Mobilya Meselesi v.2

AVŞAR GÜRPINAR

“Ev davası gibi, bir de mobilya meselesi bütün memleketleri ilgilendiriyor. Her memlekette, küçüğünden kalabalığına, fakirinden zenginine kadar, bütün aileler fırsat buldukça daha iyi mobilya temin etmek için gayret sarf ediyorlar. İyi mobilya temini, bilhassa bizim memleketimizde hemen hemen imkansızdır. Çünkü mesken davası gibi mobilya meselesi de bizde, tamamen bakir bir haldedir.” Zeki Sayar, 1950

“Memlekette yapılan inşaatın ekserisinde olduğu gibi hala basmakalıp, üzerinde fikir yorulmamış, bizi tatmin etmeyen mobilyaları kullanıyoruz. İhtiyaçlarımız mütemadiyen değişip yenileştiği ve başka memleketlerde günün şekilleri ve günün konforu arandığı bir devirde, biz yine işçinin ve tüccarın bize münasip gördüğü eşyalarla iktifa ediyoruz. Mobilyaya vereceğimiz paranın zevkimize ve ihtiyacımıza uygun, aynı zamanda da sade ve iktisadi olması için şekillerini mimar tespit etmelidir.” Sedad Hakkı Eldem, 1931

Zeki Sayar mobilya meselesini tanımlarken “memleketimizde, ne için ucuz ve iyi mobilya yapılmadığının sebeplerini şu noktalarda” aramamız gerektiğini söylüyordu: Malzemesizlik, teknik ve sanat bilgisizliği, sermaye ve kredi noksanı. Bugün bu üç noktada da ciddi bir sorun olmadığı düşünüldüğünde mobilya meselesinin çözülmüş olduğunu düşünebilir miyiz?

Bu sorunun cevabını okura bırakarak meseleyi ev içerisindeki farklı mekan ve haller üzerinden tartışmakta ve bazı düşünsel boşluklara dikkat çekmekte fayda var.

SALON // OTURMAK1
Eski Formlar
Avrupa odaklı paradigmada mobilya, ismiyle uyumlu bir şekilde mobil, yani evin içinde hareket edebilen bir eşyadır. Türkiye’de ise mobilya, yüzyıllar boyunca hep konut mekanına entegre olarak tasarlanan ve üretilen, duvara gömülü üniteler ya da ondan çıkan uzantılar2 olarak var olagelir.3 Bu kendine özgü hal, çağdaş mobilya tasarımı dünyasında görmezden geliniyor gibi görünmekte. Odalara bölünmüş bir ev hayatından tekrar -neredeyse sofalı- çok işlevli, tek merkezli olana doğru kaymaktayız. Bütün ailenin paylaştığı ortak yaşam alanı olan salon/sofa bağlamında divan sabit bir oturma, uzanma, yatma mobilyası olarak bugüne uyarlanabilecek olasılıklar barındırır.

Misafirlik
Tek tip bir yaşam biçimine işaret edecek şekilde tasarlanmış konutlarda misafirlik kavramı ve halleri, mekan ve ürün bağlamında hak ettiği tasarım ilgisini yakalayamamakta. Yatıya kalan misafirler için dönüşen mobilyalarda kütüphaneli divan4 ile başlayan, çekyat5 ile devam eden işlevselci bir yaklaşım var olsa da misafirin ve misafir ağırlayan ev sahibinin mahremiyetine cevap verebilecek bir mobilya az gidilmiş bir yol olarak varlığını sürdürmekte. Mobilya tarihinde az sayıda gördüğümüz örnekteki zarafet ve pratiklik ile bu soruya/soruna akıllıca bir cevaplar aramamız gerek.

day-night çevirilebilir çek-yat, enzo mari
day-night çevirilebilir çek-yat, enzo mari
kedi direği

Bunun yanı sıra, eski evlerin koltukları beyaz nevresim örtülü, kapıları kapalı kutsal mekanı salonlar, ismiyle müsemma “misafir kabul odaları”, artık zamansal ve mekansal olarak sadece misafirlikte ve misafirlikle işlevlenen mekanlar olmaktan çıkarak, bireyin hemen tüm evcil etkinliklerini gerçekleştirdiği çalışma ve eğlence alanları, yaşam odası, haline dönüşüyor. Önceleri gün içerisinde çok tanımlı zaman ve mekanlara ayrılmış etkinlikler (dinlenme, eğlence, iş, yemek) artık konut içerisinde eş zamanlı ve eş mekanlı olarak gerçekleşiyor. Bu durum da yapılan eyleme göre yardıma gelebilecek mobilyanın, ortamı bozmayacak bir özenle tasarlanmasını gerektiriyor.

Salonun bu çok işlevli kullanımı özellikle misafirlik hallerinde kendini göstermekte. Yeni evcilin yaşamı değiştikçe misafirliğin doğası da buna bağlı olarak değişiyor. Artık çok daha ani ve gündelik bir misafirlik/yatıya kalma durumundan bahsedebiliriz. Ev sahibine çok fazla bağımlı olmadan ya da onu rahatsız etmeden, misafirin konfor seviyesini artıracak, içerisinde bir misafirin ihtiyacı olan hemen her şeyi barındıracak, bu anlamda hem kendine hem misafire yetebilecek, misafire hizmet ederek psikolojik konforu artıracak, hareketli ünitelere ihtiyacımız var.

YERE OTURMAK
Yere oturmak bu coğrafyada önemli bir evcil hal. Yere yakın olmak; yer sofrası, yer minderi, yer döşeği gibi mobilya ve aksesuarlarla desteklenerek uzun süre varlığını sürdürmüş olsa da, kimi coğrafyalarda farklı kültürel dinamikler etkisinde önemini ve saygınlığını yitirerek hakir görülen/görülmesi gerektiği düşünülen bir kavrama dönüşür. Halbuki yere yakın olmak bir mütevazılık ve yüce gönüllülük göstergesi olarak daha sade bir konut hayatının belirleyicisi olabilir. Dolayısıyla yeniden yere yaklaşmanın zamanı gelmiş olabilir.

MUĞLAK HALLER
Antipazar6 belirsizliği ve tanımsızlığı sevmez. Her zaman tanımlı ve kategorize edilebilen arketipler ister. Masa masa, sandalye sandalye olmalıdır. Bu yapıda ara tiplere yer yoktur. Acaba arketiplerden, onların malzeme ve üretim yöntemlerini kullanarak kurtulmak; ölçü, ölçek ve standartları yeniden düşünmek olası mıdır? Ürünün kullanım biçimlerini dikte ettiği bir yapıdan, kullanıcı merkezli ve esnek bir yapıya geçilebilir. Bunu yaparken de formu değil olasılıkları tasarlamak ve bu olasılıkların ortaya saçtığı formlar içerisinden birini gözüne kestirmek mobilya tasarımında alternatif bir tasarlama metodu olarak değerlidir. Yoğun ve aşırı rekabetçi mobilya sektöründe kategorik olanı tekrarlayan yerine, kendi kategorisini yaratan mobilya kendisine daha sağlam bir yer edinebilir.

TEKİL MOBİLYA
Mobilya tabi ki her zaman takım olarak üretile ve satılagelmedi. Söz gelimi, tekil bir oturma elemanı olarak berjer, belki de Paris salonlarında ilk belirdiği 18. yüzyıldan beri mobilyaların en soylu ve ağırbaşlı eşyalarından biri olageldi. Benzer şekilde sallanan sandalyelerin ya da aile fertlerine ait mobilyaların salonlarda var olduğu günler çok da geçmişte değil. Günümüzde tekil mobilya, toplu halde satın alınan oturma odası takımlarının, değeri üzerine oturacak kişi sayısı ile belirlenen bir yan elemanı haline dönüşmüş olsa da esasında tasarımcı için sahip olduğu önemi korumaya devam ediyor. Dolayısıyla üzerlerine yapışan bu yan eleman olma rolünden sıyrılıp bir argüman olarak salonun/oturma odasının ortasına yerleşebilirler.

YAN ÜNİTELER
Servis
Koltuk, masa, kütüphane, kanepe gibi mobilyalara ev hayatında kuşkusuz diğerlerine göre fiziksel ve kavramsal olarak çok daha fazla önem addediliyor. Fakat esasında, konut içerisinde konforu tanımlayan, daha küçük ve aynı oranda hareketli olabilen yan eşyalar. Zigon bu açıdan, özellikle Türkiye’deki konut yaşamı bağlamında kritik bir öneme haiz. Fakat belki de tam olarak bu görünmez kahraman rolü dolayısıyla tasarımcılar tarafından hak ettiği ehemmiyeti görememiş bir mobilya. Artık harc-ı alem bir biçime bürünen metal çerçeveli ya da ahşap kaplamalı MDF zigon setleri bu anlamda yeniden biçimlendirilmeyi bekleyen tasarım nişleri olarak görülebilir.

Benzer biçimde, hafif, uçucu ve parçalı bir mobilya pratiğinde eski yer ve önemini kaybetmiş görünen büfe7 yeniden ev hayatı içerisine entegre edilebilir. Büyük ve ağır bir mobilyayı hafifletir ve biçimsel olarak -malzemesi ve detaylarıyla da- arketiplerin mirasını korumaya çalışırken içerik açısından yeni evcillik hallerinin ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, söz gelimi 66 parça yemek takımı yerine Avrupa tatilinden dönerken aldığı hediyelikleri depolama ve/veya sergileme olanağı sunan yeni bir büfe bugünle daha sıkı bir ilişki kurabilir.

MUTUAL YAŞAM
Evcil hayvanlarla yaşam, onlarla konut içerisinde aynı mekanı ve hatta mobilyaları paylaşmak, yeni evcillik hallerinin başat kavramlarından biri haline geldi. Fakat Türkiye mobilya sektörü henüz bu dönüşüme tam anlamı ile ve kabul edilebilir bir zarafet seviyesinde cevap verebilmiş değil. Evcil hayvanlar için üretilmiş halat sarılı sütun, pelüş yüzeyli petek askısı gibi birtakım aksesuarlar dışında, gerçekten insan-hayvan birlikteliğini, ortak yaşamını araştıran ve bu birlikteliği fiziksel hale dönüştürürken sakil durmamayı başaran mobilyaların sayısı ve kalitesi yok denecek kadar az.

ÇALIŞMA ODASI
Çalışmak // Depolamak // Biriktirmek // İstiflemek
İş, ev, çalışma, dinlenme aralıkları tam bir bulamaç haline gelmiş bireyin, zihnini boşaltmak, odaklanmak ve nihayetinde çalışmak için ihtiyaç duyduğu aslında sadece fazlalıklarından arınmış, temiz bir yüzey. Kendisi yüksek teknoloji olmayan ancak onunla hemhal olup ona kolaylaştırıcı bir altlık oluşturan mütevazı bir çalışma masası. Bunun için form bağlamında rahat bir tavır sergilemek, baskın olarak form yerine detaylar üzerinden kendini gösteren bir çalışma alanı tasarlamak gerek. Bunu yaparken de söz gelimi Opendesk ve benzeri açık kaynak tasarım oluşumlarının kapılarını neredeyse sonuna kadar açtığı, dijital üretim yöntemlerinin mobilyadaki karşılığını bulma yönünde bir arayış içerisinde olmak faydalı olabilir.

Çalışmanın yanı sıra, göstermek ve gizlemek, sunmak ve depolamak, ev içerisindeki muhtelif eşya, araç ve ekipman için ciddi bir eşiğe işaret ediyor. Bazı eşyayı plastik ya da karton kutuları silme doldurarak göz önünden kaldırırken bazısının her an -depolanırken bile- görülebilir ve erişilebilir olmasını istiyoruz. Salonda ya da oturma odasında neredeyse atıl bir biçimde yer işgal eden mobilyalar yerine, ev hayatında daha etkin rol alan, daha modüler ve mobil üniteler yeni bir tür depolama ve sunma haline hitap edebilir.

Daha belirli bir açıdan bakarsak, kitaplar ve diğer basılı kaynaklar, alındıktan/okunduktan bir süre sonra konut içerisinde verimlilik üzerinden tasarlanmış, duvara dayalı prizmatik kütüphanelerimizde yerini alır ve ekseriyetle unutulup gider. Bu mobilyalar, yapıları ve konut içerisindeki konumları itibariyle mevzubahis yazılı/basılı kaynaklara yeniden erişimi pek de teşvik etmez. O halde duvara paralel, salt depolama amaçlı bir kütüphane yerine duvardan konutun içerisine doğru uzanan, okuma, çalışma, araştırma eylemlerine daha net cevaplar verebilecek bir ünite nasıl tasarlanmalı?

Son ama aynı derecede önemli olarak, arşivlemek ve biriktirmek, zamanın bölünerek paramparça olduğu, katı olan her şeyin buharlaştığı, analog olan her şeyin dijitalleştiği, büyümeci, ilerlemeci ve uçucu bir maddi kültür ortamında geçmişle kurduğumuz bağın son kalesi olabilir. Bugün, eski teknolojiler birer birer canlanır, yeniden fiziksel hale gelirken, sadece yeni teknolojilerin ürünlerini (DVD vb.) değil, ölmüş ya da zombi haline gelmiş eski medyanın ürün ve dokümanlarını (analog fotoğraf, plak, kaset vb.) da arşivleme ihtiyacı duyuyoruz.

Belirli bir yaşam alanı içerisinde ev hayatını yeniden düşünerek bu hayata karşılık gelecek mobilyayı ürünler değil kavramlar üzerinden, en geniş anlamıyla değerlendirmemiz ve tasarlamamız gerekir. Mobilya; konvansiyonel arketipler yerine, en genel anlamı ile “işlev sunucu” (fr. fourniture) ya da “hareket ettirilebilen barınma mekanı nesnesi” (lat. mobile) olarak ele alındığında, forma ve işleve dair gerçek olasılıklarını ortaya çıkarır. Salt faydacı bir bakış üzerinden tanımlanmayan tasarım ihtiyaçları, tasarımcının kategorik/paradigmatik sıkışmalardan kurtularak, profesyonelliğin alışılagelmiş ritüellerinden ve kolay formüllerinden kaçabilmesine olanak sağlar. Bu da daha özgür ve özgün bir tasarlama etkinliğinin fiziksel ve düşünsel alanının oluşmasını sağlar.

Mobilya tasarımında amaç ister konvansiyonlara boyun eğmek, ister onlara muhalefet etmek olsun, farklı coğrafya, tarihsel süreç, sosyal-ekonomik koşullar altında/içerisinde tasarlanmış ve/veya üretilmiş örneklere bakmak,8 tasarlanacak mobilyanın bağlamının belirginleşmesi açısından ufuk açıcıdır.

Tasarımın önemli bileşenlerinden biri kuşkusuz eşyanın insanla ve mekanla olan ilişkisi. Bir ölçek körlüğünden muzdarip olmamak adına norm ve standartlardan evvel konuta ve onun içerisindeki hayata, mekan düzenlemelerinden9 mobilyanın enformel kullanımlarına, sosyalleşme hallerinden birbirine karışan iş/eğlenme/dinlenme pratiklerine kadar kritik bir gözle bakmak gerekir.

Üretim safhasında ise hem analog ve dijital üretim olasılıklarından, hem de kentin farklı noktalarında faaliyet gösteren marangoz, döşemeci, metal bükücü vb. atölye ve ustalardan destek almak tasarlananın vücut bulmasına yardımcı olur.

Bir son söz olarak Zeki Sayar’ın sebeplerini güncellemem gerekirse, fikrim şudur ki memleketimizde niçin ucuz ve iyi mobilya yapılmadığının sebeplerini şu noktalarda aramalıyız:
1-Bağlamsızlık
2-Kültürel ve sosyal bilgi noksanlığı
3-Tasarım ve üretim süreçlerine hakimiyetsizlik

KAYNAKÇA:
-Baudrillard, J. (2008). Nesneler Sistemi, İşlevsel Bir Sistem ya da Nesnel Bir Söylev. İstanbul: Bütek. 21-79
-Eldem, S. H. (2013). Mobilya, Erken Cumhuriyet Döneminde Mobilya, der. Umut Şumnu, Ankara: TMMOB İç Mimarlar Odası. 27-28
-Emiroğlu, K. (2001). Gündelik Hayatımızın Tarihi, Ankara: Dost Sayar, Z. (2013). Mobilya, Erken Cumhuriyet Döneminde Mobilya, der. Umut Şumnu, Ankara: TMMOB İç Mimarlar Odası. 31-34.

NOTLAR:
1 “Ortamla kurulan ilişkiyi en güzel şekilde ortaya koyanlar bu karmaşanın yaratılmasını sağlayan nesneler, yani çağdaş ev mobilyaları sisteminde hiç durmadan başka elemanlarla yer değiştiren oturma elemanlarıdır. Birbirleriyle zıtlaşan bu iki terimin dekorasyon ve ortam gibi iki önemli kavramı birbirlerinin karşıtına dönüştürdükleri (ancak bu konuda ayrıcalıklı bir konuma sahip olmadıkları) görülmektedir” (Baudrillard, 2010).
2 “Köylerde son yıllara kadar varlığını devam ettiren duvarların ahşap bölmelerine yapılan oyma ve çıkma rafların dolaplara (Anadolu ağızlarında en yaygın adlarıyla terek ve sergen) dönüşmesi mobilyanın da başlangıcını oluşturur.” (Emiroğlu, 2001:154). 3 ”Kırım Savaşı sırasında İstanbul’a gelen İngiliz ve Fransızlar, 1853-55 yıllarında yapımı tamamlanan Dolmabahçe Sarayı’nın etkileriyle, Osmanlı ülkesinde Avrupa tarzı mobilya kullanımı ivme kazanmıştır.” (Emiroğlu, 2001:152).
4 Koltuk, yatak, kütüphane ve dolap işlevlerini birarada barındıran bir mobilya.
5 Gerektiğinde açılarak geçici olarak yatak haline getirilebilen koltuk. Yatak kısmının altı aynı zamanda depolama alanıdır.
6 De Landa’nın kapitalizm-kapitalist pazar kavramını daha iyi karşıladığını düşündüğü, ve orta çağ pazarının anti tezi olarak ortaya koyduğu kavram. De Landa, M. (1997). A Thousand Years of Nonlinear History.
7 “Büfe: Fransızca buffet 12. yüzyılda masa anlamındadır, 1268’de bugünkü möble anlamını kazanmıştır. Mutfak masasıyla mutfak dolabının bileşiminden gelişen büfe, hali vakti yerinde olanlarca günlük kullanım dışında tutulan değerli mutfak eşyasının, kap kacak, bardak ve şişelerin konulduğu, evin ‘ikinci büfesi’ olarak mutfaktan çıkarılıp salonlara alınmış, mobilya anlayışı ve zevki gelişince evin en itibarlı eşyası haline gelmiştir.” (Emiroğlu, 2001:154-5).
8 “Mobilyada seri üretim yapan şirketlerin kurulması ve çam, sunta (1954’de Kerimol kardeşlerin İstanbul Kartal’da kurduğu fabrikada, orman artıklarının sıkıştırılmasıyla üretildi; adını suni ve tahta sözcüklerinin birleştirilmesinden alır; ilk renkli sunta da aynı fabrikada 1972’de üretilip satışa çıkarıldı), formika (fenol formol reçinesine bastırılmış, yüzeyi yapay reçine ile kaplanmış kağıt tabakanın İngiltere’deki ticari adı Formica’dan) gibi dönem dönem moda olan yeni malzemelerin kullanımı ve ‘modül’ uygulamasının başlamasıyla, evin en değerli işli yatak takımları, yastık ve şilteler, seccade ve havlularla döşenmiş misafir odasının yerini salona bırakması çakışınca, ev hanımları radyo, televizyonun, sehpa ve masaların üstünü el işleriyle donatsalar da, yeni tarz teşrifat kendini kabul ettirdi.” (Emiroğlu, 2001:153-4).
9 “Eşyaların yerleştirilme biçimi belli bir dönemin aile ve toplum yapılarını neredeyse olduğu gibi yansıtabilir. Bir burjuva evindeki eşyaların yerleştirilme biçimi ataerkil bir aile tipine özgü olup salon ve yatak odasının birlikte değerlendirilmesi gerekir. Değişik işlevlere sahip olmakla birlikte böyle bir eve yakışan mobilyalar genellikle büfe ya da yatağın çevresine yerleştirilmektedirler. Genelde bu evin hemen her yeri eşyayla doldurulmakta, işgal edilmekte, kısaca eşyalardan oluşan bir duvar örülmektedir. Yerlerinden kımıldamayan bu eşyaların sahip oldukları tek işlev ev sahibinin toplumdaki hiyerarşik konumunu sergilemektir” (Baudrillard, 2010).

Etiketler:

İlgili İçerikler: