetişkin olarak öğrenci hayatı yaşamanın getirileri çok. Özellikle sağladığı dinamik sosyal ortam nedeniyle oldukça popüler olan paylaşımlı evler, yoğun iş hayatına odaklanan genç kesimin tercihi. Kaparo ya da kefil gerektirmeyen üyelik sisteminin sadece bir aylık ödemeden oluşması, bir başka deyişle üyelerin internet edinme, elektrik, gaz gibi faturalarla ilgilenmek zorunda kalmaması, sistemi daha da çekici yapıyor. Bu yaşam modelinin belki de en dikkat çekici özelliklerden biri, ortak planlama ve katılımı teşvik eden ve bazen de gerektiren bir sürecin varlığı. Bu, bazen bina yönetimi tarafından düzenlenen etkinlikler, bazen de diğer sakinler için yemek pişirme, öğretmenlik, marangozluk gibi kişisel becerilerin kullanılması olarak teşvik edilmekte.

The Collective firması, Londra'da bir dizi küçük ölçekli denemenin ardından, Mayıs 2016'da dünyanın en büyük ortak yaşam binası olan The Collective Old Oak binasını kullanıma açtı. Binada ortak çamaşırhane, spor salonu, spa, sinema, çatı terası, oyun odası, temalı yemek odaları ve restoran gibi olanaklar bulunmakta. Binada bu yıl ayrıca ortak ofis alanlarının kullanıma açılması beklenmekte. Old Oak’ta gençlerin değişen yaşam tarzına uyması amaçlanmış 550 oda bulunuyor. Minimum boyutlarda tasarlanan yaşama birimlerinde mutfak tezgahı, yatak, sandalye ve gardıroptan biraz daha fazla alan bulunmakta. Odaların özellikle küçük tutulmasıyla ortak alanların büyük olması sağlanmış ve bireylerin odalarda daha az vakit geçirmesi hedeflenmiş. Böylece birlikte yaşam ve paylaşma ön plana çıkarılmış. Binada düzenli olarak eğlenceler, toplantılar, seminerler düzenlenmekte ve bu sosyal etkinliklerle yaşayanların birbiriyle tanışmasına önayak olunmakta.

Bina açıldığı yıl tamamen dolarak uzun bekleme listeleri oluşturmuş. Sakinlerinin bazıları, her şeyi kapsayan tek bir fatura ödeyerek hayatlarını basitleştirmek, bazıları ev sahipleriyle olan problemlerden kaçmak, bazıları da yalnız hissetmemek istiyor. Gündemdeki popüler binalardan biri olarak pazarlanan Old Oak projesi için "uygun fiyatlı” (affordable) demek yanlış. Resepsiyon ve güvenlik hizmetleri, düzenli temizlikçi ve haftada bir çarşaflarınızı değiştiren birinin olması, bu birimleri “lüks” daireler olarak tanımlıyor. Ancak bu durum sakinlerin, Londra’nın merkezinden uzakta endüstriyel bir arazide üç metrekarelik bir odaya ayda 1.100 pound ödediği gerçeğini değiştirmiyor. Bu tip paylaşımlı evler, Londra’nın konut krizini çözmese de yaşayanlara yeni bir seçenek getiriyor. Modern hayatın hızına geçici bir yaşam tarzı getirerek mülkiyet hissinden uzak, kişisel olmayan bir çözüm sunuyor. Her şeyin kiralandığı bu sistemde mal sahibi olmaya, eşya satın almaya gerek yok. Bu, bireylere hareket özgürlüğü verirken bütün sakinlerin aynı şekilde, aynı mobilyaları kullanarak yaşamasını gerektiriyor. Bina sakinleri eşya ya da duvarların rengine karar veremese de, bu sosyal ortamda minimalist hayat tarzını yaşamak isteyenlerin sayısı çok.

Yoga, yemek dersleri, kitap ve film kulüpleri gibi etkinliklerle cazip hale getirilen, hatta belki de kişisel ana ihtiyaçların istemsizce unutturulduğu bu yeni yaşam biçiminde iletişim de modernize edilmiş. İlan panolarının yerini telefonlara yüklenen uygulamalar ve dijital mesajlar almış. Çalışma dünyasına odaklı gençler için yeniden tanımlanan bu toplumsal yaşam biçiminde çocuklu ailelerinin yer alması hedeflenmemiş. Sürekli değişen sakinleriyle geçici bir karaktere sahip bu hayat tarzındaki güncel arkadaşlıklar, geleneksel komşuluk ilişkisinden ve beraber oynayarak büyüyen çocukların samimiyetinden çok farklı.

Genç nesillerin çalışmak için değişik şehirlerde, hatta ülkelerde yaşadıkları günümüzün modern yaşamında, insanların komşularıyla ve aileleriyle vakit geçirdikleri geleneksel toplum yapısı değişmiş durumda. Geçmiş kuşak için başarı, yirmili yaşlarda bir evlilik, bir ev ve araba satın almak, çocuk sahibi olmaktı. "İyi bir hayat" vizyonunda iyi bir konut bulunmaktaydı. Günümüzün iyi hayat vizyonunda ise ev sahibi olmak, konut piyasasındaki başarısızlık ve ekonomik zorluklar yüzünden arzu edilemez görünüyor. Mal sahibi olamadığımız için esnekliği istiyoruz. Sıklıkla iş değiştiriyoruz ve kariyerlerimizde geçişler yapıyoruz. Web seminerlerini takip ediyoruz. Zenginliği artık deneyimle ölçüyoruz.

Paylaşımlı evler, günümüz koşullarında genç nesil için yeni bir konut seçeneği ve cazip bir sosyal ortam oluşturuyor. Ancak bu aşırı küçük odalar sadece 20’li yaşlardaki gençlere yetiyor ve bu organizmalar kentle kaynaşmayan, içe dönük merkezler yaratıyor. Tasarımcılar ve politikacılar olarak toplumu etkinleştirmek, paylaşımı artırarak insanların yalnız kalmamasını sağlamak sorumluluğuna sahibiz ancak bunu bina ölçeğinde değil, kent ölçeğinde hatta küresel olarak ele almalıyız.

Sadece genç kesime yönelik olan paylaşımlı evler önerisinin, sosyo-ekonomik sürdürebilirliği ve toplumsal dengeyi korumasını sağlamalıyız. Modaya uygun popüler yaklaşımların, geçici emlak piyasaları oluşturarak konut sorununu çözülmez hale getirmemesine dikkat etmeliyiz. Paylaşımlı evler fikrinin geliştirilmesine ek olarak konut sayısını artırıcı kalıcı çözümler yaratmalı ve toplumu gerçek bir karışım olarak tasarlamalıyız.

Günümüzün Londra’sında orta sınıfın gelir düzeyi, belediyenin sosyal konutlarında yaşamak için yüksek bulunurken, özel konut almak ya da kiralamak için yetersiz kalıyor. Paylaşımlı evler, konut sorununa cazip bir alternatif ama geçici bir çözüm. Bu fikri geliştirerek, ortak yaşam düşüncesini toplumun değişik kesimlerine sunmanın ve kente dahil etmenin getireceği dinamizmin faydaları çok olacaktır. Ancak geleceği, minimum ölçülerdeki yatak odaları olarak tasarlamak, toplumun her üyesini tek bir şekilde yaşamaya yöneltmek, komünist modernizmin katı kurallarına geri dönmek olacaktır ve yalnızca kar kaygısı güden yatırımcı firmaları mutlu edecektir. Yeni modeller yaratılırken asıl problemin konut yetersizliği olduğu gündemde olmalı ve çözüm konut sayısındaki artışa odaklanmalı.

Etiketler:

İlgili İçerikler: