Tasarımcı ve Zanaatkar Arasındaki Dostluk Kazanınca

DENİZ ÇINAR

Ahşap oyma bir kase, sedef kol düğmeleri, bakır bir tepsi, kemikten tıraş fırçası ve cam peçete halkaları… Hepsinin, üretildikleri malzemenin hikayesinden bir parça taşıdığını görebiliyorsunuz. Ama daha da güzeli, bu etkileyici ürünlerin tasarım ve üretim süreçlerini ilk ağızdan dinleyebilmek oldu.

İstanbul Modern Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu, unutulmaya yüz tutan zanaat ve el sanatları geleneğini güncel tasarım ve sanat yorumlarıyla buluşturmayı amaçlayan ilk projesini tamamlamış. Proje kapsamında Atilla Kuzu bakır, Hatice Gökçe kemik, Adnan Serbest ahşap, Ekrem Yalçındağ sedef ve Seyhun Topuz cam için tasarımlar üretmişler. Her biri kendi alanında usta olan zanaatkarlar; Fatma Ayran, Sezgin Yalçın, Gamze Araz Eskinazi ve Battal Yakut ise malzemeye olan hakimiyetlerini sergileyerek bu tasarımları hayata geçirmişler.

Tasarımcılar ve zanaatkarlar yaklaşık altı ay boyunca birlikte çalışmışlar, atölyede bol bol vakit geçirmişler, son ürüne varana kadar birçok deneme yapmışlar ve birbirlerinden çok şey öğrenmişler. Tasarlayanlar, ilk kez forma dökmek zorunda oldukları malzemeyi tanımaya çalıştıkları bu süreçte, malzemesini çok iyi tanıyan ustalardan beslenirken; genellikle geleneksel ya da piyasa taleplerine göre üretim yapan zanaatkarlar ise farklı çizgilerin üzerinden üretmeye çalışırken tasarlayanların yaklaşımından beslenmiş.

adnan serbest, sezgin yalçın
adnan serbest ve sezgin yalçın
hatice gökçe ve fatma ayran
ekrem yalçındağ ve fatma ayran
seyhun topuz ve gamze araz eskinazi
atilla kuzu ve battal yakut

Başta da belirttiğim gibi, üretilenleri gördüğünüzde zaten hepsinde ayrı ayrı etkileneceğiniz noktalar olacaktır ve eminim projede yer alan tasarımcı ve sanatçıları zaten biliyor ve tanıyorsunuz. Ama eğer; kullanıma hazırlanması ve işlemesi son derece zor olan kemik ve sedefe şekil veren daha 24 yaşındaki Fatma Ayran’ın, kendisine yöneltilen övgüler karşısında nasıl da naif durduğunu görme şansınız olsaydı, o kol düğmelerini ve fırça setini daha çok severdiniz. Birlikte üretmenin getirdiği dostluk ile proje kapsamında üretilen filmlerin en uzununda yer alan Battal Yakut yani “Beto Usta”nın projede yer almaktan duyduğu mutluluğu kendi ağzından dinleseydiniz, o gümüş tepsiyi daha çok severdiniz. Gamze Araz Eskinazi’nin, 10 senedir camla çalıştığından ve eğitimini aldığı Cam Ocağı Vakfı’ndan bahsederken gözlerindeki parıltıyı ve vefayı görseydiniz, o cam peçete halkalarını daha çok severdiniz. Sezgin Yalçın’ın iş etiğini, ahşaba şekil veren o ciddi yüzün işini de nasıl ciddiye aldığını bilseydiniz, o ahşap kaseyi daha çok severdiniz. Şahsen ben, bu yüzden hepsini daha çok sevdim.

Aynı zamanda, Hatice Gökçe ve Ekrem Yalçındağ’ın kendilerine malzeme olarak kemik ve sedef verildiğindeki şaşkınlıklarını itiraf etmelerini ve bu malzemeleri kendi tasarım yaklaşımlarına nasıl uyarladıklarını dinlemek de çok güzeldi. Atilla Kuzu’nun, gelişen teknolojinin hakim olduğu bu dönemde, bir usta ile birlikte çalışmanın nasıl olduğunun unutulduğunu söylemesi ve bunu bir ihmal olarak görmesi de projenin kazandırdıkları arasında önemli bir nokta. Adnan Serbest’in, kafasındakini ustaya yaptırmak için uğraşırken malzeme ve teknik bilgiye hakim olan usta karşısında elinin kolunun bağlı kaldığını kabul etmesi de son derece samimiydi.

Bu projede sanırım, tasarımcı ve zanaatkar arasındaki dostluk kazanmış. Umarım bu süreç devam eder. Herkesin elinden geleni yaptığına eminim; ancak küçük bir not düşmekte de fayda var. Eğer taşın altına elimizi sokuyorsak; gerçekten kaybolmakta olan bu el sanatlarını kurtarmak adına projenin farklı açılardan da ele alınması gerektiğine inanıyorum. En azından, İstanbul Modern’in mağazasında satılacak olan bu ürünlerin, maddi bir gelire dönüşmekten öteye gitmesini diliyorum.

Etiketler: