Tasarım Stüdyosunun Halleri

AVŞAR GÜRPINAR

Tasarım stüdyosu, doğası itibariyle kendine has dinamiklere ve iletişim şekillerine sahip. Neredeyse konusundan bağımsız olarak stüdyo hayatı, öğrenciler ve yürütücülerin aldıkları çeşitli pozisyonlar bağlamında belirginleşen, birbirleri arasında geçişkenlik/değişkenlik gösterebilen haller ve bu hallerin sebep olduğu olası komplikasyonlar taşıyor. Burada amaç genel geçer hüküm ve yargılara varmak değil, iğneyi öğrencilere, çuvaldızı akademiye batırarak stüdyo meselesini tartışmak ve burada bir reform hareketine ihtiyaç olup olmadığını anlamak.

Bu hallerin tüm stüdyolar, yürütücüler ve öğrenciler için geçerli ve mutlak olmayabileceği şerhini de düşerek incelemeye başlayalım:

HAL 1: GENEL GEÇER HÜKÜMLER
Lisans öncesi eğitimin ders isimleri ve onlara eşlik eden kitapları son derece net bir şekilde tanımlıdır: hayat bilgisi, matematik, fizik, vatandaşlık bilgisi. Konular, kurallar, formüller, doğrular ve yanlışlar da her daim tanımlı ve tanımlılığı derecesinde de rahatlatıcıdır. Diğer yandan tasarım disiplinleri için durum bundan daha zıt olamazdı. Muğlak ve göreli olana alışık olmayan kişi, sanki bir “Tasarımın Büyük El Kitabı”, neyin nasıl yapılacağının kesin bir bilgisi varmış, yürütücü de bu bilgiye haiz ama kendisiyle paylaşmıyormuş gibi davranır; -dahası ve daha fenası- yürütücü de aynı yanılgı içerisinde olup doğru bildiklerini öğrenciye dikte etmeye çalışabilir.

Bu durum öğrencilerin her çalışmada tek ve kesin bir doğru yöntem ve yaklaşım olduğu sanısına kapılmasına ve hangi çalışmayı nasıl yapması gerektiği bilgisine, yürütücüye yönelttiği sorularla ulaşmaya çalışmasına neden olur.

Bu durumun iki farklı hazırlayıcısı olabilir. Bunlardan birincisi öğrencilerin yaklaşık 12 yıl boyunca maruz kaldığı son derece tanımlı, kesin cevapları olan birtakım sorular ve sorunlardan müteşekkil eğitim-öğretim hayatı. Kendisine sürekli olarak bir öğretici tarafından bilgi aktarılan ve değerlendirilirken de bu bilginin ne kadar hızlı ve eksiksiz geri verilebildiği ölçülen bir zihin, bir noktada kendisinden olabildiğince özgür ve kerterizsiz düşünmesi istendiğinde, tanımsız ve tekinsiz bir düşünce alanına girebiliyor. Bu da onun karşı taraftan didaktik ve yönlendirici bir yaklaşım görmek istemesiyle sonuçlanıyor. Yürütücünün de soru sormayı bırakıp cevap aramaya başlaması durumu kangren hale getirebiliyor.

Mesele, diğer cenahtan bakıldığında, tasarım stüdyosu kurgularının doğrudan mevcut kategoriler üzerinden tanımlanması (toplu konut, sanat merkezi, elektrikli ev aleti, mobilya) ve beraberinde onunla ilişkili birçok başka kavramın, standardın ve konvansiyonun da gelmesiyle birlikte çok daha girift bir hal alabiliyor.

Bu halin -hal iki ve üçte de görebileceğimiz- komplikasyonları kendisini proje önerilerindeki konvansiyonel/kategorik sıkışmalar olarak göstermekte. Aslında var olmayan bir doğruyu bulma çabası sonucunda çoğunlukla ortaya arketiplerden kopamayan ve mevcut olanın türevleri olmaktan öteye gitmekte zorlanan öneriler çıkarıyor.

HAL 2: DİKOTOMİK DEĞERLENDİRMELER
Tasarım ve önerilerin iyi/kötü, güzel/çirkin, olmuş/olmamış, doğru/yanlış gibi ölçütler üzerinden değerlendirilmesi. Bu hem öğrenci hem yürütücü için derinlemesine bir kritikten ve bunun çok yönlü değerlendirilmesinden daha kolay bir yol gibi görünmekte. Yeterli gerekçelendirmeden azade bir tasarım kritiği, öğrencinin belli yargılar konusunda seçici bir algı geliştirmesine neden oluyor. Buna ek olarak, örnek olarak gösterilen -gösterilebilecek olan- vaka/projelerin seçimi ve tek yönlü kritiği de bu algıyı besleyebiliyor. Bu durum da stüdyo içerisinde genel olarak “iyi” kritik alan projelerin yaklaşımına doğru bir kaymaya ve haliyle birbirine benzer önerilerin geliştirilmesine yol açabiliyor. Bu alışkanlık ilerleyen zamanlarda tasarım dünyasına ve onun üretimlerine eleştirel değil yargısal bir bakışın yerleşmesine de kendini gösteriyor.

HAL 3: SÜREÇSEL TESLİMİYETLER
Öğrencinin, kritik edeni bir tashih mekanizması, kendisini de onun bir operatörü olarak görmesi. Bu tabi ki her zaman öğrenciden kaynaklanan bir hal olmayabilir. Yürütücünün kalemi eline, sözü diline alarak doğrudan müdahalelerle projeyi yönlendirmesi ile bazı öğrencilerin kendini pasif ve teslimiyetçi bir pozisyona çektiği bu hal, onun “Ne yapacağımı söyleyin”, “Sizden kritik almadan bir şey yapmak istemedim” minvalinde soru ve davranış biçimleri geliştirmesine neden oluyor. Kabaca düşün felci ya da öğrenilmiş çaresizlik olarak niteleyebileceğimiz bir durum ortaya çıkarken, öğrenci inisiyatif alamaz, denemeye cesaret edemez ve kendi başına düşünemez hale gelebiliyor.

HAL 4: KIYMETİ KENDİNDEN MENKULİYET
Stüdyo kurgusu her zaman gerçek ya da mevcut bir durum/sorun üzerinden tanımlanmayabilir. Ana kriterler belli bir arazi üzerine yerleşmek, tanımlı kullanıcı(lar) için mekan ya da ürünler tasarlamak, tasarımın fiziksel gerçekleştirilebilirliğini test etmek olmayabilir. Fakat en soyut/idealist/kurgusal/spekülatif çalışmada bile fikri -hayali de olsa- bir zemin üzerine oturtmak, süreci yaşamak ve belgelemek, öneriyi ortaya çıkartan ve onu belirleyen faktörleri, kendi kurgusu içinden anlamlandırabilmek gerekiyor. Hangi tasarım kararının hangi gerekçelerle alındığının özgün bir biçimde ifade edilebilmesi, kararlar ne kadar marjinal ve/veya radikal olursa olsun projenin stüdyo içerisinde eleştirel bir yaklaşım ile değerlendirilmesinin önünü açar. Bunun olmadığı durumlar değerlendirmeyi de son derece güç hale getirir. Bu halin komplikasyonları kendi gerçekliğinden kopuk mekan, ürün ve yapılar önermek şeklinde kendini gösterebilir.

HAL5: KENDİ KURALLARINDA HAPSOLMAK
Dördüncü hal sonunda projesine yabancılaşan öğrenci, tasarım kararlarını alabilmek, projesini “olgunlaştırmak” üzere birtakım -genellikle matematiksel- kurallara/yöntemlere tutunarak rahatlamak, daha sonra da sanki o kuralları, en başta kendi koymamış gibi, onları değiştirilemez kabul etmek yoluna gidebilir. Başka bir deyişle projesini kendine uzak bir karar mekanizmasına teslim eder. Bu mekanizmanın aldığı/belirlediği kıstaslar doğrultusunda gelişen projede ortaya çıkan komplikasyonlar yön değiştirilerek ya da geri adım atılarak çözülemez hale gelebilir.

Nihayetinde sürekli sorun çözmeye çalışan ve çözdüğünden fazla sorun tanımlayan projeler gelişir.

HAL 6: ÖLÇEK KÖRLÜĞÜ
Yapılı çevre, doğrudan ilişki içerisinde olduğumuz nesnelerden, onların içinde bulunduğu mekanlara, oradan da yapılara genişleyen -ya da tam tersi bir izlekte daralan- çemberlerle hayatımızı çevreler ve tanımlar. Sadece kendi disiplininin (mimarlık, iç mimarlık, ürün tasarımı) konfor alanında hareket etmek isteyen öğrenciler, projelerine hem fiziksel hem düşünsel olarak fazlaca uzaklaşma -ya da ona fazlaca yakınlaşma- eğilimi gösterebilir. Kimi mimari projelerde her şeye kuşbakışı, dolayısıyla plan odaklı bir yaklaşım hakim. Plan, mimari temsilin en yerleşik biçimlerinden biri olsa da, verilen araziye sadece yukarıdan, mekana sadece dışarıdan bakan projeler tasarımın insani veçhelerinden kopmaya başlayabilir ve o zaman da mesele sadece belirli bir alana, belirli sayıda insanı/programı sığdırmaktan ibaret hale gelir. Ölçeği tersine dönmüş olsa da benzer bir yaklaşım, ürün tasarımında da göze çarpıyor. Miyop bakış hipermetroba dönerken, sadece ürüne odaklanan bir yaklaşım ortaya çıkabiliyor. Bu dar perspektif içerisinde de ürünün ortamı, bağlamı, kısacası içinde var olduğu/olacağı dünya muğlaklaşıyor. Ölü paftalar, hiçbir zaman gerçek (sadece fiziksel anlamda değil, kavramsal bağlamda da) olamayacak projeler belirmeye başlıyor.

HAL 7: TEKNOLOJİK ESARET
Teknoloji ve tasarımın değişim hızı ve örüntüleri uzun yıllar boyunca birbirine görece yakın hızlarda ve birbirini besleyerek ilerledi. Bugün ise teknolojik çığırlar birbiri ardına açılırken tasarımın bu durumla nereden ve nasıl ilişkileneceği ise belirsizliğini korumakta. Sürekli yenilenen, güncellenen ve tasarımcının -da- hizmetine sunulan üretim, hesaplama, tasarlama yöntemleri ve araçları, artık hakim olmanın zorlaştığı, çoğu zaman heyecan değil tedirgin hissettiren bir hal almış durumda. Bunun yanı sıra akademide halen program odaklı ve öğretici bir eğitim anlayışı sürdürülüyor görünmekte. Teknoloji ile ne yapacağımızı bilemediğimiz bu noktada dijital araçlar amaçsallaşırken, hedefler de muğlaklaşıyor. Öğrenciler ister istemez, ya yapmak istediklerini tam olarak karşılayamayacak bir program ile verimden uzak çalışmalar yapmak durumunda kalıyor ya da tam olarak hakim olamadıkları bir dijital aracın yapabildiklerine ve sınırlamalarına mahkum oluyor. Alternatif geliştirememe, farklı tasarım, eskiz, ifade tekniklerini -tekil ya da bir arada- kullanamama halleri içerisinde hayaller de ister istemez daralmaya başlıyor.

HAL 8: GÜVENLİ SULAR
Projelerin esneklik derecesi, veriliş şekli, akışı ve istenenler, gelecek sonuç önerilere doğrudan etki ediyor. Yürütücüler farklı önerileri, cesur denemeleri prensipte destekleseler de projeler için istenen temsil setleri her zaman bu çeşitliliği beslemeyebiliyor. Bu, diğer sene ve derslerden yapılabilecek bilgi transferini de doğrudan etkiliyor ve konvansiyon-dışı, alışılmışın dışında fikirleri olan öğrenciler, bunun istenen temsil yöntemleri ile anlatılmasının zorluğunu ve imkansızlığını fark ettiğinde güvenli sulara kaçıyor ve projelerini istenen temsil şekillerinde ifade edilebilecek şekilde revize ediyor.

SONUÇ NİYETİNE
Yazının başında belirttiğim gibi, burada anlatılanlar, tanımlananlar kesin ve katı kategoriler, bir öğrenci kötülemesi, bir yürütücü yargılaması olarak algılanmamalıdır. Olsa olsa farklı stüdyo ve jüri deneyimleri üzerinden “bir kara delik olarak stüdyo”nun1 hallerinin daha iyi anlaşılabilmesi ve profesyonel anlamda post-post-ofis çağında2 “başka bir stüdyo”nun mümkün olup olamayacağına dair bir tartışmanın ateşleyicisi olabilir.

NOTLAR
1 Prof. Dr. Hülya Yürekli’nin tasarım sürecini ve tasarım stüdyosunu, 1970lerdeki “kara kutu” nitelendirilmesinin karşısına “kara delik” metaforunu yerleştirerek tartıştığı makalesi için: Yürekli, H., 2007. “The Design Studio: A Black Hole” içinde, ed. Gülsün Sağlamer, YEM Yayın.
2 Alex Coles’un bugünün tasarım ofisini deşifre ve analiz ettiği kitabı, disiplin ve lisans bazlı bir çalışma kültürünün son 30-40 sene içerisinde ne kadar değişim ve dönüşüm geçirdiğini anlamak için incelenmesi gereken bir çalışma: Coles, A., 2012. The Transdisciplinary Studio, s.11-14 Sternberg Press.

Etiketler:

İlgili İçerikler: