Tasarım İle İyi Bir Dünya Yaratmak Mümkün mü?
17-23 Ekim'de Kore'nin Gwangju kentinde düzenlenen uluslararası tasarım kongresi, "Eeum: Design Connects" başlığı ile dünyanın çeşitli yerlerinden gelen yürütücülere ve pek çok etkinliğe ev sahipliği yaptı. Cihangir İstek, kongreye dair izlenimlerini ve tartışma başlıklarını kaleme aldı.
İçinde bulunduğumuz küresel sistemin karmaşık boyutlu politik, sosyal, ekolojik ve ekonomik meselelerini göz önünde bulundurduğumuzda, günümüz tasarım söyleminin de yeniden değerlendirilme gerekliliği ortaya çıkıyor.
Türkiye’de tasarım söyleminin -mimarlık dergilerinin dışında- ancak 1980’lerin sonundan itibaren tasarım yayınları aracılığıyla geniş kitlelere yeni yeni ulaşmaya başladığını ve bugün tasarımın daha çok tüketim (pazarlama) ve teknoloji (sanayi) odaklı bir ‘son ürün’ olarak ele alınmaya devam ettiğini görüyoruz.1 Ancak, son zamanlarda uluslararası platformlarda iyi tasarlanmış bir dünyanın, sadece ekonomik olarak geçerli ve teknolojik olarak yenilikçi değil; ekolojik açıdan sürdürülebilir, sosyal eşitlikçi ve kültürel çeşitliliğe de sahip olması gerektiğinin altı önemle çiziliyor.2 Tasarımın hem dış hem de iç çeperleri yeniden gözden geçirilirken eğitim ve uygulama pratiklerinin kesişimleri ciddi olarak masaya yatırılıyor; şehirler ve hatta ülkeler uzun vadeli plan ve politikalarına tasarımı da dahil ederek onun önemini daha çok vurguluyorlar. Böylece tasarım, sadece çevremizdeki tüm fiziksel nesnelere hayat vermekle kalmayıp yaşam, üretim ve hizmet gibi fiziksel olmayan önemli süreçler için de "iletişim ve bilgi kaynağı" olmayı, "eylem", "etki" ve "değer" yaratmayı hedefliyor. Bu yazıda amacım, geçtiğimiz Ekim ayında Kore’nin Gwangju kentinde gerçekleşen ve benim de moderatör olarak davet edildiğim “Eeum: Design Connects” 2015 Uluslararası Tasarım Kongresi’nde3 bu yönde altı çizilen önemli kavram, model ve hedefleri değerlendirirken Türkiye’deki tasarım söylemi ve teorisi alanlarına da ışık tutacak bazı tartışmaları buraya taşımak olacak.
AÇIKLIK VE YARATICILIK
Son yıllarda, yeni tasarımcıların hala “ideal evler” ve “beyaz çay fincanları” tasarlamaya devam etmekten sıkılarak artık tasarımın gerek tasarım-olmayan başka alanlarla, gerekse de tasarım-olan diğer yan meslek ve disiplinlerle (mimarlık, iç mimarlık, kentsel tasarım, görsel iletişim tasarımı, endüstriyel tasarım, multimedya ve arayüz tasarımı, moda tasarımı, gastronomi vb.), dış ve iç duvarlarına (disipliner, kurumsal, sosyo-kültürel vb.), kapılar ve pencereler açtığına tanık olmaktayız. Bütün bunların çok geçerli neden ve hedefleri de var; nerede ve nereye ait olduğunu anlamak, zaman duygusu oluşturmak, gerçek hayatın içinden mesele ve sorunlara çözüm aramak üzere sıradan insanlara “esin/eğitim” kaynağı olmak, kullanıcıyı hem zihinsel hem de bedensel olarak olayların “içine” alarak mesele ve sorunların çözümüne “dahil” etmek, aşağıdan-yukarıya veya yukarıdan-aşağıya stratejilerle ekonomik, sosyal ve ekolojik sürdürülebilirlik sağlanmasında merkezi ve yerel idareleri, sivil-toplum kurumlarını, kar-amaçlı kuruluşları ve halkı uzun vadeli, değerli, ağ işbirliklerinde tutabilmek…
İNOVASYON VE GİRİŞİMCİLİK
“Tasarım tarafından”, “tasarım ile” ve “tasarım için” başlatılanlardan söz edecek olursak; aslında yeniyi, yani bugüne bakarak hep yarınları tasarlayan girişimci zeka, tasarımın ortaya çıkış nedeninde ve ruhunda bulunuyor. Ancak, küresel ağların hakim olduğu günümüz bilgi çağında, yeni dalga teknolojik devrim ve kaynaklar, çevre, refah üzerindeki zorluklar geleceğin toplum ve ekonomilerini şekillendirmeye devam ediyor. Böylece, tüm bunlarla birlikte çok kritik iki soruyu da cevaplandırması gereken yeni bir tasarım aktivistliği ortaya çıkıyor: 1. Bu zorluklara karşı tasarımın katkısı neler olabilir? 2. Hangi tür tasarım(lar) buna katkı sağlayabilir? Bu konuda, sadece son ürün aşaması hedeflenmekle kalmayıp düşünce boyutundan yapım/üretim aşamalarına kadar tasarımın bütün ekosistem ve süreçlerini de denetleyen, iyi planlanmış “akıllı” yaklaşımlar, yani “derin inovasyonlar” gerekiyor. Örneğin dünya nüfusunun yarısından fazlasını barındırmaya başlayan kentler, daha yaşanabilir, sürdürülebilir ve iyileştirilebilir olmak için bu tür inovasyonların beklenildiği önemli ortak çalışma alanlarına dönüşerek “aktivist” ve “sosyal sorumluluğu” yüksek tasarımcı ordularını bekliyor. Ve tabi, geleceğin tasarım eğitiminin de tüm bunlara göre şekillendirilmesi gerekiyor.
PAYLAŞIMCILIK VE KATILIMCILIK
Tasarım giderek daha çoğulcu ve popüler hale geldikçe hayali ve yüzeysel bir eyleme dönüşme riskiyle de karşı karşıya kalıyor. Ayrıca, endüstriyel çağda tasarımın oynadığı rol, yani zarif formlar, işlevsellik ve optimum seviyelerde kullanılabilir olmak, artık günümüz kullanıcısı için geçerliliğini yitiriyor. Sıradan insanlara entegre deneyimler sunarak yaşamlarından anlam ve değerler çıkartmalarını sağlamak üzere tasarımın iletişim ve bilgi transferi sağlayıcısı olmak yerine iletişim ve bilgi kaynağı olma önemi, “mono” tasarım modelleri yerine çok yönlülük, tasarlama metotları yerine yeni çalışma metotlarının ön plana çıktığını görmekteyiz. Örneğin “ortak yaratıcılık” ve “açık-kaynak” yöntemleri, tasarım eğitimi almamış kişi ve kullanıcıların katılımıyla tasarım sürecini demokratikleştiren yeni yapılar ve çalışma metotları olarak karşımıza çıkıyor. Bu yöntemlerle, tasarımcı olmayanların keşfedilmemiş duygu, düşünce, deneyim, talep ve ihtiyaçlarının çeşitli çevrimiçi ve/veya çevrimdışı araçlarla paylaşılarak tasarım sürecine dahil edilmesine çalışılıyor. Hizmet, oyun, etkileşim, deneyim, hatta yaşam tasarımı gibi yeni tasarım alanları ortaya çıkıyor ve bunların birbirleri aralarındaki temasları keşfedilmeye çalışılıyor.
ETKİ VE ERİŞEBİLİRLİK
Tasarım giderek toplumsal ilişki ve süreçler içinde var olup geçerliliğini sürdürmeye, dolayısıyla tasarımın etki ve erişilebilirliği gerçek dünyada yerine getirdiği sosyal, ekonomik, ekolojik, kültürel vb. faydalarıyla ölçülmeye başlanıyor. Ve, belli sayıdaki insanlar tasarımla ilgili bu süreçlere dahil olduklarında, kişisel eserler veya el sanatlarının hedef ve kapsamlarını aşan belli soyutlamalara gerek olabiliyor. Bu sebeple tasarım, insanları eyleme yönlendiren, tanımlanabilir bir dizi ilkeler ve örtülü bilgilerin soyutlanması olarak da tarif edilebilir. Eylem, sadece tasarlanmak istenen şeylerin analizi, geliştirilmesi ve üretiminde olmuyor; aynı zamanda tasarım tarafından sürece dahil edilen, olanak sağlanan ve desteklenen insanların eylemlerinde de ortaya çıkabiliyor. Tasarım düşüncesinin; bütünsel ve bilinçli tasarım metotlarının adaptasyonunun, toplumsal davranış ve zihniyet değişimleri istenen konularda, örgütsel dönüşümlerde, sosyal yenilik ve kamusal yaratıcılık gibi toplum/vatandaş refahını canlandırmaya ve yaşam kalitesini geliştirmeye yönelik pek çok alanda denenmeye başlandığını görüyoruz.
GELECEK VE TASARIM EĞİTİMİ
Burada özellikle, tüm kongre boyunca doğrudan veya dolaylı olarak üzerine sıkça değinilen tasarım eğitimine de ayrı bir paragraf ayırmamız gerekecek. Tasarım eğitiminin kalitesi ve değer odaklılığı; ancak onun gerçek yaşam meseleleri, durumları ve süreçlerine bakış oluşturması ve katılımıyla mümkün olabilir. Bu aynı zamanda bizim, tasarımın mesajını en doğru ve samimi olarak bireyler ve toplumlara aktarabilmemizi de sağlar. Bu konuda, tasarımcıların “düşünce biçimlerini” ortaya koymalarının yanı sıra yürekleri ve el emeklerini de katarak yapacakları şeyler diğer tüm insan merkezli meselelere de ışık tutacaktır. Tasarımcıların yaşama pozitif enerji katmak üzere kendi konfor alanları dışına çıkacakları her ortam, aynı zamanda onlar için mükemmel öğrenme ve eğitim fırsatlarını da beraberinde getirecektir. Sonuç olarak; bütün bunlardan öyle anlaşılıyor ki bir tasarım tarihçisi ve World History of Design (Tasarım Dünya Tarihi) adlı kitabın yazarı olan Victor Margolin’in deyimiyle “küresel bir dönüm noktasındayız”4. Bu noktada, eğer tasarım geleceğe karar verecekse o gelecek geçmişe bakılarak tahmin edilemez. Gelecek, ya bizim kendi belirlediğimiz değerlere ya da başkalarının belirlediklerine dayanacak. Daha sonra, o değerleri alıp yapmayı deneyeceğiz. Bazen başarıya ulaşacağız, bazen de dirençle karşılaşacağız. Unutmamalıyız ki gelecekte tasarımın artık sadece ekonomik ve teknolojik değil; ekolojik, sosyal, insani, kültürel ve politik ‘iyilik’ için de olması gerekiyor. Geleceğin tasarımcıları, iyi bir dünyanın ne olabileceğine ve tasarımın böyle bir dünyayı nasıl yaratacağına dair vizyonları şekillendirmeye yardımcı olmalılar.
NOTLAR:
1 Şentürer A. ve Istek C. (2000). “Discourse as Representation of Design Thinking and Beyond: The Tripod of Architecture – Media, Education and Practice” International Journal of Art and Design Education, Blackwell Publishers, Oxford, no. 19.1, pp. 72-85; Er H. A. ve diğerleri (2006). Türkiye’de Tasarımı Tartışmak, III. Ulusal Tasarım Kongresi Bildiri Kitabı, 19-22 Haziran, Istanbul; Kaygan P. ve Kaygan H. (2014). Ulusal Tasarım Araştırmaları Konferansı 2014 Bildiri Kitabı, 10-12 Eylül, Ankara.
2 ico-D. 2015. “Next stop: Montréal 2017” (http://www.icod. org/2015/10/20/next-stop-montreal-2017.php).
3 Eeum Design Connects (2015). Proceedings of the 2015 International Design Congress, Gwangju, Korea, 17-23 Ekim, Gwangju City ve Korea Craft and Design Foundation (http://www.2015idc.org/index.html).
4 Margolin V. ve Chang D. R. (2015). “What is the future?” (http://www.icod. org/2015/09/11/what-is-the-future.php).
İlgili İçerikler:
-
Pirgi’de “Sgraffito”
Süslemenin bir yandan tarihsel anlamlarını, diğer yandan bugün kazandığı yeni anlamları düşünürken çatışmalarla dolu geçmişi kat ederiz –söylemlerin mücadele alanını.
-
Aramızdaki Köprü
ADDO markası için tasarlanan Bridge koleksiyonunu tasarımcısı Sezgin Aksu ile konuştuk.
-
Led Deco Classic
-
Akdeniz’in Bir Köşesi Üstüne Kültürel Ekoloji Projeksiyonları
-
İstanbul’un Dışı?
-
“Bir Haz (Jouissance) Mimarlığına Doğru”
Tanıtım yazarlığı sakalığa benzer: Kitapları tanıtanlar sakalar gibi vakitli vakitsiz, bağıra çağıra gelir; yaptıkları, yazıları bir kaptan ötekine aktarmaktır ki döküp saçtıklarından, olandan çok daha azını aktarırlar.
-
Geçişen Sınır
-
Doğallık ve Tevazu