Kentin Muhalif Yüzü köşesinde Evren Aysev, yeryüzü ile kurduğumuz ilişkiyi yeniden düşünmek için biyoçeşitlilikten büyümemeye dek kentlerin sunduğu potansiyelleri kaleme aldı.
Koronavirüs salgınına Antroposen bakış açısıyla yaklaşarak üretilen görsel-mekansal virallik, salgının kendisi kadar tehlikeli olmasın?
Eğer mimari kararların da ekosisteminden söz ediyorsak, aradaki farkı ortaya koyan bir mimari eylemsellik, süreci bütünüyle bambaşka bir modele sıçratacak bir kurgulama potansiyeline sahip.
Geçtiğimiz onyılda Antroposen çağı, yani insan medeniyetinin ayak izinin iklimi ve bir bütün olarak dünyayı etkilemekte olduğu bir dönemde yaşıyor olmamız üzerine çok sayıda tartışma oldu. Buna bir başka yandan bakacak olursak bu insan tasarımının gezegen üzerinde önemli izler bıraktığı, karbon tüketimciliği kültürünün aslen sadece bir yüzyıllık olan kendi jeolojik çağına dönüştüğü bir dönemdeyiz.
Eğer tasarımcılar sürdürülebilirlik etrafındaki sorunları ele alacaklarsa, hiyerarşiler füzyonu olan Varlık Zinciri’nden daha net bir şekilde kopmak zorundayız.
Ne olduğunu uzun bir süre anlayamadım. Kelimenin kendisini bile. Andropozen? Erkek gibi poz vermek anlamına geliyor olamazdı herhalde.
“Dünyanın Sonundan Sonra” sergisi, son hızla tükettiğimiz gezegenimizin yaşadığı iklim değişikliğini sorguluyor.
Erkeklik krizinin gezegene olan etkisi keşke yalnızca “doğa ana” benzeri metaforlardan ibaret olsa. Oysa metaforlar maddi gerçeği sadece temsil etmekle kalmayıp üretebiliyorlar da.
Zincirleme Reaksiyonlar köşemizdeki yeni seride Eray ve ben kamusal mekanın doğasını ve bu neoliberal çağda bizim doğayla ilişkimizi sorguladık.