Kentin Muhalif Yüzü'nde bu ay Gülşah Aykaç, çevrimiçi ağların maddi olmayan kartografik bir katman olarak başkent Ankara'yı nasıl etkilediğini araştırıyor.
Kentin Muhalif Yüzü köşesinde Evren Aysev, yeryüzü ile kurduğumuz ilişkiyi yeniden düşünmek için biyoçeşitlilikten büyümemeye dek kentlerin sunduğu potansiyelleri kaleme aldı.
Kentin Muhalif Yüzü'nde bu ay Tuba İnal Çekiç, iklim ve kimlik mücadeleleri ile mekanda adalet arayışının demokrasinin bugün içinde bulunduğu krizlerin çözülmesinde oynayabileceği rolü kaleme aldı.
Kentin Muhalif Yüzü köşesinde bu ay Çağlar Özbek, LGBT+'lerin mücadelesinin Beyoğlu özelindeki mekansallığını ve de kent hakkı eksenine uzanan ortak eylemliliklerini kaleme aldı.
Kentin Muhalif Yüzü'nde bu ay Elif Sidar Ökdemir, pandemi ile birlikte gelen yeni mekansal koşulları kamusallık, politik eylem, dayanışma ağları ve dijital alan gibi çeşitli perspektiflerden okuyor.
Kentin Muhalif Yüzü'nde bu ay Fırat Genç, COVID-19 salgını dahil içinde bulunduğumuz çoklu kriz ortamında şehirleri müşterek olarak görmenin potansiyellerini öne sürüyor.
Kentin Muhalif Yüzü'nde bu ay Bülent Batuman, kentsel politikaları biçimlendirmek ve demokrasi talebini dile getirmek için sol popülizmin olasılıklarını araştırıyor.
Begüm Özden Fırat, Neriman Polat'ın "Mülk Allahındır" işi üzerinden Türkiye kentleşmesini ve de mülksüzleştirme süreçlerini okuyor.
Aykaç, dayanışma ekonomilerinin bugünün kentsel mücadelelerdeki özel yerini ve de doğrudan demokrasi için sunduğu olasılıkları kaleme aldı.
Amazon’un 50 bin kişilik kampüsünü ikiye bölüp bir yarısını, H20 Amazon’u New York’ta Queens’e kuracağını kamuya açıklaması ve ani bir geri dönüş ile bu “teklif”i çektiğini açıklaması arasında geçen dört ay, kentin çeşitli teknikleriyle yerinden etme ile parçalanan muhalefetini, hızlı bir şekilde tek cepheye odakladı.
Mekansal dinamiklerle gündelik yaşam pratiklerinin birbirini kurmasıyla oluşan mahalle-semt-yer-kent, sınıfsal temsilin en somut göstergelerinden birini oluşturur.
Kentsizleştirme tasarımı ve geçiş projeleri uygulandıkça daha fazla sayıda insanı ve topluluğu güçlendirerek sistemden bağımsız hareket etmelerini ve özgürleşmelerini sağlayacaktır.
Mimarsız mimarlık, öncelikle mimar-öznenin baskın erk olarak görülmesinden ziyade, “çoklu” aktörlerle araştırılacak alternatif üretimlerin önünü açabilir.