Geçtiğimiz ay tasarımda goygoy salgınını teşhis ettik ve goygoy üzerine üçlemenin ilk sayısında, araçlara yönelik şehveti ve goygoycunun yeni teknolojiyi nasıl fetiş nesnesi olarak gördüğünü ele aldık. Bu sayımızda da metodolojilerin hunharca kullanımıyla nasıl menfur tasarımlar üretildiğini inceliyoruz. Son derece popüler ve hesaplamalı tasarımın ucuz sapkınlığı haline gelmiş kişisel favorimizle başlıyoruz.

Voronoi’yi, Fabbrikasyon1 köşemizin daha ilk paragrafından hesaplamalı mimari tasarımdaki günahların en büyüğü olarak nitelendirdiğimizi düşünürsek, Voronoi diyagramlarının mimari tasarımdaki bağlam dışı kullanımından, özellikle de hesaplamalı olma adına organik görünümlü rastlantısallığın tasarımının meşrulaştırılmasındaki rolünü haz etmememiz sanıyoruz kimseyi şaşırtmayacaktır. Bu kabulün nedenini açıklama vakti geldi. Voronoi diyagramlarına 1908‘de ona ismini veren Georgy Voronoy’un da öncesinde, 17. yüzyılda rastlamak mümkün. En ünlü kullanımlarından biri John Snow2 tarafından kolera salgınının Londra’da nasıl yayıldığını gösteren illüstrasyonlardır. Görselleştirme amacının yanı sıra Voronoi; geometri, doğa bilimleri, mühendislik ve bilişim alanlarında son derece yararlıdır. İkili grafiği Delaunay üçgenlemesine karşılık gelir, hücrelerin ve kemik mikro mimarisinin modellemesi için mükemmel bir yöntemdir, mineral rezervlerinin tahmini için en uygun araçtır ve organik dokuların prosedürel jenerasyonu için de kullanılırlar.

Adnan Oktar, nam-ı diğer Harun Yahya, biyomimikrinin ateşli savunucusu ve kediciklerinin Voronoi diyagramı kullanılarak oluşturulmuş portresi. İlk ve son Voronoi kullanımımız; bu portrenin oluşturulması için özel olarak kodlandı
Biyomimikri, amaç odaklı olduğunda yardımcı olabileceği gibi goygoy ile pek de acıklı hale gelebilir.
Ağaçlar yük taşıma ve rüzgar yükü direnci olarak doğadaki en kötü yapılardır. Yine de mimarlar, fiziğe meydan okuyarak şanslarını deniyor. Evolo yarışmasında ödül almış projelerden bir potpori: Tree of Life Green Skyscraper, Giant Sequoia Skyscraper, Sand
Sarkıtlar, ultra ince karbon fiber tavandan sarkmaya başlar başlamaz dikkat işaretleri belirdi ve mağazanın açık alanının bir kısmı sarı şeritlerle yaya trafiğine kapatıldı.

Tüm yararlı kullanım alanlarına kulak misafiri olan goygoycu, Voronoi’nin mimariye aktarılma olasılığıyla mest olur. Nihayetinde hücresel yapıların yaklaşık modellemesinde kullanılan bir yöntem, pek tabi mimaride de çalışmak zorunda değil midir? Hücresel ve mimari yapılar arasındaki ölçek farklılığını ya da iki sistemin materyal özelliklerinin birbiriyle benzeşmemesini çok da kafaya takmamak lazım, her şeyi Voronoi ile yapalım! Matematiksel bir altyapısı da var, dolayısıyla hesaplamalı olduğu da iddia edilebilir. Benzersiz ve organik geometrileriyle de, haliyle baştan çıkarıcı birimler üretilebiliyor. Biyomimetik yöntemle doğadan öğrenilen bir mimari olduğuna dair bazı pseude-metotlar da serpiştirdiğinizde goygoya hazırsınız.

Bu eğilim yirmi yıl önce mimaride hesaplamalı tasarıma odaklanan okullarda başlamıştı ve şanslıyız ki artık gerileme döneminde. Fakat her akımda olduğu gibi Türkiye’ye gecikmeli vardı. Hala şahit olduğumuz bu absürt durum keşke naif öğrenci projelerinde kalabilseydi. Nitekim bir profesyonelin bu akıma kapılıp da herhangi bir üretiminin sonucunu meşrulaştırma çabası hepimiz için gerçekten çok fazla geliyor. Lütfen goygoyu ölçüsünde bırakalım, kantarın topuzunu kaçırmayalım.

Doğayı anlamlı biçimde taklit etmek zorlu bir iş. Biyomimikri, eldeki sorunun bağlamı ve ölçeğiyle ilgili işlevsel bir strateji geliştirmek için kullanıldığında güçlü bir yöntem olabilir. Cırt cırt bantların kumaşa tutunmasını sağlayan ufak kancalar ilhamını köpek tüylerine tutunup kalan dikensi bitkilerden alırken, lotus yapraklarının nano yapısı ise hidrofobik, kendi kendini temizleyen yüzey kaplamalarına ilham kaynağı olmuştur. Japonya’daki Shinkansen hızlı treni, yüksek hızlarla tünelden çıkarken oluşan gürültüyü ve sürükleme etkisini azaltmak için yalıçapkınının gagası ile benzerlik gösterecek şekilde modellenmiştir. MIT, Namib Çölü böceğinin nemi toplamasını sağlayan kabuğunun geometrisini mimik ederek su kabarcıklarını tutan ve su akışını kontrol eden süperhidrofilik yumrular ile süperhidrofobik bir yüzey birleşiminden yeni bir materyalin oluşumuna yönelik çalışmalar yürütmüştür. Bu örneklerin tümü, işlevsel bir gerekliliğin hayata geçirilmesi üzerine ölçek ve bağlamı da dikkate alan harika örneklerdir.

Profesyonel deformasyonun bir sonucu olarak görsel estetik, mimarların çoğunluğu için tasarım sürecindeki eleştirel düşünmeyi gölgede bırakır. Mimarların pek azı doğayı biyomimikri ile tasarıma dönüştürürken işlev, ölçek ve bağlam arasındaki ilişkinin gerekliliğini kavramış olsa da çoğunluğun bunu pek de başaramadığına şahit oluyoruz. Korkmayın Voronoiciler, goygoy seanslarında yalnız değilsiniz! İşlevsel bir gerekliliği yerine getirecek çerçeveyi oluşturma endişesi gütmeden doğayı taklit etmeye yönelik sayısız hunharca girişimler olmuştur.

“Şartlar birisinin ne konuştuğunu bilmeden konuşmasını gerektiriyorsa, goygoy kaçınılmazdır. Dolayısıyla goygoyu üretmek, bir kişinin bir konuyla ilgili konuşma zorunluluğu veya fırsatı olduğunda ve konu ile ilgili gerçekler kendi bilgisini aştığı zaman teşvik edilmiş olur.”3

Ağaçlar bu noktada devreye girer. Belki de ormanların bozulması ve yok olmasında doğrudan ya da dolaylı olarak sorumlu meslektaşlarının kefaretini ödeyip dengeyi kurmak adına tasarımlarında ağacı taklit etmek zorunda hissedenler olabilir. Peki ya tıpkı karbon filtrelemesi ile bulunduğu ekosistemi geliştiren bir ağaç gibi karbon nötr veya karbon pozitif binalar mı planlıyorlar? Pek de öyle değil, belki ancak binde biri bunu yapıyordur. Belki de insanlar için en değerli kaynaklardan birinin, suyun, sürdürülebilir şekilde korunması için bazı belli ağaç türlerinin pasif su toplama ve su filtreleme tekniklerini kullanıyorlardır? Maalesef bu da değil.

Goygoycu ağaca bakar, ekosistem içindeki tüm istisnai özelliklerini göz ardı eder ve bina yapısını ağaca öykünerek modellemeye karar verir; çünkü bu, binasının organik görünmesini sağlayacak ve bina böylece doğanın bir parçası haline gelecektir. Tam da ağacı biyomimik ederek biri nasıl yanlış yapabilir ki diye düşünürken goygoycu yine hayal kırıklığına uğratmaz.

Strüktürü ağaca benzetmek belki de yapı ölçeğinin bir taş atımı mesafesinde olduğu bazı özel durumlarda işe yarasa da bu yaklaşımın, form sınırlayıcı faktörün çoğu kez rüzgar yükleri olduğu yüksek binalara uygulandığında ne olacağını varın siz hayal edin. Şimdi gözlerinizi kapatın ve fırtınada kopmuş ağaç dallarını resmedin ya da herhangi bir mevsimde en hafif bir rüzgarın bile nasıl da ağaç dallarının ve yaprakların romantikçe kıpırdaşmasına neden olduğunu hayal edin. Peki, hasat zamanı meyve ağaçlarının yarısına kadar nasıl büküldüğünü hiç gördünüz mü? Böylesine sürprizli, belki de rahatsız sayılabilecek bir ortamda yaşamak ne harika olurdu! Gökdeleninizin çekirdeğinin yapılı alanın %60’ından fazlasını kaplamasını kafanıza takmayın, ne de olsa yüksek katlı bir ağaç içinde yaşıyorsunuz! Tasarımcının, yapının rüzgara karşı performansında ağacın strüktürünü mimik etmesindense tasarımını sonlu elemanlar analizi ile geliştirmeyi tercih etmiş olmasını dilerdik. Fakat bunu da sadece bina kabuklarını estetize etme çabasındaki Doğu Yakası lisansüstü öğrencileri yapabiliyorlardı değil mi? Her zaman hedef odaklı olmalı ve doğayı mimik ederken çerçeveyi iyi belirleyip goygoya yol vermemeli. Yoksa Harun Yahya4 gibi biyomimikriyi bir pazarlama aracı olarak kullanan tarafta bulabilirsiniz kendinizi.

Mimik edilen her zaman doğa olmayabilir. Diyelim ki bir teknoloji devinin mağazasını tasarlıyorsunuz, neden ürünlerinden esinlenmeyesiniz ki? Teoride endüstriyel tasarım mimari tasarımı etkileyebilir ne de olsa. Mağaza, tasarım kararı doğrultusunda kasıtlı olarak - çatısında logosu olmasa da-5 milyonlarcasının kullanımda olduğu, büyük ölçekte bir dizüstü bilgisayarın kapağını andırıyorken ne yanlış gidebilir ki? Kim oluyoruz da majestelerinin şöhretli lordunu yargılıyoruz?

Ancak lordların da goygoy yapabileceği unutulmamalı. Karşılaştığı ilk sert hava koşuluyla pek de başa çıkamayan çatısı ile başlayalım. Bildiğimiz, sevdiğimiz güzelim oluklara ne oldu? Haberi okurken kendimizi bir anlığına acaba dizüstü bilgisayarların olukları olsaydı binanın çatısından sarkan buzların oluşumuna engel olabilir miydi diye düşünürken bulduk. Bu drama endüstriyel tasarım sayesinde önlenebilir miydi? Sonrasında duyuruldu ki binanın çatı ısıtma sistemindeki bir problem sebebiyle yaşanmış bu talihsizlik. O halde bir sonraki sürümündeki güncelleme ile bu yazılım hatasının giderilmesini, istikrar ve güvenilirlik sağlayan büyük sistem iyileştirmelerinin gerçekleşmesini bekliyoruz.

Binanın muazzam boyutlardaki (ultra-clear, low-iron) cam tabakaları “şeffaflık” kavramına yeni bir anlam katıyor; öyle ki çalışanlar, göç sezonunda Şikago Nehri üzerinden geçen kuşlar gibi camlara çarpıyor. Sadece bu da değil, tasarımcı bir çeşit “cam kontrplak” gibi bir araya getirilen plakaların strüktürel destek sağladığını da belirtiyor. Fakat ilk kar fırtınası sonrası çekilen fotoğraflarda dört adet plakanın sıkıştırılmasıyla oluşturulan strüktürel camın bir katmanında çatlak olduğu görülüyor. Konsept forma da yansımış. Strüktürel cam, bir telefon ekranı gibi kırılıyor.

Goygoycunun keyfine uygun mahvedebileceği bir çok metodoloji var ve biz sadece bu dünyanın kapısını şöyle bir araladık. Biçim gramerinin sadece İslami desenlere, bal peteği formunun ve çeşitli geometri paketleme algoritmalarının mekansal niteliklerinden sıyrılıp evsizler için mini barınaklara dönüştüğü daha nice projeler var. Sorun oldukça derinlerde yatıyor ve odadaki filden bahsedebilmek için daha da derine inip eğitim kurumlarını ve fiziksel dünyadan el ayak çekmelerini ele almalıyız.

NOTLAR
1 Lütfen Şubat 2017 sayısı, helloWorld’ u inceleyin.
2 Londra’da yaşamış gerçek bir fizikçi, popüler bir dizideki karakterle aynı ismi taşıyor.
3 Frankfurt, H. “On Bullshit” sayfa:63
4Ünlü televizyon ilim adamı Adnan Oktar’ın mahlası. Harun Yahya, Allah’ın mükemmel dünyayı yarattığına dair görüşünü kanıtlamak için biyomimikriyi örnek göstermektedir ve ironik bir biçimde biyomimikrinin evrim teorisini destekleyen bilim insanları için büyük bir problem olduğunu savunmaktadır. Harun Yahya’ya göre teknolojik ilerlemeler için halihazırda kusursuz olan doğanın taklit edilmesi, aynı zamanda insanlığın geleceği için elzem bir yöntemdir.
5 Rivayete göre, başlangıçta logonun gerçekten çatıya yerleştirilmesi düşünüldü ancak daha sonra bunun ne derece ”kitsch” olduğuna ikna edilen işveren, bu isteğinden vazgeçti.

Etiketler:

İlgili İçerikler: