Saklayarak Saklamamak: Reichstag
Mimarlık pratikleri süresi içerisinde, zamanın bir bölümünde dönemin toplumsal döngü ve olgularından doğrudan etkilenen Reichstag yapısı, kişisel bağlamını ve anlam kodunu oluşturduğu kurgudan sıyrılmalar-kopmalar-ayrılmalar yaşayarak, bir başka zamanda, bir başka bağlamda, bir başka çevreyle, ona göre tekinsiz bir ortamda yeni anlam kodunu oluşturmak ile ilişkili bir uğraşa sahip. Yazının benim açımdan motivasyonunu oluşturan ise, yapının bir türlü terk etmeyişi ya da terk edilmeyişindeki giz...
Reichstag yapısı, ait olduğu toplumun belleğinde çeşitli döngülerle -savaş, yangın, rejim- işlevsel veya biçimsel tahriplere maruz kaldı. Kimi zaman atıl durumda kaldı, kimi zaman yeniden ele alındı. Bireysel evrelerinde çeşitli bir oluşa mahkum edilse de aktif deneyim aşinalığı aracılığıyla beden-mekan ilişkisini hep güçlü tutabildi, zihinlerdeki yerini demokratik olanla eşleştirdi. Onun fiziksel olan dışındaki tek muğlaklığını ancak şu şekilde okuyabiliriz: Zamansızlık altında değişmek zorunda kalmak. 1894 yılında inşa edildi, 27 Şubat 1933 gününde yandı, ki bu yangın ardında birçok zihinsel yangını da beraberinde getirdi. Bahsi geçen zihinsel karmaşıklıklar, olası ihtimaller, kanıtlar ve şüpheler Tobias’ın (1962) Der Reichstagsbrand kitabında detaylı bir şekilde ele alınıyor; bulunduğu fiziksel halin ötesinde bir zihinselliğe ulaşmakla ilgili bir ereğe sahip olan yapı, gelecek yıllarda restore ediliyor, halkın inancını kısmen yitiriyor, belki ötekileşiyor ama asla vazgeçmiyor. Buradan hareketle yapı hep bir muğlaklığa sıkışıp kalıyor.
Sennett (2001), kitabında modern kitle araçlarının süjesiyle olan toksik ilişkisinde seyretmenin pasifleştirici etkisini ele alır. Bu etki kırıcıdır, hatta belki de indirgemecidir; süjeyi pasif, objeyi aktif hale getirir. Reichstag’ı tam olarak buradan beslenen bir parazit olarak tarifleyebiliriz, bu onu gözümüzde indirgemeci bir yere koymuyor aksine meşrulaştırıyor. Mutlak gücünü de esasen buradan alıyor aslında, yangın veya savaş gibi yıkıcı durumlar onu izlettiriyor. Harekete tabi olmayı, belki muhtaç veya zorunda olmayı, yaşayan için daimi olan olarak değerlendirebiliriz. Tasvirine yönelik bir anlatıyı ortaya koyacak olursak: Canlı olan yürür, durur, bakar, bekler; mutlaka bir öncekiyle sonraki arasında bir değişimi takipler, asla öylece durmaz/duramaz. Yangında ve yapının diğer tarihsel ilişkiselliklerinde de yapı tüm hareketliliği ve beden imgeleriyle birlikte canlı olanı fenomenolojik olarak temsil eder. Bir başka tarifle, insan duruyor, öylece izliyor, bu sefer Reichstag yaşıyor (Görsel 1).
Belirsiz Reichstag’ı ele alan ve öteki olma halleri ile ilgilenen düşünce yazılarının yanı sıra fiile dökülen bir pratiği, bu düşünce yazısında sırtımı dayadığım yer, oturduğum sandalye olarak betimliyorum. Bu pratikte, yapıyı muğlaklıktan alıkoymak, önce-şimdi arakesitinden sıyırmak, "ben şimdideyim" demesine izin vermek adına bir sentez/geçiş aşamasını deneyimleyebilmesini sağlamak sonculuk kuramı ile mümkün oluyor ve temelleniyor. Sonculuk, tarihsel akışın noktasal müdahaleleri olarak değerlendirilebilir. Bir ilerlemeye aşkın erekle kavrulan, bu bağlamda yolunu kronolojik olsun veya olmasın çizen, önce olanı yeni olanla ezen -ki maalesef mutlaka ezer- çetrefilli tarih kavramı burada Reichstag yapısını yakalıyor ve ona yardım ediyor. Bir başka ifadeyle birlikte, tarih düşüncesi ve sonculuk yaklaşımı arasındaki ilişkiye daha iyi dokunabilmek şu bağlamda tekrar düşünülebilir -düşündürtülebilir-: “Tarih düşüncesinin bütünlüğü hem geleceği hem de kökeni içeren ölümle ilgili açıklamalar tarafından tamamlanır.” (Bıçak, 2013).
Tarihin akışını baltalamak için Reichstag çizgisel bir bağlama oturtuluyor bu pratikte. Oluşlar evrimini tamamlıyor, gerekli mekânsal dönüşümler gerçekleşiyor bir yandan. Artık yapı, bir öteki olmak adına farklı ilişkiselliklere ihtiyaç duyuyor, hafıza-mekan kotasında dozunu arttırmak istiyor. Tanınandır, buradan hareketle tanınmayan olmayanı en çok arzulayandır, eşiktedir, tanınmayan olmayana çok ilişiktir, yabancılaşmaya en yakın noktada mekansallığını sürdürmektedir. Bu aşamada fikir, Christo ve Jeanne-Cloude’un1 düşlerindeki 24 yıllık ömrünü tamamlaması itibariyle 1995 yılında yapı ile kavuşturuluyor. Diyaloglar, ikna edici sözler ve ikna olmayan zihinlerle süre gelen bir sürecin akışı söz konusu oluyor. Bu kavuşma kolay olmuyor elbette, fakat gerçekleştiğine göre artık zor da değil (Görsel 2). Çünkü tartışmalar ve beraberinde gelen zorluklar eşiğe kadar zorluk oluyor sonra bir şekilde oluyor ve artık o da meşrulaşıyor. 1971 yılında zihinsel süreçlerle kendini var eden, bir şekilde maddi olana evrilmeyi uman, bununla ilgili zaten bir oluşa sahip bu ham fikir esasında tanıdık olduğundan, hatta belki de fazla tanıdık olduğundan Reichstag ile bir çabanın nihai sonucu olarak kendini göstermeyi tercih ediyor.
Fikri spekülatif bir anlatımla ifade edecek olursak; yapının bir veda edasıyla çevresel bağlamını, yaşanmışlıklarını terk etmesi üzerine iki haftalık süreç sonucunda gümüşi polipropilen2 giysisinden arındırılıyor ve yenilenmiş haliyle yeni bağlamıyla tanışıyor. Pek kıymetli olan bu tanışma kendi içerisinde farklı denemeleri ve tabii olarak yanılmaları meydana getiriyor. Bir yapının örtülerek vedasını sağlamak, bunu bir sergi ögesi olarak saklayarak göstermek ve nihai sonucunda bir doğumun gerçekleşmesine sebebiyet vermekten oluşan bahsi geçen altlık, sonculuk bakış açısıyla okunabilir durumdadır. Yapay bir eşik oluşturuluyor: Biri var, mutlaka gitmeli çünkü bir şekilde kayıp ama yerine biri gelmeli, ona çok benzeyen ama o olmayan. Bu geçiş zihinsel ve fiziksel süreçlerin etkileşimlerinin izinde ancak bir oluşa, olaya, olguya evrilebiliyor. Örtmek, tanınmadık hale getirmek, bir bakıma realitesini öldürmek, maddi olandan uzağa koyup duyusal ifadesini/gücünü kırmak ve nihayetinde demateryalizasyonu sağlamak, idealitesine kavuşturmak, maddeye olan muhtaçlığını kaybettirmek onu bir süreliğini alıp götürür, ki süre de bellidir: İki hafta. Ardından açılıyor, artık öteki olan olarak. Maddi olanı kabul etmiş, yeni biri olarak. Ölüm ve doğumun tanımlandığı bu pragmatik evrelerde, kısmi bir materyalist yöntem ele alınıyor. Demateryalize olan yapı fizikselliğinden arındırılıyor, tözünü ortaya bırakıyor, adeta kusuyor. Biraz zorunda da bırakılıyor aslında, çünkü baktığımızda giydiriliyor ama çıplak kalıyor bir yandan da maddesiz Reichstag… Yapının kendi maddesel birikiminin kalitatifine aykırı bir şekilde daha uçan/esnek bir malzeme tercih ediliyor, böylece elde edilen kontrast, sonculuğun ifadesindeki ölüm-doğum geçişinde bir dinamo görevi üstleniyor.
Yapının fenomenolojisini aktaran iyi bir tanımlama olarak şu sözler meseleyi ferah bir seviyeye kavuşturuyor: Large (2000) hastalıklı bir bina tanımlar burada, kendinde olmayan, sarılıp sarmalanmış, bandajlanmış; iki haftalık bir istirahate çekiliyor, Reichstag olarak veda etti-paketlendi, Bundestag (Alman Federal Meclisi) olarak gelecek.
Kaynakça:
- Bıçak, A. (2013). Tarih Düşüncesi. Cogito (Tarihyazıcılığı), 36-60.
- Large, D. C. (2000). Berlin: A Modern History. Harmondsworth: Penguin Books.
- Sennett, R. (2001). Ten ve Taş. İstanbul: Tuncay Birkan (çev.) Metis Yayınları.
- Tobias, F. (1962). Der Reichstagsbrand. Germany: G. Grotesche Verlagsbuchhandlung.
- Volz, W. (1981, 10 4). Christo ve Jeanne-Claude, Batı Almanya'nın eski Şansölyesi Willy Brandt ile Wrapped Reichstag projesini evlerinde tartışıyor. New York.
- Volz, W. (1995). Wrapped Reichstag, Berlin, 1971-95. Berlin.
- Wikipedia. (E: 2024, 8 15). Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Reichstag.
Referanslar:
1 Enstalasyon kurgusuyla ilgilenmiş kavramsal sanatçılardır.
2 Otomotiv sanayisinde kullanılan parçaların üretiminden mutfak gereçleri imalatına ve gıda paketlemesine kadar geniş bir yelpazede uygulanabilen termoplastik bir plastik malzemedir.
İlgili İçerikler:
-
Geleceğin Mimarlarına Kılavuz Niteliğinde Bir Kariyer Yolculuğu
İlham verici kariyeri boyunca, üzerinde çalıştığı projeleri çizim aşamasından inşaatın son detay uygulamalarına kadar titizlikle takip eden Tolga Kezer ile Moskova'dan İzmir'e uzanan çalışma hayatını, Kezer Mimarlık'ın kuruluş sürecini, uluslararası tecrübelerini, tasarım felsefesini ve ödüllü projelerini konuştuk.
-
Yapay Zekâ Destekli Kent Tahayyülleri
Mimarlığın ve yapılı çevrenin geleceğini yapay zekânın gözüyle hayal edersek nasıl olur? Geçtiğimiz yıl Archinect, Generative Futures: An AI + Architecture Storytelling Challenge yarışması adı altında, işte bu sorunun cevabını aramak üzere bir çağrı yayınladı.
-
"Bağlam" Meşrulaştırmadır
Metropol insanı için genel geçer isteklerin başında, en küçük fırsatta şehir hayatından çıkıp bir doğa parçasına yakınlaşma isteği geliyor. Bu tabiat parçasının insan doğasına iyi gelen yanı, çözülemeyen kaotikliği olabilir mi?
-
Almanya UEFA EURO 2024 Stadyumları
-
Peter Collins'ten Dev Bir Yapıt: Modern Mimarlıkta Değişen İdealler
-
Ölçülebilirliği Aşan Yaşanan Mekân
Goethe’nin yaşamı yükselten mimarlık tanımıyla başlayalım bu yazımıza… Onun bu tanımında, mimarlık ancak ve ancak tüm duygulara seslenebildiğinde yaşamı yükseltebilen bir değer kazanmaktadır! Nasıl mı?
-
Expanding Space: Honsberg'i Sanat Yoluyla Dönüştürmek
Almanya'nın Remscheid kentinin zengin bir tarihe sahip olan Honsberg bölgesinde, "Ins Blaue" projesi kentsel mekânları sanat aracılığıyla yeniden tanımlıyor. Sanatçıların desteğiyle hayata geçirilen bu girişim, terk edilmiş evleri canlı stüdyolara, galerilere ve etkinlik alanlarına dönüştürdü. Organizasyonun küratörlerinden Katja Wickert ve projede yer alan sanatçılar Vera Vorneweg, Adrienne Brehmer, Eva Wal ve Hacer Bozkurt ile "Ins Blaue"nin başlangıcı, bu yılın teması "Expanding Space (Genişleyen Alan)" ve yaratıcı çabalarının hem mahalle hem de mahalle sakinleri üzerindeki etkisini konuştuk.
-
"Cumhuriyet Kadınları Sahneye Çıkıyor!" Sergisi Ziyaretçilerle Buluşuyor