Bardoda Moda

OTTO VON BUSCH

Moda krizde ve şu anki tüketimcilik tarzımızın sürdürülebilir olmayan etkileri bunun sadece ufak bir parçası. Dahası bir parça doğa-dostu malzeme kullanıp da “aynı tas aynı hamam” tarzında işleri aynen devam ettirmeye çalışan endüstrinin mevcut yaklaşımı, bu krizin aşılmasına pek de yardımcı olmuyor.

Sürdürülebilir moda için en önde gelen soru daha sorulmadı: Modada neyi sürdürmek istiyoruz? Ayrıcalıklı olma halini, belirli bir estetiğe kamunun erişiminin kısıtlanmasını mı sürdürmek istiyoruz? Ya da tasarımcılarla onların takipçileri arasındaki ayrımı mı? İdollerin görkemini ve şöhret kültürünü mü? Biçim değiştirmenin “büyüsünü” mü? Ya da erdem ile günah arasındaki oyunu mu? Eğer modanın mevcut vücut buluşu ölmek üzereyse ve yeni bir biçimde yeniden doğacaksa, neyi korumalı ve neyi terk etmeliyiz? Ve eğer moda bu yukarda saydığım özelliklerin bir kısmını kaybedecek olursa elimizde moda adına ne kalacak?

Şunda şüphe yok: Moda kendisini yeniden düşünmek zorunda. Yeniden doğmak zorunda. Bunu da moda için esas olanın ne olduğunu düşünüp ayrıştırarak yapmaya başlamalıyız. Oysa endüstrinin şu anki haliyle öylesine biçimlenmiş haldeyiz ki modanın nasıl olması gerektiğini hayal etmekte bile zorlanıyoruz. Modanın yeniden doğması gerekiyorsa belki de ölümü üzerine meditasyon yapma fırsatımızı kullanmalıyız.

Bardo, Ölüm Çarkı
Bardo, Ölüm Çarkı

Meşhur Tibet’in Ölüler Kitabı’nda “bardo”, ölüm ile yeniden doğum arasında arada kalmış, geçişken ve eşikte bir durum olarak sunulur, ruhun yeni bir bedende yeniden doğmak için hazırlık yaptığı, dünya üzerindeki iki yaşam arasındaki arafta kalmış bir geçiş hali. Her ne kadar bardo genellikle bir yaşamla diğeri arasındaki ölüm boşluğuna işaret etse de aynı zamanda yaşamdaki bir geçiş anına da atfedilebilir. Ve böylesi bir boşluk ya da dönüşüm üzerine yoğunlaşmak, aydınlanma için iyi bir fırsat olarak düşünülebilir. Dolayısıyla modadaki mevcut krizin bir bardo biçimi olduğunu hayal edebilirsek modanın neye dönüşmesini istediğimize dair iyi bir fırsat yakalayabiliriz.

Modanın da kişi gibi, ideal bir dünyada konuşlanmış idealinin imgesini gösterdiğini hayal edecek olursak insanların yaşamlarında temel bir amaca hizmet ettiğini görürüz. Yine de bu ideal bizim bu imgeye bağlılığımızla yozlaşıyor. Moda kendi hayal edilmiş kişiselliğine bağlı ve kişi de kendisinin bir imajı olarak modaya. Modanın olduğu haliyle kalmasını istiyoruz, tıpkı kişinin kendisi gibi kalmasını istediğimiz gibi. Moda endüstrisi şeylerin nasıl olduğuna dair ideal bir imge tasavvur ediyor ve aynı zamanda her şey yolundaymış gibi yapıyor, sanki bir şeylerde gelişme varmış gibi: şuraya biraz ekolojik keten, buraya azcık geri dönüşüm, Powerpoint sunum diyagramlarına serpiştirilen döngüsel ekonomik model kırıntıları... Tıpkı bardoda olduğu gibi yıkımı kabullenmeyi geciktirip duruyoruz ki gerçekliğin, olması gerektiğini hayal ettiğimiz gibi olduğu illüzyonunu sürdürebilelim.

Tibet'in Ölüler Kitabı’ndaki bardo imgesi, birçok insan tarafından işkenceci iblislerle dolu olarak bilinir. Bunlar, ölü kişinin eski illüzyonlara olan bağlılıklarından azade edilirken karşılaştığı korkularıdır. İblisler beklentilerimize meydan okur, eski yaşamımıza, konfor alanımıza ve alışkanlıklarımıza sıkı sıkıya bağlılığımızı öldürür. Aslen iblisler bizim yardımcılarımızdır; eğer eski yaşamdan kalma olan her şey elinden alınıp da geriye sadece zihin kalmazsa bir kişi yeniden doğamaz.

Benzer şekilde modanın bardosunda da moda endüstrisine olan bağlılık katmanlarımızdan, toplumsal rekabetçilik saplantımızdan ve şeylerden meydana gelen eşsiz bir “kişi” olarak kendimizi tüketme fikrinden başlayarak bu fenomeni açığa çıkarmalıyız. Kendi tüketimci kişiliğinden temizlenen moda artık daha fazla kapitalizmin beslediği endişe, performansa ve başarıya dayalı tahakküm tarafından kirletilemez. Bu anlamıyla moda, kişiselliğin promosyonuna yapışıp kalmak zorunda kalmayan bir modadır.

Tibet Budizmi’ndeki bardo düşüncesinden farklı olmayarak, kişinin illüzyonlardan arındırılmasından sonra geriye mevcudiyet kalır; ki bu mevcudiyet de zihnin ve birbirine bağlı varoluşların temelini meydana getirir. Modadan geriye kalacak olan da bizim dikkatimiz, kendi mevcudiyetini iki insan arasında gösteren dikkatimiz. Bir varoluş mevcudiyeti, başkasıyla birlikte varoluş mevcudiyeti.

Bardoda yaşanan bu arınmadan sonra yeni kişi mevcudiyetten doğar. Bu mevcudiyetle yeni bir yaşam, yeni bir moda kurmaya başlarız. Başka bir varoluşa yönelik dikkatten doğan yeni bir moda. Malzeme, enerji ve işgücünün sürdürülebilir olmayan biçimlerine bağlılık geliştirmeden bu bir aradalık deneyimini örebilir miyiz? Bardodan sonra moda nasıl olabilir?

Etiketler:

İlgili İçerikler: