Geri Dönüşüm ve Tasarım

OLMAZ İŞLER

Malzemeyle kurduğumuz ilişki tasarım sürecimizin en önemli birleşenlerinden biri. Aslında biz, tüm sürece bütün olarak bakmayı tercih ediyoruz. İkimizin de klasik tasarım eğitiminden uzak yetişmiş olması belki de bu konulara daha mesafeli ve dışarıdan bakmamızı kolaylaştırıyor. Bu işe baslarken de günlük pratiklerimizde ve kendi hayatlarımızda uyguladığımız belli prensipler üzerinden ilerledik ve işimizi kendi hayata bakış açımız üzerinden kurguladık. İlk işlerimizde geri dönüştürülmüş malzemeyi tercih etmemiz daha çok maddi sebeplerden kaynaklanıyordu. Fakat bu, zamanla daha bilinçli bir tercihe dönüştü.

itü takışla,
itü taşkışla’nın restorasyonu sırasında çıkan ahşap pencere ve kapıları kullanarak yaptığımız bir mekan
sıfır malzeme kullanarak yaptığımız masa ve kitaplık
tamamen atık mobilya parçalarından yapılmış bir bank ve dolap

Geri dönüştürülmüş malzeme akla ilk başta çevresel etki ve sürdürülebilirlik konularını getiriyor. Bu konular üzerine düşünsek de kendi yaklaşımımızda zaten var olan koşullar, imkanlar üzerinden çözümler geliştirmeye çalıştığımız için bu yaklaşımlarla pek çok noktada kesişiyoruz. Geri dönüştürülmüş malzemeyle kurduğumuz ilişkinin çift taraflı oluşu, malzemenin de fikir verebilmesi, sıfır malzemeyle karşılaştırdığımızda tasarımcının iktidarını azaltan bir şey. Sıfır malzemeyle aklımızdaki her şeyi yapabiliriz, bu bize malzeme üzerinde daha çok iktidar sağlıyor. Geri dönüştürülmüş malzemeyle çalışmak ise pek çok kısıtlaması ve malzemenin kusurlarıyla karşılıklı bir etkileşim içinde olabildiğimiz daha verimli ve keyifli bir süreç oluyor. Malzemenin geçmişinden getirdiği formu, izleri, dokusu tasarımlarımızı etkiliyor. Görmüş geçirmiş bir malzeme ile çalışmak endüstriyel ürünlerde sevmediğimiz kusursuz keskin hatlı görünümlerden uzak kalmamızı sağlıyor. Tabi tamamen malzemenin hakimiyetinde çalışmıyoruz, bazen bulduğumuz malzemeye göre tasarım şekillenebiliyor bazen de aklımızdaki tasarıma uygun malzemeyi araştırıyoruz. Her durumda karşılıklı bir etkileşim söz konusu. Zaten bu süreçte deneyerek öğrenmek bizim için işin en heyecan verici tarafı.

İkimiz de mühendislik kökenli olup heykelle uğraşıyoruz. Bu da tasarımlarımıza fonksiyonel ve estetik olarak yansıyor. Zamanımızın çoğunu atölyede farklı malzemelerle çalışarak geçiriyoruz ve tasarımlarımız da bu üretim süreci içinde gelişiyor. Üretim sürecinde deneysel olarak ilerlediğimizden müşterilerimizle farklı bir ilişki kuruyoruz: İşin başında yapacağımız ürünün fonksiyonel boyutunu sunuyoruz, tasarımın son hali ise hepimiz için sürpriz oluyor.

Ürünlerimizde geri dönüştürülmüş malzeme kadar sıfır malzeme de kullanıyoruz. Mekanın gereksinimlerine göre ihtiyaç duyduğumuz tasarımlarda, daha düzgün ve temiz yüzeyler oluşturmak istediğimizde, üretimin hızlı yapılması gerektiği ya da stoğumuzda yeterince atık malzeme olmadığı durumlarda sıfır malzeme kullanmayı tercih edebiliyoruz. Geri dönüştürülmüş malzeme kullandığımız tasarımlardaysa, bir nesneyi aynı şekilde tekrar üretemediğimizden aynı üründen talep edildiğinde, en fazla benzer bir ürün yapabiliyoruz. Bu sınırlama da bizi sürekli yeni şeyler denemeye yönlendiriyor. Böylelikle sıfır malzemenin getirdiği tek yönlü ilişkiden ve kendimizi tekrar etme ihtimalinden uzak kalıyoruz.

Atık malzemelerin araştırılması, temini, bulunduğu yerden sökülmesi, parçalanması ve temizlenmesi sıfır malzemeyle karşılaştırdığımızda daha fazla emek ve zaman gerektiriyor. Bu da maliyete harcanan emek ve zamanın karşılığı olarak yansıyor. Bu durumda geri dönüştürülmüş malzeme kullanmak tüm süreci düşündüğümüzde daha pahalıya bile gelebiliyor. Benzer şekilde endüstriyel ürünlerin temiz ve kusursuz bir görünümde olmalarına rağmen neden daha pahalı olmadığı da sorgulanabilir. Malzeme veya ürünün üretiminin ne kadarı endüstriyel bir süreçten geçiyorsa maliyet o kadar düşüyor. Burada maliyetin düşük olmasını sağlayan sömürü mekanizmaları konu dışı olsa da bizim fiyatlarımızın neden daha düşük olamadığı konusunda düşünülmesi gereken noktalar.

Etiketler: