Alt(üst)yapı Ve Değişen Anıtsallık

ERAY ÇAYLI

Geçen ay bu köşede İstanbul’dan “Yedi Otoyollu Şehir” olarak bahsedilen yazının bıraktığı yerden devam edeyim. Otoyol morfolojisinin hüküm sürdüğü kentsel vaziyeti hicveden yazıda dikkat çekilen meselenin, “altyapı” kavramını dert edinen bir dizi güncel tartışmayla yakından ilgili olduğunu düşünüyorum. Malum; altyapı, mimarlığın hiyerarşisinde alt sıralarda yer alması kanıksanan bir kavram. Bu kavrama dair benzer yerleşik algıları dert edinenlerin temel savı ise günümüzde altyapının, hayatın esasen yaşandığı mekanların işleyişini kolaylaştıran edilgen bir araç olmaktan çok, kendisinin başlıbaşına bir mekan haline geldiği. İşte, geçen ayki yazıda hicvedilen, otoyolların kent deneyimi üzerindeki artan tahakkümü de, kanımca, altyapının mekanlaşması olgusunun en belirgin örneklerinden biri. Altyapıyla üstyapı arasındaki mimari hiyerarşinin kelimenin tam anlamıyla altüst olmasına neden olan bu olgudan yine geçen ayın ışığında bahsedeceksek, “otoyollu şehir”den çok “şehirli otoyol” olarak tanımlanabilecek bir vaziyetle karşı karşıya olduğumuz dahi söylenebilir.

Bu altüst oluşun da elbette bir tarihi var. Kökleri, daha önceye değilse bile, Modernizm’in hüküm sürdüğü erken 20. yüzyıla rahatlıkla dayandırılabilir. Akla, örneğin, otoyolların Le Corbusier’nin işlevselciliğinde sahip olduğu merkezi rol geliyor. Öyle ki ünlü mimarın ürettiği ilk kentsel planlardan olan 1925 tarihli Plan Voisin, projeye sponsor olan otomobil firmasının adını taşıyordu. Konu daha geniş bir çerçevede ele alındığındaysa, Le Corbusier’nin (ve ondan ilham alan Modernistlerin) makine kavramına olan ilgisini hatırlamak gerekli. “Konut içinde yaşanacak bir makinedir” ve “Biçim işlevi takip eder” gibi başat Modernist ilkeler—kimi zaman onları yanlış yorumlayanların savunduklarının aksine—biçimselliğin tamamen gözden çıkarılması ya da geri plana itilmesi anlamına gelmiyorlardı. Bu ilkelerin ifade ettiği esas niyet, altyapısal öğeleri önceki devirlerdeki gibi gözden ırak tutmak ya da üzerlerine giydirilecek türlü kabuklarla süslemekten ziyade, kendi işlevselliklerinden doğacak özgün bir biçimselliği ortaya çıkaracak şekilde değerlendirebilmekti. Merdiven boşluğu, asansör ve su deposu benzeri altyapı unsurlarının, mimari kompozisyonlarda, uluorta olduğu kadar, bu kompozisyonlara dikkatlice hesaplanmış birer biçimsel katkı yapacak şekilde yer almaları böylece mümkün oldu. Yine Le Corbusier’den örnek vermek gerekirse, Marsilya’daki konut projesi Cité Radieuse’ün havalandırma bacası bu yaklaşımın iyi bilinen somut sonuçlarındandır. Benzer örneklere dikkatlice bakıldığında, biçimin işlevi takip ettiği ölçüde, altyapısal olanın da anıtsal bir nitelik kazanmaya başladığı görülür. Böylesi bir yaklaşım, boru, depo ve bacaların sadece birtakım lojistik sorunları giderici özellikte değil; kimlik, bellek ve aidiyet gibi toplumsal yaşam için elzem olguları destekleyici nitelikte de görev yapmasını sağlar.

Altyapının bu ikili görevinin devamı, otoyolların şehirleşmenin başat aktörü haline geldiği günümüzde de kaçınılmaz. Ancak, altyapı ile üstyapı arasındaki hiyerarşinin altüst olduğu çağımızda, söz konusu görevin halen sadece biçim üzerinden ifa ediliyor olduğunu söylemek güç. Zira tasarım ve planlamanın alışılagelmiş ritmi ve idealleri, kılavuzu sınırsız ekonomik büyüme olan şehirleşmenin hızına her zaman uymayabiliyor; biçimsel çözümlemeden yoksun kent mekanları böylece ortaya çıkıyor. Biçimselliğin devreden çıktığı bu tür bir ortamda altyapının, bilerek veya bilmeyerek, anıtsal amaçlara hizmet etmesine yol açan başka hangi mekanizmalar mevcut? Aşağıda, bu soruya somut örnekler üzerinden verilebilecek üç yanıtı bulabilirsiniz.

BAĞLAMSIZLIK
Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi kapsamında inşa edilen araç tünellerinin, otoyol morfolojisiyle özdeşleşen öğeleri şehrin tam göbeğine taşıdığı hepimizin malumu. Kent merkezi bağlamıyla ilişkiye geçmeye dair en ufak bir kaygısı olmayan bu “altyapı” düzenlemesi, yerin üstündeki anıtsal meyvesini bir havalandırma bacasıyla vermiş durumda. Bacanın bağlamdan kopukluğuna borçlu olduğu anıtsallığı, geçtiğimiz yılki 1 Mayıs’ta da teyit edilmiş oldu. O gün meydana uygulanan ambargoyu protesto eden iki kişi, eylemlerini, meydandaki AKM ya da Cumhuriyet Anıtı gibi alışılagelmiş abidelerin yerine bahsettiğimiz havalandırma bacasının üzerinde sahnelediler.

İSİM
Karadeniz Sahil Yolu projesi kapsamında; önce, yöredeki kent merkezleri ve deniz arasına aşılması güç bir hat çekildi. Sonraysa, insanların bu hattı biraz olsun aşabilmesini sağlamak adına bir dizi üst geçit inşa edildi. Geçitlerin sayısının sürekli artmasına bakılırsa, bu inşa faaliyeti üzerinde belirleyici olan, önceden yapılmış bir planlama çalışmasından çok, yolun kullanımıyla birlikte günden güne ortaya çıkan ihtiyaçlar. Dahası, değişen sadece geçitlerin sayısı değil; aynı zamanda adları da. Yaşamını yitiren ordu mensuplarının isimlerinin bu üst geçitlere verilmesi yol ilk açıldığından beri süren bir uygulama olsa da, inşa edildiğinde isimsiz olan bir dizi üst geçit de yaşanan yeni çatışmalarda hayatını kaybeden askerlerin adlarının kendilerine verilmesiyle anıtsal nitelik kazanıyorlar.1

ARAZİ
Son örneğimiz, Siirt’te, kentin genişlediği yönlerden biri olan, merkezin hemen kuzeyindeki Kasaplar Deresi mevkiinde 2013’te inşa edilen bir duble yol. Söz konusu yol, bölgede, Kasaplar Deresi’nin faili meçhuller ve toplu mezarlarla ilgili geçmişten gelen kötü şöhreti nedeniyle, salt bir altyapı çalışmasından çok, toplumsal hafızayı şekillendirme girişimi olarak algılanmakta. Dolayısıyla bu örnekte, arazinin altında yer alanın, üzerindeki imar çalışmasının algılanışına yaptığı belirleyici bir tesirle ve bu algılayışın altyapısal bir öğeyi bellek, kimlik ve aidiyet olgularıyla yakından ilgili kıldığı bir durumla karşı karşıyayız.

Bu derleme elbette nihai bir liste değil. Ancak, kesin olan bir şey varsa, o da, kent hayatımızda giderek artan bir yer kaplayan altyapısal mekan ve nesnelere, yerleşik mimari hiyerarşilere olduğu kadar biçimselliğin merceğine de sıkışmamış, nitelikli bir bakışı geliştirmemiz gerektiği.

NOT
1 Söz konusu üst geçitlere dair izlenimlerini paylaşan Besim Can Zırh’a teşekkür ederim.

Etiketler:

İlgili İçerikler: