Açık Kaynak Şehir

DİRİM DİNÇER GÖZDE ŞARLAK

Kitlesel kaynak kullanarak kente dair fikir paylaşımı sunan, birlikte yaşamanın ve tartışabilmenin ortamını arayan Nextistanbul'u Gözde Şarlak ve Gizem Ak ile konuştuk.

Dirim Dinçer: Nextistanbul'un ne olduğundan ve nasıl ortaya çıktığından başlayalım istiyorum.
Gözde Şarlak: Next, 2009'da Hamburg'da kurulmuş bir organizasyon. Orada belediyenin, bazı özel dernek ve vakıfların desteğiyle başlayan, sonrasında kolektif bütçeyle desteklenerek ömrünü sürdürebilir hale getirmiş bir organizasyon. "Crowdsourcing" (kitlesel kaynak) diye bir mottoyla kuruluyor. Bu da, akıllı şehir tartışmaları yaşanırken teknolojinin nasıl kentin karar alma mekanizmalarına dahil edebileceği ve hantal bünyeler olan belediyeleri nasıl hızlandırabileceği sorularıyla ortaya çıkıyor. Fikir çok cezbedici olduğu için Hamburg'un ardından Avrupa'da, Latin Amerika'da, Asya'da bir çok kente yayılıyor. Nextistanbul'un kurulmasıysa gezi protestolarının yaşandığı döneme denk geliyor, "Kentin karar alma mekanizmalarına dahil olunabilen bir kent yönetimi düşünülebilir mi?" sorusuyla.

Herkesin bir fikri var, biz de bu fikirlere çok değer veriyoruz ama özellikle Türkiye'de fikirlerin uygulanabilirliğiyle ilgili problem yaşanıyor. Belediyelerin önünde bir ajanda var, onu tamamlamak isterken yaptıklarının da halk tarafından kabul görmesini istiyorlar. Ama bunu yaparken çok dıştan bakan, hatta bazen dıştan bile bakmayıp tamamen akıllarındaki şablonu uygulamaya çalışan bir yöntem kullanıyorlar. Bizim burada yapmayı hedeflediğimiz; oradaki hareketlenmeyi strüktüre edebilmek, fikirleri bir vizyon şeklinde yerel yönetimlere sunabilmek ve ihtiyaç önceliklerini belirleyip ayakları yere basan, "Bakın burada böyle bir talep var. Bunları planladınız ama neden ilk sırada böyle bir şey yer almasın? Çünkü buradaki insanlar buna ihtiyaç duyuyor." diyebilmenin aracısı olmak. Bizim verdiğimiz bir tasarım hizmeti yok. Tamamen aracı eksikliğinin, Avrupa'da "community leader" da denilen aracı bünyelerin eksikliğini doldurmaya çalışıyoruz.

Gizem Ak: Buna katılımcı planlama yönteminin alternatif çözümlerinden biri diyebiliriz. Bu da sadece kentlilerin ya da sadece karar vericilerin katılımıyla olabilecek bir şey değil, farklı ara kişiler gerekiyor. Biz de böyle bir noktada devreye giriyoruz, bazılarımız üretimin bazılarımızın akademinin içinde olarak bu süreci çözmenin yöntemlerinden biri olabilir öngörüsüyle oluştu aslında.

DD: Kitlesel kaynak kullanımı ve vatandaşın katılımcı olduğu tasarım süreçleri özellikle Avrupa'da çokça tartışılan bir konu. Özellikle veriyi bilgiye dönüştürmek için kitlenin kullanılması üzerinden "informative city" ile beraber konuşuluyor. Aslında Nextistanbul da web sitesi üzerinden bu yaklaşımın ile çalışıyor. Nasıl işliyor orada süreç?
GŞ: Next'in kendi içinde iki aracı var: online platform dediğimiz web sitesi ve offline kısım dediğimiz yüz yüze etkinlikler. Online platform, Nexthamburg ya da Nextistanbul gibi konu edindiği kente göre adlandırılan, açık kaynak bir harita. Kentle ilgili değiştirmek, vurgulamak istediğiniz ya da herhangi bir vizyona sahip olduğunuz bir yerle ilgili fikirlerinizi girdiğiniz bir açık kaynak harita üzerinden işliyor. Offline kısım dediğimiz buluşmalar da teknoloji erişimi olmayan ya da göreceli olarak düşük olan daha dezavantajlı mahallelerde, insanlarla belli bir etkinlik, atölye, buluşma ya da bir kentsel müdahale süresince bir araya gelip, yere özgü fikirleri aldığımız bir yüz yüze kısmı. Biz de aslında başından beri düzenlediğimiz etkinliklerde bunu yapmaya çalışıyoruz. Çünkü açık kaynak haritada her zaman bir diyalog imkanı daha bulunabiliyor; sizin yorum bıraktığınız yerle ilgili başka biri de yorum bırakabiliyor. Dolayısıyla orada toplumsal bir fikir paylaşımı etrafında buluşulmuş oluyor. Yüz yüze kısmını çok önemsiyoruz; çünkü "Birbirimizin fikrine karşı da olsak bunu nasıl konuşabiliriz?" sorusunu da sormuş oluyoruz. Ayrıca bir yerle ilgili bir fikrimiz varsa, bunun gerçekleşebileceğini düşünüyor olabiliriz ama "Gerçekten gerçekleştirebileceğimiz araçları elde edebilir miyiz, yoksa ütopik mi?”, "Ütopikse nasıl bir gelecek tahayyülüyle o ütopik fikir hayat bulabilir?" gibi konuları tartışıyoruz.

DD: Verilerin bilgiye dönüşmesi sonuç elde etmek için gerekli bir süreç, bununla ilgili çalışmalarınız neler olacak?
GŞ: Tam da öyle. Şimdi, bilginin süzülmesi ve onun somut bir şeye dönüşmesi kısmıyla ilgileniyoruz, onu tartışıyoruz. Buradaki açık kaynak haritada bir ölçek farkı yok. Sizin sokağınızla ilgili bir kaldırımda probleminiz varsa ya da sokağınızdan geçen bir otobüs hattı sinirinize dokunuyorsa, bu bilgileri girebildiğiniz bir ölçek orası. Dolayısıyla bizim bu verileri süzmemiz ve kategorize etmemiz önemli.

GA: Bahsettiğimiz online platformla da yüz yüze etkinliklerimizle de belli bir girdi sayısına ulaşmaya çalışıyoruz bir de. Fikirlerimiz belli bir çoğunluğa ulaştığında, bir vizyon elde etmek adına Gözde'nin de bahsettiği bir döküm yapılacak.

GŞ: Gizem'in söylediği gibi belli bir sayıya ulaşmak aslında önemli bir kriter; çünkü bir noktada çoğulcu demokraside işleyen mekanizma bu. Elbette bir tane fikrin bile çok önemi var. Özellikle yerel yönetimin, kentin o bölgesiyle ilgili daha önce hiç tahayyül etmediği şeyleri görmeleri çok önemli. Ama bir projenin, fikrin gerçekleşmesi için sayıca çoğunluğa ihtiyaç duyuyoruz. Geçmişte gerçekleştirdiğimiz 3-4 etkinlikten elimizde bir kitle var. Bu anlamda, çoğunluğa ulaşıldığında yapılacak olan verilerin süzülmesi işi, tam olarak hedefimize uyuyor. Ondan sonraki adım; İstanbulluların kent vizyonu gibi, adını koymakta çekindiğimiz bir eylem alanları stratejisi yürütmek. Fikrin gerçekleşmesi için gerekli uzmanlara ulaşabilmek adına eylem alanlarını belirlemeyi oldukça önemsiyoruz. Bir de işin başka bir boyutu var; web sitelerinde fikirler birikebiliyor ancak o fikrin bir eyleme dönüşmediğini gören insanlar o an ilgilerini kaybediyorlar, artık peşinden koşmuyorlar.

Oysa böyle bir çağda, böyle bir metropolde yaşarken karşınıza her gün çıkan binlerce şey var; dolayısıyla farkındalığı canlı tutmayı önemsiyorum. Bunun için fikrin dönüşümünün görülebilmesini umut ediyoruz. Başkalarının da sizin takıldığınız taşa takılıp düştüğünü öğrendiğiniz, onlarla buluşup o taşı yerine oturttuğunuz, belki rengini değiştirdiğiniz bir gün yaşatabilen bir deneyime dönüşmesini arzuluyoruz. Bu dönüşümü ortaya koyacak kitabın altyapısıyla uğraşıyoruz, Şubat ayı gibi elimizde bir taslak olacak.

DD: Kitap basılacak mı? Ulaşılabilecek miyiz?
GŞ: Basmayı umuyoruz, bunun için bütçemizi ayırdık. Nextistanbul yaklaşık bir senedir Sivil Düşün adındaki Avrupa Birliği fonu tarafından sponsor ediliyor. Kullanacağımız veriler kesin olmadığı için sayısından emin değiliz şu an, ama en azından belli bir kitleye ulaşmamızı sağlayacak sayıda basmayı planlıyoruz.

GA: Belediyelerin de bunun için gönüllü olabileceğini düşünüyoruz. Çalışmalarımızın yanı sıra böyle bir talep yaratmamız da gerekebilir, bu bağlamda kurulan iletişimler de devreye girebilir.

GŞ: Sadece belediye de değil, başka karar vericiler ya da özel yatırımcılar da, artık sıkılmışlardır diye umuyorum sürekli aynı prototipleri üretmekten, Next'in kullanabilecekleri bir araç olduğunu düşünebilirler.

DD: Özellikle canını sıkan konuları söyleme kısmı bence çok heyecan verici. Biz kent planlarını bile eleştiremediğimiz bir noktadayız. Şanslı bir kentte yaşıyorsanız “Bunu ben burada istemiyorum.” deyip yerel yönetimlere söyleyebilme ve geri dönüş alma fırsatınız oluyor; ama bizim böyle bir şansımız olmuyor genelde. Dolayısıyla, bu en küçük şeyleri bile söyleyebilme ve sonuç alabilme ihtimali çok heyecanlı.
GŞ: Kesinlikle katılıyorum. Daha yakın bir tecrübem olduğu için Berlin'den örnek verebilirim; "quarters management" denilen, mahalle toplantılarının gerçekleştirildiği, yerelle ilişki kuran daha alt bir ölçek var. Bizim "muhtarlık" dediğimiz yer, sadece belge aldığımız bir yer haline geldi, hatta onu bile e-devletten alabiliyorsunuz artık. Burası artık kısır bir noktaya geldi ve işlemiyor. Dolayısıyla bu iletişimi sağlayacak başka bir şeye ihtiyacımız var. İstanbul ölçeğinin tahayyül edilemeyecek bir ölçek olduğunun farkındayız, bu sebeple belli bir mahalleye ya da ilçeye odaklanmak gibi yollar da izliyoruz. Mesela "Aklımdaki Kadıköy" böyle bir projeydi. Kadıköy Belediyesi'nin online platformumuzdan alabilecekleri fikirler nelerdir ya da bunları kullanarak kendi eylem alanlarını oluşturabilirler mi sorularını sorduğumuz bir birliktelik kurmaya çalışmıştık, hala da devam ediyoruz.

DD: Öyle bir potansiyel de var; mesela Okmeydanı'nda Mahmut Şevket Paşa mahallesinin kentsel dönüşüme karşı kurduğu dernek, Suriyelilere Türkçe öğreten bir yer olabiliyor. Güncel sorunlara cevap arayan, çözüm üretmeye çalışan, uyum sağlayan bir yer haline gelebiliyor. Bu dönüşüm potansiyeli aslında çok kuvvetli.
GŞ: Evet kesinlikle. Özellikle karşı seslerin de var olması ve duyulması gerekiyor. Birbirimizi dinleyemiyoruz bile. Next'in esnek yapısı ve bu farklı sesleri bir araya getirebilmesi, ara aktör olabilme ve dönüşebilme potansiyelini gösteriyor. Siz Next'i bir belediye olarak da kullanabiliyorsunuz, bir kentli olarak da. "Şöyle fikirlerim var, ama doğru insanı bulmakta güçlük çekiyorum." ya da "Bunu yapacak kaynağa da enerjiye de sahibim ama tek başıma yapamam."gibi bir düşüncedeyseniz Next bir buluşma alanına dönüşebiliyor. Daha yerel birlikteliklere de dönüşebileceğini düşünüyorum. İçine dalıp daha sonra çıkabilir, ama o sırada kurduğu ağlarla, mesela bir mahalle derneğine dönüşebilir.

DD: Next'in offline kısmı olarak bahsettiğiniz yüz yüze etkinliklerden sonuncusu geçtiğimiz haftalarda Studio-X'te yaptığınız "Nasıl birlikte yaşarız?" etkinliğiydi. Bu soruyu nasıl ortaya koydunuz? Önemli ve güncel bir soru ve etkinlikte konuşmacı olarak Düzce Atölyesi, Mülteciyim Hemşerim, Pasajist vardı. Katılıma nasıl karar veriyorsunuz?
GŞ: Etkinliği planlarken nasıl bir hitap şekli kuracağımızı çok konuştuk. Çünkü hitap şekliniz tavrınızı da kuruyor. Herkesin dahil olabileceği bir şekilde "Gel, sen de konuş!" diyebilmeyi istedik. Ben bu soruya cevap ararken kültür ve sanatın çok büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum, konuşmacıları da o alanlardan seçmeye çalıştık. Nedense mevzu kentse kullanıcıların katılımı mekanla ya da şehirle uğraşanların disiplinlerinin içinde kalıyor, düzenlediğimiz etkinliklerin katılım karakterinden de görebiliyoruz bunu. Katılımı genişletmek için düzenlediğimiz son etkinlikte "Nasıl birlikte yaşarız?" diye çok genel bir soruyla yola çıktık. Davet ettiğimiz insanlar güncelliğini koruyan toplumsal sorunları ele alan insanlardı. Suriye'den gelen savaş mağdurlarıyla yaşamayı öğrenmemiz gibi mesela. Mülteciyim Hemşerim bu konuyu çalışıyor. Birlikte yaşamakla ilgili pek çok insan pek çok farklı fikir beyan ediyor. "Peki bunları beraber tartışabilir miyiz?" diye sorduk biz de. Acaba bizi rahatsız eden şeyler, toplum olarak bizi bir araya getirebilecek ve bizi daha güçlü kılacak bir bağ mı, bir engel olmaktan öteye geçebilecek şeyler mi, bunları tartıştık. İnsanların umuda ihtiyacı olduğu bir dönemdeyiz ve bu projeler umudu canlı tutuyor. Dolayısıyla son etkinlikten damağımızda bir tat kalarak ayrıldık diyebilirim, katılımcıların çeşitliliği de daha memnun etti. Davet ettiklerimizin benzer disiplinlerden geldiğini düşünerek o disiplin çeşitliliğine çok ulaşabildiğimizi düşünmüyorum, ama yine de iyi bir adım attığımıza inanıyorum.

GA: Etkinlik sonrasında, tanıdıklarımla konuştuğumda, internet sitesinin ne işe yaradığını buluşma ortamında anladıklarını söylediler. Etkinlikler bu anlamda Nextistanbul'un online platformunun ve ne demek istediğinin fark edilmesinde faydalı olmuş. Yüz yüze olmanın her zaman çok farklı bir etkisi oluyor. Bir de bu online veri girişleri, kitlesel kaynak kullanımı gibi, insanların erişimi için bir ara yüz olarak kullanılmaktan çok sadece birey-teknoloji iletişimi haline geliyor. Sonuç göremiyorlar ya da senden bir tepki görmedikleri, oraya sadece bir veri verdikleri için o sürdürülebilir hissiyatı yakalayamayabiliyorlar. O noktada bizim etkinliklerimizin önemi başlıyor. Aynı zamanda, son etkinlikte de bunu gördük, konuşmacılar da kendi çalışmalarının beslenmesi için burayı bir ortam olarak kullanabilme imkanı buldular. GŞ: Birbirleriyle çok ilgisi olmayan, daha önce belki adlarından bile haberdar olmayan insanların aslında bizim kürate ettiğimiz bir etkinlikte bir araya gelmesi ilginç paylaşımlara olanak tanıyor.

DD: Son konuşma sizin aracılığınızla İstanbul'a da düzenlenecek olan Citylink Festivali üzerineydi. Bu etklinlikten biraz bahseder misiniz?
GŞ: Geçtiğimiz Eylül ayında düzenlenen Citylink Edinburgh'a Nextistanbul olarak davet edilmiştik. Orada yine çok güncel bir konu olan "Demokratik yenileme nasıl yapılabilir?" üzerine tartışıldı. Teknoloji kullanımıyla kent katılımını kolaylaştırabilir olduğu,; fakat toplanan fikirlerin, kelime bulutunun sonunda, ne yazık ki bir yerde kalmaya mahkum olduğu konuşuldu. Bunun ötesine geçmenin yolları, veri akışının yani bu bulutun adresini bulması nasıl sağlanabileceğini, o ara geçişi yönetecek aktörlerin kimliğini ve daha sürdürülebilir ağların nasıl kurulabileceği tartışıldı. Bizim yaklaşımımıza da çok paraleldi ve açıkçası çok zihin açan bir tartışmaydı benim için. Örneğin, etkinliklerden biri yaklaşık 150 metrelik bir demir yolu geçidindeydi. Etrafta yaşayan halkın da çok sık kullandığı geçit, geceleri insanların geçmeye korktuğu, kimilerinin taşkınlık yapabildiği, orada yaşayan insanların kullanırken zorluk çektiği bir yerdi. Citylink'in bu alanın aktive edilmesiyle ilgili iletişime geçtiği yerel bir mimarlık ofisi, pasaj niteliği olan alanı bir "catwalk" olarak düşünüp bir sergi kurguladı. Serginin içeriğini, insanların Citylink festivalinin daha önce gerçekleştiği şehirlerden ve önümüzdeki aylarda gerçekleşeceği İstanbul'dan çektiği fotoğraflar oluşturdu. Serginin adı "hold me dear" idi; insanlar, çok sevdikleri yerleri ve onlarla ilgili hissettiklerini paylaştıkları bir sergiyle canlandırdılar alanı. Kültürün, sanat projelerinin etkisinden bahsedip duruyoruz ya, burada son derecede aktif kullanıldığını gördük. Festivalin ardından sergi düzeni toplanmadı, orada bırakıldı ve şu anda insanlar okudukları bir makaleyi oraya yapıştırıyorlar ya da çocuklar oraya resim yapabiliyorlar. Festival düzenlendiği süreyle sınırlı kalmadı, yere bir katkısı da oldu. Citylink proje liderlerinden Sarah Melson, kişisel bir bağı da olduğu için İstanbul'a da getirmek istedi festivali. Sanırım ben daha şüpheci bakıyordum, burada bir şeyler yapmaya çalışan ama sürekli engellerle karşılaşan bir insan olarak. Kentsel müdahaleler yaptığım bir geçmişim de var, burada yapmak istediğim ama her seferinde sekteye uğrayan çok şey var. Ama oradaki ateş beni de heyecanlandırdı. Şehre başka bir gözle bakmak istiyoruz diyerek denemeye karar verdik Sarah ile. Yerel ortaklarından biri biziz, diğeri de Documentarist gibi film festivalleri düzenleyen Katadrom ekibi. Henüz işin çok başındayız, ama iyi gelişmeler var. Mesela Bomontiada'nın ana festival alanı olacağı kesinleşti. Bir de içinde yaşadığımız yerleri başka bir gözle görmek gibi bir tarafı var. Üzerimizde hissettiğimiz baskıyı çevireceğimiz çok daha olumlu bir alan olacak sanırım. Kendi adıma, kişisel tatminim adına öyle hissediyorum.

Etkinliklerde insanların bir araya gelişiyle nasıl paylaşım, iletişim artıyorsa; Citylink'i de bu açıdan çok önemsiyorum. Festivali, 23-25 eylül tarihleri arasında olacak. Sempozyum, kent içi etkinlik kısımları ve sanatçı değişim programı gibi bir kurgusu var. Ama bunun sadece 3-5 günlük bir etkinlik olmadığının altını çizmek gerekiyor. Üretimlerin ortak mekanda yapıldığı, yerel aktörlerle yüz yüze gelip o güven duygusunu birbirinize aşılayacağınız bir süreç olacağı için üç dört günün yeterli olmayacağını düşünüyorum. Kent içi aktivitelerle ilgili görüşme yapmaya başladık. Şubat ayı sonunda da açık masa günleri düzenleyeceğiz. Fikri olan herhangi birinin gelip fikrini paylaşabileceği bir ortam olacak. Kentteki farklı aktörleri bu arayüzde bir araya getirmekte, kent içi etkinlik kısmının çok büyük bir rolü olacak. Örneğin, Hamburg'da benzer alanda iş yapan bir insan buraya gelip yerel bir aktörle proje üretebilecek. Bu yüzden fikri olanlar bizimle irtibata geçerlerse dört beş ay öncesinden başlatabiliriz süreci.

Citylink kapsamında "citylinkhour" diye bir twitter etkinliği de yapacağız. Kopenhag'ta başlamayı denemişlerdi ama aktif kullanıcı olmadığından Edinburgh'da daha etkili kullanıldı. Biz de Nextistanbul olarak 26 Ocak'tan itibaren "citylinkhour"u başlatıyoruz. 5-6 sorunun sorulduğu, bunlara cevap verilebildiği ya da kullanıcıların kendi sorularını da sorabildiği bir soru cevap saati. Bunu her ay tekrarlayacağız. Bizim davet edeceğimiz konuklar da olacak, bu fikir ilgisini çekenler de bize yazabilirler.

DD: Fikir alışverişi için de açık ve esnek bir sistemi var Next'in, bu anlamda da paylaşımlara açıksınız sanırım. Başka ne gibi çalışmalarınız var ekip olarak?
GŞ: Next'in bir araç olarak kullanılması ve gündelik hayatın parçası olması adına teknolojik açıdan geliştirilmesini önemsiyoruz. Bununla ilgili uygulama ve bütçe araştırmaları yapıyoruz; örneğin bir telefon uygulaması olsa, sistemiyle çok uygun olur. Bundan da önemlisi birbirimizi dinlediğimiz ve sürekli fikir paylaşımına olanak verecek bir ortamda çalışmak. Gizem ve Yağmur aramıza katıldıktan sonra çok daha verimli olmaya başladık mesela.

GA: Bahsettiğimiz katılımcılığı kendi içimizde de yapmamız gerekiyor. Farklı görüş ve disiplinlerden insanların bize doğrudan müdahale etmelerini istiyoruz. İstanbul ölçeğinde yaratmaya çalıştığımız çok sesli ortaklığı, çekirdek ekipte de yaratmak istiyoruz. Dolayısıyla bize bu anlamda yardımcı olabilecek insanların katılımına açığız.

GŞ: Next ile ilgilenen, bizimle çalışmak isteyen her disiplinden kişinin bizimle iletişime geçmesini isteriz.

Nextistanbul'la fikirlerinizi paylaşmak için buraya tıklayın.

Nextistanbul'un etkinliklerini buradan da takip edebilirsiniz.

Etiketler: