Gelin Evi Yahut Hiperritüeller Devri

AVŞAR GÜRPINAR

-Hiçbir değişiklik yapmadım bu şekilde geldi bana.
-Ya onun için de krem kahve koltukları da kırmızı renkler kullandınız sanıyorum.
-Aslında ben onları kırmızı da yaptırabilirdim ama onun kırmızısı yoktu. Ben de o yüzden pembe…
-Güzel olmuş ama bence taşlı duvar kağıdının üstünde kendini göstermemiş, saat gibi mesela. O da daha düz bir yerde daha güzel durabilirdi.
-Bir de kahve ve kremin ve pembenin uyumunu ben de çok severim ama bunun kahvesi fazla bir kahve hani böyle daha bir…
-Koyu, sert bir kahve sanki.
-Evet, hani daha soğuk, koyu bir kahve olsa. Bir de ben fiyatını merak ettim.
-Duvar kağıdının mı?
-Önce duvar kağıdını öğreneyim, daha sonra…
-Duvar kağıdı 600 TL. İşçiliği hariç tabi, sadece duvar kağıdı. 3D’li duvar kağıdı. O yüzden aslında biraz da gözünüze batıyor.
-Evet.
-3D’li olduğu için. Eğer normal bir duvar kağıdı olsaydı bu kadar gözünüze batmazdı.
-Gözümüze batmaktansa hani birbiriyle uyuşmadı diyelim.
-Salonu bence çok karışıktı. Bazen spor bazen klasik geliyordu gözüne.
Gelin Evi, Show TV, 2016.

Tasarım ikiye ayrılır: tasarım tartışmaları ve eleştirilerinin konusu olma ciddiyetine layık olanlar ve olmayanlar. Kimi tasarım yapıtları güzelce ele alınır, farklı açılardan övülür parlatılır. Kimileri ise üzerinde konuşulmaya bile layık bulunmaz. Onlar aslında tasarım bile değildir, dolayısıyla tartışılmaya değmez. En iyi ihtimalle kültürel bir üst bakış ile çabucak ıskartaya ayrılmak üzere hızla ve bütünüyle eleştirilir. Kaşları kalkık tasarım eleştirmeni neyin tartışılmaya değeceğine yanılmaz bir keskinlikle karar verir. Gelin Evi, tam da böyle bir boş alana -öteki tarafa- düşen bir program. Aslında ıskarta, istisna ve anomali, yani tartışılmaya değecek bir yanı yok. Ancak bir an için tüm önyargı ve kabullerimizden sıyrılabilirsek, Türkiye’de belli bir kesimin1 hayatında neler olup bittiğini, geçiş ritüellerini nasıl yaşadıklarını, gündelik hayatlarının -en mahrem yerine kadar- içinde neler olup bittiğini anlamak için Gelin Evi’nden daha iyi bir araştırma konusu düşünmek de zor.2

Programda beş tane gelin birbirlerinin evine -her gün birine- misafir olur ve salonda oturup konuşmaya başlar. Evine gidilen gelinin, evlilik sürecinde ve sonrasında yaşadığı her şey, yaptığı/yaptırdığı her etkinlik, gerçekleştirdiği her ritüel, satın aldığı her nesne, verdiği her mekansal organizasyon kararı enine boyuna tartışılır. Gelin odaklı, değme sorgulamadan daha kıyasıya bu incelemede, kendisinin kocasıyla tanışmasından, evlilik teklifini nerede ve nasıl aldığına, söze, kınaya, -varsa- bekarlığa vedadan, nişana, düğüne, mekan kiraları ve özellikleri, söz gelimi mekan kapasitesinin davetli ve katılımcıların oranına3, takı miktarı, çektirilen fotoğraflara4 kadar her şey, tüm detaylarıyla değerlendirilir. Günün sonunda her gelin mutfağa gelerek günün bir değerlendirmesini yapar ve 10 üzerinden notunu kanaviçeye işleyerek kameraya gösterir.

gelinevi, gelin evi

ÖRF VE ADETLER
“Düğünler her safhasında gösterişli törenlerin yapıldığı, bir takım adetlerle kutlanan, Pazartesi günü başlayıp Cuma günü sona eren, yemek davetleriyle birkaç gün daha süren merasimlerdir.”5

Anadolu’da evlilik ritüelleri ile ilgili, Sadi Yaver Ataman, Ahmet Rasim ve Kudret Emiroğlu’nun araştırma ve yazılarındaki bilgileri bir araya getirince ortaya spektaküler bir örf ve adet ağı çıkıyor. Bu ağdan sadece küçük bir kesit: Kına gecesi öncesi evlenecek kız için gelin hamamı yapılır, düğünün olacağı hafta sadece kadınların katıldığı kına gecesi düzenlenir, gelinin sağ eline ve sağ ayağına kına yakılır, kafasının üzerinde mumlar gezdirilir, gelin kız ağlatılır. Düğün günü gelinin kutlanması amacıyla başından çerez6 serpilir, gelinin başında ekmek ufalanır, gerdek gecesi baklava yenir, düğün sırasında geline yüz yazısı yapılır…7 Bu ve onlarca farklı gelenek, bu coğrafyada evlenme kültürünü tanımlar ve biçimlendirir.

Gelin Evi’nde ise tüm bunlar ve daha fazlasının, neredeyse Türkiye ve dünyadaki evlilik süreçlerine ve adetlerine dair hemen her şeyin birleşip oluşturduğu dev bir hibrit görürüz. Bunun içerisinde Düğün Marşı8 da bulunur, beyaz gelinlik de.9 Kına gecesi, Avrupai (Amerikani?) bir bekarlığa veda gecesi, kınada gelin adayının damadın önünde testi kırması, damadın pantolonunun arkasındaki kemer halkasına geçirilen parmak marifetiyle ona göbek attırmak yadırganmaz, aksine neredeyse olmazsa olmaz kabul edilir. Tüm bunlar bir araya gelip ritüeller ötesi, hiperritüel diyebileceğimiz bir yapı oluşturur. Hatta bununla da kalınmaz, düğüne meşale taşıyan garsonların arasından geçerek, imitasyon bir faytonla,10 tavana bağlı raylarda giden bir kayık11 ile ya da yer altından (alt kattan?) asansörle girmek gibi yaratıcı pratik ve deneyimler belirmeye başlar.

-Boncuklu boncuklu çeyiziniz Esra Hanım.
-Şey, genelde bunlar pul oluyor.
-Bunlar boncuklar oluyor genelde. Genelde boncukları benim annem yapmıştır. Pullu pullu, boncuklu boncuklu…
-Bunlar hangi yöreye uygun?
-Bu yöreye ait diyebileceğim bir model yok çünkü çok önceden bizde sadece tığ oyası vardı.
-Şey şurada bir iğne oyası gördüm sanki ama.
-Evet.
-Şöyle bakarsak. Renkler yine çok tatlı. Gerçekten çok trendy yani.
-Bunu da kayınvalidem kendisi yaptırmış daha doğrusu. Kayınvalidem pembeyi çok sever aynı benim gibi. Yani gelin kaynana toprağına derlermiş ya. Kesinlikle o yani.
-Burada da yine boncuklarımız var.
Gelin Evi, Show TV, 2016.

ÇEYİZ
Çeyiz değerlendirmesi programın en önemli kısımlarından biri. Bir odada bütün çeyiz ortalığa saçılıp ve hatta perdelere iğnelenip tek tek incelenir. Hamam kesesi, dantel, çetik, terlik, battaniye, yastık kılıfı, yorgan üstü örtüsü gibi birçok farklı parça, orijini,12 işlevi ve üreticisi13 belli nesneler olarak diğer gelinlere tariflenir. Ancak kiminin de kimden geldiği ve neden orada olduğu belli değildir. Hatta bazen gelinler çeyizlerine, içinden çıkan bir parçanın ne olduğunu bilmeyecek ve “onu da kayınvalidem koymuş şeyin içine” diyecek kadar yabancılaşabilir. Aslında büyük oranda ihtiyaçtan türemiş, nesiller arası maddesel kültür aktarımının önemli bir kompozisyonu olan bu “şey”,14 bir anda ya da noktada işlevi unutulmuş, sadece evde saklanması icap eden nesneler topluluğuna dönüşür.

Tüm bu görsel cümbüşün içinde şaşırtıcı derecede başarılı, neredeyse kendi çalışmalarımızda ilham alabileceğimiz tasarımlara rastlamak da mümkün. Gelin ve damadın pixel-artvari bir tarz ile üzerine işlendiği banyo lifleri, Converse logolu sneaker-çetikler, proto-parametrik tasarımları ile kenar süsleri, elektronik ürünleri evcilleştiren danteller ve diğer muhteşem tığ işleri, Camper’dan satın almak için üç ile başlayan üç haneli fiyatlar ödeyeceğiniz türden, farklı teklerinin üzerine farklı figürler işlenmiş ayakkabılar gözlerimizin önünden geçer.

MOBİLYA
Türkiye’de mobilyanın (başka birçok sektörde olduğu gibi) kendine has ve kesintili bir tarihi olduğundan bahsedebiliriz. Evdeki mobilyanın incelenme fazında da bu durum kendini tüm gerçekliği ile gösterir. Birikimli bir şekilde ilerleyemeyen, dolayısıyla kendi tasarım kültürünü oluşturamayan sektörler (ve dolaylı yoldan tüketiciler) cereyanda kalarak çevresindeki tüm etkilere açık hale gelir.

Öncelikle şunu belirtmek yanlış olmaz: Gelin Evi’nde mobilya eve göre seçilmez, yani belirli bir hacmin içine yerleşmek gibi bir kavram yoktur. Onun yerine istenen mobilya seçilir ve iç mekanın boyutu ve yapısı bir kıstas olarak kabul edilmeksizin konut alanına sığdırılır. Eğer Hürrem tipi yatak odası15 takımı tercih edilecek ise ki bu, sizin düşündüğünüz ya da kendinizi kısıtladığınız estetik kaygı ve ölçütlerin mevcut olmadığı ya da ciddi biçimde farklı olduğu bir evrendir, yatak odasının boyut ya da şekline bakılmaz, o takım o odaya “bir şekilde” yerleştirilir. Evin bu bölümünü değerlendirmek üzere yatak odasına gelen gelinler de yatak ile gardırop arasında kalan 30 santimetrelik boşlukta, iki boyutlu çizgi film karakterleri gibi hareket etmek durumunda kalır.

Evin her yeri eşya ile doldurulmuştur. Hiçbir yüzey boş kalmamalıdır. Her raftan bir dantel sarkmalıdır. Her şeyin üzerinde bir örtü olmalıdır. Her yönüyle zengin ve doyurucu koltuk takımları, dolaplar, büfeler, LED’li vitrinler, en kalın MDF’den televizyon üniteleri, mutlaka -gerektiğinde kalabalık aileleri ağırlayabilecek- bir yemek masası, perde ve daha çok perde, her tür biblo, kristal ve diğer zamazingo, salonun -hacmi ne kadar ufak olursa olsun- dört bir yanına yerleşmelidir.

Ama tabi ki her şeyin bir bedeli olacaktır. Sorgusuz sualsiz, tüm bu mobilyaya ve eşyaya bakmak, evin ve odaların düzenini ve temizliğini sağlamak; fotoğraf albümlerini düzenleyip, masa-yemek-yatak hazırlayıp, adına konut denen bu dev fırfırlı makineye sahip çıkmak ile mükellef kabul edilen “gelin” namlı kadın da böylelikle toplumsal yaşamdan/kamusal alandan fiziksel ve zihinsel olarak kopar ve evin niteleyici sıfatı haline gelir: Gelin Evi.

Gelin Evi, aynı “ilksel çorba”16 gibi, içerisinde onlarca farklı malzeme barındıran bir tür beşeri laboratuvardır diyebiliriz. İçindekilere, toplumun bir kesiminin nasıl işlediğine dair sosyolojik bir açıdan bakılabilir. Daha ötesi, burada gösterilen-gösterişlenen, açıklanan ve yorumlanan her tür nesne, olay ve kavram da aslında farklı tasarım disiplinlerine referans verir. Dantel ya da örgü işleri ürün tasarımı ve zanaat, davetiyeler ve albümler grafik tasarım, mobilya ve mekansal öğeler ürün tasarımı ve iç mimarlık, kına, düğün ve diğer ritüeller ise kültürel çalışmalar ve/veya deneyim tasarımı bağlamında ufuk açıcı olabilir.

NOTLAR
1 Bunun çoğunluk olabileceğine dair kanıtlarım olmasa da ciddi şüphelerim var.
2 Bu metne temel oluşturan konuşmanın deşifresi ve hata okuması için öğrencim Hazal Kırıkçı’ya teşekkür ederim.
3 Mekanın kişi sayısına uygunluğu önemli bir kıstas. Eğer 200 kişi çağırılan bir düğün için 800 kişilik salon kiralanmışsa bu durum “mekanı dolduramamışsınız, çok boş kalmış” şeklinde eleştirilir.
4 Google’da arayınız: Kristal albüm.
5 Ataman, S. Y., 1997. Türk İstanbul (haz. Süleyman Şenel), s. 321, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul.
6 Buğday, arpa, yulaf, çavdar, fıstık, üzüm kurusu, leblebi, tavşut, kızılcık kurusu, kabak çekirdeği karışımı. Ataman, 1997, s.325.
7 “Yüz yazısı, gelinin giydiği gelinlik urbasının art eteğine kadar uzanan al bürümcük üzerine, altın ve gümüş tel geçirilmiş duvağının zülüfleri hizasından yere kadar iki yanına salıverilmiş tellerinin bir tutamının alnına ve yanaklarına renkli kağıtlarla tutturulması, düğme büyüklüğünde elmaslar ve pullar yapıştırılmasıdır.” (a.g.e, s. 326).
8Alman besteci Felix Mendelssohn’un 1842’de yazdığı Do Major marşı.
9 1857 yılında evlenen Rafia Sultan’ın koyu mavi üzerine sırma inci düğün kıyafeti bugünkülerden oldukça farklıdır. Emiroğlu, K., 2001. Gündelik Hayatımızın Tarihi, s. 47, Dost Kitabevi, İstanbul.
10 Yanlış anlaşılmasın, salonun dış kapısına değil, içine, ortasına, davetlilerin arasına.
11 Bu çiftimiz mekanizmanın azizliğine uğrayarak kayık ile birlikte salonun ortasına çakılmıştı maalesef.
12 Anadolu’nun herhangi bir yeri olabilir.
13 El ya da makine, kayınvalide ya da elti.
14 20. yüzyıl başında İstanbul’da orta halli bir çeyiz listesi şöyledir: Bir ya da iki beşibirlik, birisi armalı birisi ziynet altını, iki adet taban halısı, iki adet kilim, bir çift sedir halısı, altı adet halı yastık, bir çift bakır güğüm ve ibrik (el yıkama leğeni), altı adet ağzı kapaklı bakır sahan ve biri büyük, biri küçük tencere, biri meydan sinisi olmak üzere iki sini (tepsi). Ataman, 1997. s.333-4
15 Google’da arayın lütfen: Hürrem Yatak Odası.
16 Dünya’daki ilk organizmaların içinde oluşmaya başladığını düşündüğümüz, kimyasallar ve organik maddelerce zengin, dev karışım.

Etiketler:

İlgili İçerikler: