Yapılı çevrede sürdürülebilirlik konusunun muhatapları olarak her ne kadar akla öncelikle mimarlar, plancılar gelse de belediyelere de önemli bir rol düşüyor.
Eğer tasarımcılar sürdürülebilirlik etrafındaki sorunları ele alacaklarsa, hiyerarşiler füzyonu olan Varlık Zinciri’nden daha net bir şekilde kopmak zorundayız.
Sürdürülebilirlik tartışması onyıllardır sürerken biz bir arpa boyu yol kat ettik mi, ona bakalım…
Peyzaj mimarının yaratı alanlarının en önemlisi belki de kentlerde bulunan kamusal açık alanlardır ve bu da insan için ve insan odaklı tasarlamayı ön plana koymayı gerektirir.
Bilgi Çağı veya Endüstri 4.0 dönemi olarak da adlandırılan yeni çağda dünya görülmemiş bir oranda şehirleşiyor ve dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor.
İklim araştırmacılarının sıkça dile getirdiği küresel iklim değişiklikleri ve sağanak yağmurlar, akabinde karşılaştığımız sel manzaraları günümüzde kent yaşamının normali olmaya başladı.
Doğa dediğimizde hem kendi oluşumuzdan hem ekolojik sistemden hem de bunların sınırsız potansiyelinden bahsediyoruz.
Doğal ve yapay arasında kurulan ilişkinin, insanı ve kenti de içinde bulunduran bu ekolojik dengenin içinden daha sürdürülebilir bir yaklaşım sağlamak, sistemin kendisinden yola çıkılarak mümkün olabilir mi?
Moda krizde ve şu anki tüketimcilik tarzımızın sürdürülebilir olmayan etkileri bunun sadece ufak bir parçası.