Devletin yürürlükte kalmasını sağlayan yolları, su ve kanalizasyon sistemlerini çizenler, hep tasarımcılar. Gerçekliğimizi biçimlendiriyor, devletin iktidarındaki yaşamımızın eksenini belirliyorlar.
Milenyum ile birlikte daha da belirginleşen bir şekilde, modern mimarlık söylemlerinin küreselleşme ve postmodern saldırı karşısında dağılışı, onun gücüne duyulan güveni kökten sarstı.
Nasıl oldu da “makine kırıcıları”na kadar uzanan ütopik sosyalist hareket, 20. yüzyıl başında siyaseti, eğitimi, sosyal hayatı, sanatı, mimarlığı bütünüyle dönüştürecek bir güç haline geldi?