Almanya Pavyonu: Aitliğin Retoriği

Alman dilinin tam anlamıyla tercüme edilemeyen benzersiz kelimeleri var. Pavyonun isminde geçen “Heimat” da bunlardan biri. Sözlük anlamı “kişinin doğduğu ya da kalıcı olarak ikamet ettiği ülke ya da bölge” demek olan kelime, ev ya da anayurttan çok daha fazlasını; taşıdığımız değerleri hatta gelenek ve hikayelerle bizlere aktarılan, büyükannelerimizin “heimat”larını da içeriyor. “Kalbin neredeyse, evin orasıdır” sözündeki “ev”e yaklaşan bir anlam. Alman Pavyonu, Aravena’nın bienal temasını savaşçı ruhları ortaya koyma diye tanımlayarak, işte bu kelimeyi alıyor ve “ikinci” ya da “yeni” heimat’ları sorguluyor: Kendine ait olan çevresini ve evini terk eden insan, nasıl ve nerede yeniden evde olabilir?

fotoğraf: francesco galli
fotoğraf: kirsten kucher
fotoğraf: felix torkar
fotoğraf: felix torkar

Dünya nüfusunun üçte birinin, kimi zaman kıtalar aşarak yer değiştirdiği, yaşadıkları yerleri kalıcı ya da geçici olarak başka bir yerle değiştirmek zorunda kaldığı bir zamanda, başka önemli bir soruyu tartışmanın içine katıyor Alman Pavyonu: Heimat nasıl yaratılır?

Almanya, göç ve sonrasındaki hayat ile uzun zamandır iç içe. Kanada, ABD ve Avusturalya gibi ülkelerle birlikte nüfusunun hatırı sayılır bir kısmını yer değiştirmiş bireyler oluşturuyor. Pavyonda ortaya koyduğu soruyla da son birkaç yıldır değil, uzun zamandır gündeminde olan temel kavramları, göç ve mülteciliği, mekan ve kentle bir araya getiriyor.

“Arrival City” (Gelinen Şehir) kitabının yazarı Kanadalı gazeteci Doug Sanders ile işbirliğinde üretilen sekiz tez, serginin strüktürünü oluşturmuş. Metinler analizler, grafikler ve görsellerle somutlaşıyor. Tamamı bir dil üzerine kurulu temanın, metnin soyut ve zorlama boyunduruğundan çıkıp üçüncü boyuttaki karşılığını bulduğunu takip edebiliyorsunuz. Göç edenlerin Almanya’da, çevreyle uyumlu bir hayata sahip olmak için mimari ve kentsel gereklilikleri araştıran ve hepsi “Gelinen şehir” ile başlayan bu başlıklar ise şu şekilde:

…şehir içinde şehirdir.
…her keseye uygundur.
…iş merkezine yakındır.
…enformeldir.
…kendiliğinden inşa edilir.
…zemin kotundadır.
…bir göçmen ağıdır.
…en iyi okullara ihtiyaç duyar.

Pavyon mekanı ise geçtiğimiz senelerden farklı. Dört duvarda yaratılan açıklıklar, pavyonu kapısız, giriş çıkışsız bir mekana dönüştürmüş. Hepsi gündelik hayata, yeni “heimat”larını kurmaya çalışan bireylerle girmiş Türkçe, Lehçe, Yunanca, Sırpça, Arapça vb. dillerini de kullanarak iki dilli küçük kartpostallar da üretilmiş. Bunları “Berlin’in ilk ve tek kuruyemişçisi”nin ya da Köln’deki “Ankara Market”in üzerine işlendiği bez çantalara koyup, bedava ayran içiyor kalabalıklar pavyonda. Bu çok dilli, çok gelenekli, çok kültürlü kurgu, “kendi gibi ve bir arada” yaşamanın -mimari ve kentsel- somut çözümlerini bulmaya dair heyecan veriyor.

Sığınmacılar için üretilmiş konut projelerinin yer aldığı güncel veritabanlarına ise buradan ulaşabilirsiniz.

Etiketler:

İlgili İçerikler: