Sosyal Tasarım: Çıkarlar ile Değerler Arasında
Siyasette, tıpkı tasarımda da olduğu gibi, değerler ve çıkarlar genellikle bir sır perdesinin ardında birbiri içine geçer. Tasarım, çoğunlukla birbiriyle çelişen bu ikisi arasında bir uzlaşıya varma üzerine kurulu zor bir süreç.
Olayların gündelik akışı içinde tasarımcılar çıkarlara, onlara verilen proje tanımı üzerinden yaklaşır, bu da çoğunlukla tasarımcıdan yapılması istenen şeyin taslağıdır. İşveren yeni bir ürün ya da servis yapmak, para kazanmak ve pazar payı elde etmek ister. Denklem oldukça basit: Çıkar para üzerine kuruludur ve kılık değiştirerek kendini kullanıcı için “iyi” olarak tanıtır. Önce çıkarlar, sonra değerler.
Tasarım sosyal bir rol üstlendiğindeyse çıkarlar öne geçer. “Sosyal” genellikle tasarımın “iyiliği” ile doğrudan ilişkili, kendi içinde bir değer haline gelir. Tasarımcılar proaktif olmaya ve çözülmesi gereken sosyal sorunlar ile altüst edilmesi gereken olanakların peşine düşmeye başladıklarında, değerler ana ilkeler haline gelir ve siyasetle doğrudan ilişkili olan sosyal çıkarlar genellikle örtbas edilir.
Geçmişe bakacak olursak değerlerin öncelikle adetler ve dinle tanımlandığını görürüz ki bu ikisi sonraları da yasa, kural ve ahlakın temelini oluşturur. Sıklıkla “kültür” olarak adlandırdığımız değerler yığını, bir şekilde bencilliğe ve birbirine karşıt güçlerin dengesine indirgenmiştir. Oysa modernizmin yükselişi ve onunla birlikte gelen siyasi liberalizm ve parlamenter demokrasi ile birlikte kamunun siyasete bakışı değişti. Değerler din ve kültürden siyaset gerçekliğine kaydı. İktidar ve çıkar, kamu erdeminin peşindelermiş gibi gösterdiler kendilerini. Bazılarının çıkarları sanki hepimizin yararıymış gibi gösterildi. Bencil süreçler, ortak idealler görüntüsü altındaki iktidar taleplerini gizledi. Bu modernleşme sürecinde tasarım, çıkarları maddileştirmeye başlayarak onları erdem kılıfına soktu.
Tasarım şimdilerde gittikçe daha fazla “sosyal” bir hal alırken eğitimli elit bir kez daha değerleri formüle etmeye başlıyor. Bunu da iktidarda olanlarla mutabakat içinde, genellikle kendi çıkarlarını koruyacak şekilde kendi taraflılıklarını yeniden üreterek yapıyorlar. “Sosyal” bir kez daha çıkarlar ile iktidar gerçekliği üzerinden değil de müphem değerler üzerinden ele alınıyor. “Sosyal” çoğunlukla genel katılım, eşit tanınma ve baskılanmışların kurtuluşu, kamu sağlığı, pasifizm, adalet ve daha geniş erişilebilirlik anlamına gelir: Kamu yararı ile “sosyal” aynı safta olmak zorundadır. En beter haliyle tasarım, susturulmuş ya da muhalif gruplarla bağıntılı belirtik çıkarlara hizmet ederken çok tartışmalı ve “asosyal” bir hal alır. Haşere kontrolü, hapishane nüfusu, polislik faaliyetleri ya da savaş için tasarım yapmak böylesi idealleri suya düşürür; öte yandan da liberal idealler şemsiyesi altında gerçek ve kirli çıkarların ne kadar iyi gizlenebildiğinin altını çizer. Hiçbir kent (en azından içindeki insanlar) haşere kontrolü olmaksızın orada yaşamak istemez, sınırların birçoğu zor kullanarak tutulur ve hemen hemen tüm sosyal ilişkiler bir nevi polis faaliyeti biçimiyle başa çıkmak zorundadır, örtük ya da belirtik. Yine de böylesi kuvvetler genellikle “sosyal”in meziyetleri arasına dahil edilmez.
Zaten çıkarlar genellikle “asosyal”dir. Gerçektirler, kıt kaynaklara dair talebi artırırlar ve kimin kimin üzerinde iktidara sahip olduğu sorusuyla doğrudan ilintilidirler. Çıkarlar, sahip olanlar ile olmayanlar arasındaki yarışı ilgilendirir. Refahın paylaşımına dair bir mülk, meşakkat ve etki savaşıdır. Sonlu sınırlar ve gittikçe azalan refah seviyesi ortamında bu daha da endişe verici bir hal alabilir, zira gerçek çıkarlar, değerler cilasını eritmeye başlar.
Mademki sağlık, barış ve adalet saf idealler değil de çıkarlarca belirlenmiş değerler, biz de kendimize şunları sormalıyız: Adalet anlayışımız kimin çıkarına işliyor? Hangi kuvvetler ve baskılama mekanizmaları barış illüzyonunu idame ettiriyor? Bizim sağlık idealimiz kimin çıkarına ya da kim bir kişi ya da kullanıcı ve kim değil, kim böylesi ayrımlarımızdan fayda sağlıyor? “Sosyal” görünümünün altında kimlerin çıkarına hangi haşereler yok ediliyor?
Değerleri ve çıkarları ayrıştırmanın ikircikli kısmı, genellikle liberal değerleri eğitim ve erdem meseleleri olarak ele aldığımızdan böylesi değerlerin eleştirisinin sıklıkla eğitimsiz, aşındırıcı, denge bozucu ve hatta nefret içerikli görülmesi. Aşırı kirliliği ya da vergi kaçakçılığını eleştirmekte sorun yoktur zira bu gibi çıkar istismarları herkesi etkiler. Ama bu yeni “sosyal” süreç ya da servisin kimin çıkarlarına olacağını eleştirmek zorludur, hangi çıkarların kamu yararı maskesi altında gerçekleştirildiğini de.
Sosyal değerlerle sosyal çıkarları birbirinden ayırın. Ve kendinize şunları sorun: Kimin yararına? Kimin zararına? Kimin gündemi bir başkasınınki pahasına öne çıkıyor? Hangi çıkarlar sosyal erdem maskesi altında ortalıkta dolaşıyor?
İlgili İçerikler:
-
Kriz Dönemlerinde Sosyal Tasarım
Sosyal tasarım pratiklerine dair genel bir retrospektif anlatıyla 21. yüzyıla dair yerel bir okuma.
-
Pritzker Ödülleri, Venedik Bienali ve Mimarlığın Marka Değeri
Lerzan Aras, mimarlığın toplumla ilişkisinin dönüşümünü ve bu yaklaşımın kurumsallaşmasında bienal ve ödüllerin üstlendiği rolü kaleme alıyor.
-
Koronavirüs Pandemisinde Sosyal Tasarım
Sosyal tasarım içinde bulunduğumuz kriz ve ardından yeniden kurulacak toplumsal ilişkiler için neler öneriyor?
-
Antroposen Çağı’nda Bauhaus
Geçtiğimiz onyılda Antroposen çağı, yani insan medeniyetinin ayak izinin iklimi ve bir bütün olarak dünyayı etkilemekte olduğu bir dönemde yaşıyor olmamız üzerine çok sayıda tartışma oldu. Buna bir başka yandan bakacak olursak bu insan tasarımının gezegen üzerinde önemli izler bıraktığı, karbon tüketimciliği kültürünün aslen sadece bir yüzyıllık olan kendi jeolojik çağına dönüştüğü bir dönemdeyiz.
-
Yeni Başlayanlar İçin Sosyal Tasarım
Bu, tabiri caizse yeni başlayanlar için sosyal tasarım sergisi. Müzenin üretmeye çalıştığı tartışma ise bunun ötesinde, ileri düzeyde.
-
Ötedeki Öğrenim
-
Birlikte Dönüştürmek
-
Sosyal Tasarım - Sosyal Zorlama
Tasarımcılar olarak tasarımı; zorlamak için, onun çeşitli araçları aracılığıyla “birlikte” tasarladığımız sosyal gruplar üzerinde baskıyı artırmak için nasıl kullandığımızı göremiyoruz.