Tasarım Atölyesinde Mimari Sorumluluk Üzerine
TÜKETİM KÜLTÜRÜNÜN ATÖLYEYE SIZMASI
“Değişik bir şey yapmak istedim”… Mimari tasarım atölyesinde, sunumu yapılan bir proje üzerine yapılan tartışmanın niteliğini açığa çıkartan tanıdık bir cümle… Yakın çevresinde yaygın olan binalardan farklı bir bina projesi yapma, kolayca tasarımın hedefi/amacı/vizyonu olabiliyor. "Tüketim kültürü" atölyeye, gündelik yaşamın pompaladığı, kaçınılması imkansız, imaja dayalı değer sistemi olarak sızmakta. Mimarlık okullarında konular her ne kadar barınma, alışveriş, geçici konaklama gibi eylem üzerinden verilse de, öğrenciler çevrelerinde gördükleri örneklerin etkisi altında kalarak kendilerini AVM, kapalı site, tatil köyü gibi tüketim kültürünün tarif ettiği kalıplara hapsediyorlar. Çevrelerini saran, anlaşılması ve kopyalaması kolay olan mimari uygulamalardan cesaret ve ilham alarak, “değişik bir şey” yapma çabasına girip, “dekor” niteliğinde cephe/kütle/yerleşim kompozisyonları oluşturmaya çabalıyorlar.
Bu durum atölye ortamında yalnızca niteliksiz projelerin üretilmesine değil, aynı zamanda tüketim kültürüne ait üretimin normalleşmesi, sürdürülebilir yaşam biçimlerinin araştırılmaması ve yenilikçi araştırmaya, sorgulamaya dönük eğitim modelinin çökmesine neden oluyor. Mimarlık eğitimi, toplumun ve zamanın önünde giderek geleceğe yönelik düşünce geliştirmenin değil, piyasanın kısa vadede ihtiyacı olan teknisyenlerin yetiştirildiği bir programa dönüşüyor. Hiç kuşkusuz mimarın egosu, var olandan farklı bir tasarımı ortaya koymak için hazır beklemekte. Hem maddi karşılığını almanın çok zor olduğu inşaat sektöründe yer edinme sürecinin sıkıştırdığı köşeden kaçmak, hem de “yeni” bir tasarım yapmak neredeyse imkansız. Ekonomi politikasının imaj ve niceliğin önde tutulduğu rantı desteklemesi, piyasada iş yapan mimarların “dekor” ile yetinmeleri ve öğrencilerin ortamı zekice kavrayıp kendi küçük rant kapılarını aralama eğilimi zincirleme bir kaza gibi gittikçe artarak devam ediyor.
Eğitim sektöründe yer alan mimarların bu durumu kader olmaktan çıkartmaları mümkün mü?
SORUMLULUK
Tüketim kültürüne ait toplumsal yaşam, dünya üzerinde tükenen doğal kaynaklar ile kaybolan kültür ürünlerine karşı duyarsız. Bilim insanları 2030'da etkisini göstermesi beklenen kuraklık ile ilgili olarak araştırmalar yapmakta. Gündelik yaşamda bu çabaları destekleyecek pratikler geliştirilmesi ya da sürdürülebilir tasarım mantığı bağlamında hareket etmek, mimarın üstlenmesi gereken sorumluluklardan biri. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi için kentlerin mekansal olarak okunması, kentlinin eğilimleri ve yaratıcı uygulamaları üzerinden bilgi üretilmesi ve projeye dönüştürülmesi mümkün.
Kentlerde, çevresel, kültürel ve sosyal sürdürülebilirliğe yönelik değerler, kentsel dinamiklerin tetiklenmesini sağlayacak noktasal müdahaleler ile üretilmekte. De Certeau’nun “taktik”1 olarak kavramlaştırdığı bu müdahaleler, mimarın esinleneceği kent laboratuvarının sağladığı verileri içermekte.
“Değişik bir şey yapma” çabası, sürdürülebilir tasarım için yaratıcı bakış açısı oluşturabilir mi? Farklılaşma eğilimi, toplumsal sorumluluk bağlamında gündelik yaşamda farklı açılımlar yaratmak için bir olanak mı?
FARKLILAŞMA
“Farklılaşma”, tüketim kültürünü pompalayan metropoliten alanda bireyin kimlik sahibi olmasını mümkün kılacağına inandırıldığı bir arzudur.2 Bu açıdan bakıldığında, mimarın şekiller dünyasından seçim yaparak oluşturduğu dekor, hipermarkette ortalama beğeni için sunulan mallar arasından seçim yaparak farklılaşma çabası ile eşdeğer görülmekte. Farklılaşmanın olumlu yanı, yeniye duyulan arzu ise, mimarlık eğitiminde farklılaşmanın tüketici olmayan yollarını aramak yeni olanı tasarlamak için bir yöntem olabilir.
Kentin yaşayan bir organizma olması, tüketim kültürünün insanın uyumlanma ve araçsallaştırma becerilerine ortam oluşturan gündelik yaşamı, farklılaşmanın kaynağı haline getirmekte. Başka bir deyişle, mimarlık eğitiminde kentin laboratuvar olarak kullanılması durumunda, tüketim kültürünü pompalayan ortamların yanında yaratıcı gündelik çözümlerin de ortaya çıkartılması mümkün. Mimarın ortaya koyduğu farklılık, gündelik yaşamda üretilen çözümlerin ve olanak olarak kentsel dinamiklerin fark edilmesine/seçilmesine dayandığında, “dekor” değil, kent yaşamını zenginleştiren ve mekansal problemlere çözüm getiren “tasarım” olabilir. Yaşadığımız kentte çok seyrek de olsa, bu tür örnekler de vardır.
Mimarın pozisyonunun 1920’lere göre tamamen değiştiği günümüzde, farklılaşma, kentsel ve çevresel problemleri çözmede disiplinler arası düşünme ve ekip çalışmasını yönetebilme becerisi olarak da ortaya çıkmakta. Kentliye sokakta yaşam alanı oluşturma, iç mekanı kentlinin kendini gerçekleştirme olanağı olarak tasarımlama, çevrenin korunması ve geliştirilmesi yönünde kente yapılan müdahale, estetik yaklaşımı desteklediğinde, dekor gibi baştan tüketilmiş projelerden daha “değişik bir şey” olabilir.
Gelecekte inşaat sektöründe yer alacak mimarlar, bugün tasarım atölyesinde, farklılaşmanın farklı yöntemlerini öğrenebilirler mi? Mimarlık eğitimi, gündelik yaşamın okunmasına yönelik bir modeli işletebilir mi? Gündelik yaşam, öğrencinin yaratıcı tarafını tetikleyebilir mi?
YARATICILIK
Nöroloji alanında yapılan araştırmalar da az çok aynı noktaya çıkıyor ve mimarlık eğitiminin gelişimine ışık tutuyor.
Öncelikle yaratıcılığın öğrenilebilir bir yaklaşım olduğu ileri sürülmekte. Bu durum, mimarlık eğitimine yaratıcılığı destekleyecek bir bakış açısı ile bakmayı mümkün kılıyor. Yaratıcılığı destekleyen yöntemler, mimari tasarım atölyelerinde kullanılabilecek özellikte.
Bir konunun içeriğinin “derinlemesine bilinmesi”, analitik düşünmeyi destekleyecek verilerin fazlalığından dolayı o konuda yaratıcı fikirler ortaya koyma ihtimalini artırmakta. Bu bilgi, gerçek deneyim, duruma belirli bir mesafeden bakma, etkileyici durumların seçilmesi, sezgilerin dinlenmesi gibi çok boyutlu bir kavrayışa dayanmakta. Mimari tasarım atölyesinde gerçekleştirilecek çalışmanın tanımlanması kadar, çalışmanın gerçekleşeceği yere ilişkin verinin toplanması ve paylaşılması da önemli. Araç olarak fotoğraf, şema, metin, harita, maket, vs. kullanılabilir.
Bilgi, yaratıcılığı tetikleyen “problem belirleme” sürecinde de kullanılmakta. Problemin ayrıntılı olarak tanımlanması, çözüm getirebilecek bir projenin geliştirilebilmesi için analitik düşünmeyi desteklemekte. Kentsel dinamiklere ait bilgi, öğrencinin bakış açısı bağlamında problemlerin belirlenmesini sağlamakta.
“Hayal kurma” becerisinin serbest bırakılması, yaratıcılığın psikolojik olarak tetiklenmesi açısından önemli görülüyor. Tasarımcının kutunun dışına çıkmak için, birbirinden farklı ve birçok açıdan konuya yaklaşabilmesi gerekiyor. Psikolojik olarak bunu başarabileceğini kabul etmenin yanında, hayal edilen düşüncenin görünür hale getirilmesi, bir proje olarak tartışılabilmesi için gereklidir. Bu fiziki üretim için atölyede kullanılabilecek araçlar geliştirilebilir.
Mimarlık eğitiminde yaratıcılığı tetikleyen pedagojik yaklaşımlar geliştirmek, farklılaşma arzusunun yeni olanı üretme yönünü atölyeye yansıtabilir.
SONSÖZ
Kente yapılan mimari müdahaleler, gündelik hayatta yaşadığımız hayatı biçimlendirerek yapacaklarımızın referansı haline gelme gücüne sahip. Çevremizi saran tüketim kültürüne ait her ”şey” varoluşumuzu bizden daha da uzaklaştırıyor. Tüketime yönelik yaşamamızı mümkün kılan “dekor” mantığı, mimarlık öğrencilerini de etkileyerek dünyamız için taşımaları gereken sorumluluğu gündemden kaldırmakta. Teknik ve felsefi bilgilerin bütünleştiği mimari tasarım atölyesi, mimarın rolünün ve gücünün yeniden fark edilmesi için büyük bir şans. Bu şansı gündelik hayatta var olan dinamikleri bilgiye dönüştürüp proje yaklaşımlarını destekleme yönünde kullanmak mümkün. Öğrencilerin “yeni bir şey” yapma motivasyonu, yaratıcılığın sürdürülebilirlik yönünde tetiklenmesi/öğretilmesi bağlamında, “daha iyi bir gelecek” misyonuna hizmet edebilir.
1 De Certeau, M. (1984). The Practice of Everyday Life. Berkeley: University of California Press
2 Simmel, G. (1996) Metropol ve Zihinsel Yaşam, Kent ve Kültürü. Cogito, 8, s. 81-89.
İlgili İçerikler:
-
Mimarlık Eğitimi ve Kariyer Olanakları
-
Mimari Kritik Üzerine Notlar
Nurbin Paker moderatörlüğündeki Stüdyodan Notlar'ın bu ayki ve son yazısında Deniz Aslan, stüdyoda mimari kritiğin önemini, mimarinin ve mimarın oluşumundaki rolünü masaya yatırıyor.
-
Bir Düşey Atölyeden Notlar
Stüdyodan Notlar'da bu ay Özgür Bingöl, düşey atölye deneyimlerinden yola çıkarak tasarım sürecinin aşamalarını masaya yatırıyor.
-
Stüdyoda Sürdürülebilirliğin Dayanılmaz Ağırlığı
Stüdyodan Notlar'da bu ay Ayşen Ciravoğlu, sürdürülebilirliği tasarım stüdyolarında ters köşeden ele almaya çalışırken karşılaşılan zorlukları kaleme aldı.
-
Geçirgen Geçit
-
Eskiz ve Birimi Çizgiye Dair Kavramsallaştırma Denemesi Notları
Stüdyodan Notlar'ın bu ayki konuğu Burak Altınışık, niteliksel ve niceliksel özellikleri üzerinden eskizin nasıl bir düşünme aracı olabileceğini araştırıyor.
-
Stüdyo Eğitiminde Reddimiras Mümkün mü?
Stüdyodan Notlar'da bu ay Haluk Zelef modern mimarlık mirasının ve yerel uygulamalarını yerinde görüp deneyimlemenin tasarım stüdyosuna katabileceklerini kaleme aldı.
-
Bir Mimari Tasarım Stüdyosu Ekolü: İTÜ
Stüdyodan Notlar'da bu ay Ayşe Şentürer İTÜ mimari tasarım stüdyosu ekolünü tasarım ekseni, stüdyo çeşitliliği ve seçim özgürlüğü üzerinden değerlendiriyor.