Tekdüze Yaratıcılık Nereye Kadar?

DİRİM DİNÇER

Kreatif direktör, lider, tasarımcı, mimar, akademisyen… Fazla kreatif unvanlarımız eşliğinde, belki de gerçekten kaygı duymamız ve bu kaygıyı bir yere evirmemiz gerekirken “aynı” yöntemlerle, “yaşamaya ve üretmeye devam ediyoruz.” Peki, ne üretiyoruz? Aynı sembolik söylemleri, kat planlarını, farklı açıdan renderleri, havalı kelimelerle markalaşınca ederinden liralarca fazla eden minik tasarım ürünlerini… mi? Ya da diğer tarafa bakalım: Tartışma zeminlerini oluşturmaya başlamış olanlarla bir araya gelip belirginleşmek gerekirken “Yani bir araya gelip konuşmalıyız bizce…” demek biraz yüzeysel kalmıyor mu? Ülkeye gelen mülteciler daha geçen yaz gelmiş gibi davranmaktan vazgeçsek artık…

what design can do?

Peki, farklı yollar arayanlar, düşünmeyi hiç elden bırakmadığı için sorun yeniymiş gibi davranmayanlar yok mu? Elbette var. Hollandalı “What Design Can do?” örneğin. Ya da çok uzağa gitmeyelim Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin çıkardığı Saha dergisi ve orada üretimlerini, çalışmalarını, fikirlerini paylaşan insanlar var.

“What Design Can Do?”dan başlayalım: Tasarımın gücü üzerine kurulmuş uluslararası bir platform olarak, içinde bulunduğumuz zamanın sosyal sorunlarına çözüm bulma yolunda tasarımı değişimin ve yenilenmenin katalizörü olarak görüyorlar. Bunu da sergi, atölye çalışması, konferans, film festivali gibi etkinliklerle yapıyor ve çalışmalarını da blog, video gibi medyalar aracılığıyla paylaşıyorlar. 2011 yılında birbirinden oldukça farklı disiplinlerden bir grup tasarımcının bir araya gelerek, bu ortamda değerli olanı değersiz olandan ayırma amacıyla kurduğu What Design Can Do, pratikleri ve bakış açılarını sergileyerek, tartışma ortamları ve disiplinlerarası birliktelikler yaratarak toplumda yaratıcılığın sahip olduğu potansiyel için farkındalık yaratmayı hedefliyor. Aynı zamanda, tasarımcıları da sorumluluk almaya ve işlerinin toplumda nasıl bir fark yaratacağını düşünmeye çağırıyor.

Konferans ve blog ile tüm disiplinlerden tasarımcıların, mesleklerinin potansiyellerini ortaya koymaları ve gelecek için geliştirilebilecek alternatif stratejileri tartışmaları için açık bir platform sunan ekip, belirledikleri tema çerçevesinde yürüttükleri iki günlük etkinliklerle de işbirliğine çağırıyor. 2012’de tasarımda “işbirliği”ni ele alan; 2014’te tasarımcıyı bir oyunbozan olarak irdeleyen; 2015’te daha iyi bir dünya kurmanın yollarını arayan fikirlere odaklanan What Design Can Do, 2016 yılı etkinliğinden önce bir duyuru yaptı. Daha önce “Değişim” başlığıyla açtığı fikir üretme ve paylaşma platformunu bu kez “Tasarım Mülteciler İçin Ne Yapabilir?” olarak adlandırdı. Toplumsal iletişimin kuvvetlendirilmesi, konaklama, kişisel gelişimlerine destek verme gibi içeriklere sahip beş ayrı başlık altında fikirlerin beklendiği bu davete Mayıs ayına kadar üretim yüklemesi yapılabilirken, seçilen fikirlere gerçekleştirilmesi yolunda maddi ve stratejik destek verilecek.

Bu senenin temalarından bir diğeri de “Afrika, Avrupa için ne yapabilir?”. Bu yönde yöneltilmesine pek alışık olmadığımız soruyla, varoluşsal bir kriz yaşadığını belirttikleri Avrupa’ya Afrikalı tasarımcıların katkısıyla farklı bir bakış açısı geliştirmeyi hedefliyorlar.

Nasıl ki tek başımıza değiştiremeyeceğimiz şeyleri birlikte yapabilirsek; tek başına tasarım da, belki dünyayı kurtarmayabilir ancak sebep olduğu değişimle, şu sıralar hepimizin ihtiyacı olan umuda kaynak olabilir. Hayata devam etme yollarımıza bir özeleştiri yapmamız, tasarım ve üretim kavramlarını sorgulamamız gerekiyor. Zaten var olan platformları bunu yapmanın bir aracı olarak kullanabiliriz.

Düşünmeye, tartışmaya ve üretmeye yeni başlamamış olanların bir araya geldiği diğer kaynak ise Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin üç ayda bir çıkardığı Saha dergisi. Aralık ayındaki ikinci sayısında uluslararası göç ve mültecilik temasını işledi. Dönen tüm tartışmalardan farklı olarak Saha’nın içinde Filipinler’e, Suriye’ye, Kongo’ya, Sudan’a rastlayabilirsiniz. Politik dengelerin dilinden konuştuğumuzda tek mülteci, sıcak tartışmanın öznesi olan Suriyeliler gibi görünüyor, oysa Tarlabaşı’nda yaşayan Kongoluları ya da Beşiktaş’ta oturan, Pazar ayini için İstiklal Caddesi’ndeki St. Antuan kilisesine giden, yani aslında çok görünür mekanları kullanan görünmez Filipinlileri ve onların haklarını kolayca göz ardı edebiliyoruz. Saha dergisi “Göçmenlerin aynasında Türkiye” başlıklı sayısında, göç politikaları, mülteci geri dönüş anlaşması, yurttaşlık ve sınır kavramları, COP 21 İklim Zirvesi sonrası iklim değişikliği ve göç ilişkisi, göç mekanları ve göçmen ev işçileri piyasasına bakıyor.

Saha dergisine Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin web sitesinden, pdf formatında erişebiliyorsunuz.

Etiketler:

İlgili İçerikler: