Mutluluk Mu?

ONUR SAĞKAN

Grafik tasarımcı Stefan Sagmeister’ın Paris Gaite Lyrique’deki Happy sergisini, Onur Sağkan mimar gözüyle değerlendirdi.

Sagmeister, çoğunlukla bilgisayar ekranlarının arkasında saklanan ve çok da rockstar yetiştirmeyen, grafik tasarım dünyasının son dönemlerdeki önemli isimlerinden biri.

Paris Gaité Lyrique’de sergilenen çalışması ise, naif dili ama bir o kadar da güçlü duruşu ile günümüz mimarlarının birçoğuna ders olacak nitelikte. Günümüz sonsuz teknolojisiyle hazırlanan; pornografik, ruhsuz ve yaşadığımız dünyaya kendimizi empoze etme tatmininin doruk noktası olan sunumlara bir tokat gibi çarpıyor bu sergi. Hem de bunu en basit iletişim aracı olan sıradan bir el yazısının baskın olarak kullanıldığı bir sunumla yapıyor.

Sergi, “evrim mutluluğa ulaşmama izin vermiyor” sözüyle başlıyor. Bu sözle “mutluluk” isimli bir serginin hemen girişinde, sanatçının kendi kendine mat ettiğini düşünmek anlamsız. İzleyici üzerinde travmatik bir etki yaratan bu söz, elbette ki 20. yy. düşüncesinin her karşılaştığı varlığı ya da her düşünceyi, modern dünyanın kararlı bir parçası yapan “mutsuzlaştıran” baskısına karşı bir eleştiri olarak da algılanabilir.

Sanatçı, kararsız bir dünyadaki mutluluğun anlamını ararken; komplekssiz, kendi geçmişine ve birikimine atıflarda bulunan ve adeta çocukluğundan bugüne, zaman zaman kendi kendine sorduğu “mutlu olmanın bir reçetesi var mı?” sorusunun cevabına ulaşan yolun, insanın önce kendisini tanımasından geçtiğini hissettiriyor... Bu öneri ise, belki de bugünün sorunları karşısında mutlu kalabilmenin tek reçetesi olarak düşünülebilir.

Konusu zaten herkes için ilgi çekici olan serginin, gündelik hayatın ufak anektotları üzerine kurulu anlatıları, her sosyal gruptan insanı konuyla alakalı hale getiriyor. Elbette ki serginin içeriği bununla sınırlı değil. Yoğun ve yorucu bir çalışma ürünü olduğu anlaşılan çalışma, konu üzerinde senelerce çalışmış teorisyenlerin ulaştıkları sonuçları da gündelik hayat diline indirerek modern dönemin bilimsel elitizminin dayattığı teorik baskıyı tamamen ortadan kaldırıp “mutlu iletişim nasıl sağlanır”ı anlatıyor. Sergiyi dolaşırken adeta hafifliyorsunuz...

fotoğraflar: vinciane verguethen

Serginin diğer bir ilgi çekici özelliği ise formunun ne kadar güçlü tasarlanmış oluşu. Sergiyi gezenleri, bir yorumlar, analizler denizinin ortasında bırakan Sagmeister, aynı zamanda onları mutluluk deneyiminin bir parçası yapan çeşitli aktivitelerle zenginleştirmiş sergisini. Sanatçı, size kimi zaman mutluluğu hatırlatan bir hayvanın resmini yaptırıyor, kimi zaman ise en sevdiği şekerlerden tatmaya davet ediyor. İzleyicinin sergiye, serginin ise izleyiciye dönüşmesi Sagmeister’in yarattığı dünyanın en güçlü bileşenlerinden biri. Öte yandan bu durum Sagmeister’in 90’lardan beri yaptığı çalışmaların ortak özelliklerinden biri. Beden ve düşünce dikotomisinden uzak, Avusturya asıllı olmasına rağmen Viyana çıkışlı “aksiyonist” hareketine ucundan bile değmeyen yaşadığı dünyanın çok katmanlı gerçekleriyle barışık bir tavrı var sanatçının. “Yapmak için öğrenmek, öğrenmek için yapmak” ya da “yapmak için önce düşünmek, düşünebilmek için yapmak” gibi iki metottan hangisinin diğerinden üstün olduğunu düşünmenin hiçbir anlamı yok Sagmeister’ın çalışmalarında. Sadece yaşanan anın yarattığı enerji ve onun ağızda bıraktığı tat önem kazanıyor.

Senografi olarak bakıldığında ise, genel bir düzenleme ve disiplinli bir anlatı sırasından çok, parça parça ve farklı tekniklerle paylaşılan birbirinden çok farklı deneyimleri anlatan mutluluğa neden olabilecek durum analizleri ve deneyim önerileri var ortaya koyulan.

Düzenleme, üstümüze çöken bizi olmadık her noktada bilinci yok edilmiş tüketiciler olmaya iten ve yalnızlaştıran günümüz modern dünyasının bir izdüşümü adeta. Öte yandan söz konusu olan “mutluluk”. Elbette ki her izleyici bu karşılaşma esnasında bir çaba sarf etmek ve mutluluğun reçetesini anlamak için kişisel algı röperlerini yeniden inşa etme çabasına giriyor ve sergi sonunda ister istemez yüzünde küçük bir gülümsemeyle ayrılıyor Gaité Lyrique’den.

Serginin tümünü anlamaya ve anlatmaya çalışmak mı? İnanın buna hiç gerek yok. Bırakın dağınık kalsın, böyle daha mutluyum...

Etiketler: