Cercle d'Orient ve Emek Sineması ile ilgili gayrimenkul yatırım şirketinin basın bültenleri dikkatimi çekmişti. Burası (Grand Pera) “yeni nesil” kültür, sanat ve performans merkezi olacaktı.
Şehir içindeki askeri alanların özelleştirilmesinden ve imara açılmasından söz ediliyor. Ancak bu dönüşüm yalnızca şehir içindeki askeri alanlarla sınırlı değil.
İstanbul'da değerli-değersiz, sağlam-çürük her türlü yapının bir anda çöpe dönüştüğü dönemlerde kıyı dolgularının da artması bir tesadüf değil.
Ferdinand de Saussure'ün geçen yüzyılın başında Cenevre'de verdiği derslerin notlarından öğrencileri tarafından derlenen “Genel Dilbilim Dersleri” başlıklı kitabın o zamana kadar yaygın kabul gören platonik gösterge kuramıyla bir kopuş yarattığı söylenebilir.
Öğrenciliğimde alternatif yerleşim pratiklerinden söz edince “O zaman projeni çiz getir, görelim” derlerdi, hocalarımız. Rolleri icabı “çarpık” dedikleri şehirleşmenin kendi yöntemleriyle düzeltileceğine inanırlardı.
“Total tasarım” düşlerinin temel paradokslarından biri de başlangıç aşamasında yalıtılmış bir alanda iş görmesiydi. İktidar güçlerinin ürettiği “disiplinci zeka” şehirlerin çok az bir bölümünü, daha çok altyapısal diyebileceğimiz ulaşım, altyapı, gaz-enerji dağıtımı, güvenlik gibi alanlarını kontrol edebiliyordu, yalnızca.
Evet, çocuklar bile güler bu oyuna. Belki haberiniz olmuştur: İstanbul’un Çevre Düzeni Uygulama Planları yapılıyor.
Nasıl oldu da “makine kırıcıları”na kadar uzanan ütopik sosyalist hareket, 20. yüzyıl başında siyaseti, eğitimi, sosyal hayatı, sanatı, mimarlığı bütünüyle dönüştürecek bir güç haline geldi?
Hakim tarihsel mirası koruma paradigmasının, İstanbul'un binlerce yıllık geçmişinin izlerini okuma uğraşını kendi kamu yararını temsil eden bir topluluğun itaat edilmesi gereken bir dogmasına dönüştürmesi sonucunda İstanbul ayrıcalıklı piyasa güçleri tarafından işgal edilen (korumasız) bir şehir kalıntısı halini aldı.
Onu icad edenler, erişilebilir kılanlar, arzu nesnesi haline getirenler, sürekli yeniden tasarlayarak moda sistemine dahil edenler onun başına böyle bir şeyin geleceğini herhalde hiç hayal etmemişlerdi.
Taksim’den sonra karşımıza Beşiktaş meydan düzenleme projesi tekrar çıktı. Bu proje de tıpkı diğeri gibi, neredeyse bir çeyrek asırdır Büyükşehir Belediyesi’nin tozlu raflarında bekliyordu.