Bükreş ve Braşov

LEVENT ŞENTÜRK

Erdem Ceylan için

1
Bir kentte bizi sokaklarına çeken nedir, daha fazlasını görmeye kışkırtan? Gezmen için kentin anıtsal parçaları gelir önce; Eski Şehir. Ama yerkürenin ortalama gezmeninin Eski Şehir’den beklediği çoğun hala yeni olandır; eskimeyenin peşinde eğleşir. Dekore edilmiş bir bugündür çoğun orada büyüyü gerçek kılan, gezmenin indinde.

Atina’nın merkezindekine benzer, küçük de olsa cilalanmış bir kesite rastlanması güçtür Bükreş’te. Bu işi Çavuşesku’nun megalomanik sarayı görmüştür 1980’lerde; devasa bir tarihsel kesiti ortadan kaldırarak. Kentin bütününe sinen bakımsızlık olumsuz bir ruh haline değil daha çok yoksulluğa işaret eder. Bakımsızlığı bakışımsızlık gibi almak da mümkün bu kentte. Nerede bakışımlı bir yapı varsa orada bakışımsızlık kendini gösterir; zamanla türemiş, olur olmaz takılar her şeyi bozar. Görkem düşkünü neo-anıtsalcılığın motive ettiği totaliter planlamanın meyveleri, onunla en bağdaşmayacak takılarca donatılırken bunda rövanşizmden çok aldırmazlık okunur.

eski şehir / fotoğraflar: levent şentürk
yeşil şehir bükreş
tak

2
Bükreş, yeşil bir şehir. Kent merkezini güçlü biçimde tanımlayan park, dev bir alana yayılarak Berlin’deki Tiergarten’ı aratmayacak niceliğe (ve niteliğe) erişmiştir. Parkın tak tarafından ana girişindeki mekanik müzikal aygıt, yayaların hareketine veya kentteki seslere emprovize biçimde yanıt vererek çanlarını devreye sokar. Çığırtkan bir ayin sunar.

3
Tak paketlenmiş, ama anıtsal bildirisinden hiç taviz vermeden var olmayı sürdürsün isteniyor. Etrafında kentin arterlerinden birkaçında, yoğunluğundan hiçbir şey kaybetmeden akmayı sürdürüyor trafik.

Paketlenmiş binalarla on beş yılı aşkın süredir kronikleşmiş bir belgeleme sorunum var. Gedenkniskirche’den ve daha nicelerinden sonra bu kez de Bükreş’in kalbinde, “Paket”. Roland Barthes’ın Çağdaş Söylenler’de (Debord’un Gösteri Toplumu’nu da önceleyerek) ele aldığı modern dinsellik olgusunu, yarım yüzyıl sonra ikrar edercesine, ilginin fiziksel anlamıyla da odağında paketli tak; Tati’nin Playtime’ındaki roundabout (ya da tavaf) sahnesindekine benzer bir set kurulmuş adeta kentin göbeğinde. Arabalar, kiralanmış araçlar, bisikletler, motosikletler, hop-on hop-off otobüsleri, taksiler, bir yapının yenilenecek imajının öncelinin etrafında fır dönüyor.

4
Modern toplumun önemli mitlerinden birinin çıktığı Transilvanya’nın uzak kırsalındaki Üçüncü Vlad Şatosu, dünyada pek çok muadili olan bir gezmen kampüsüne ev sahipliği yapmakta. Otobüsler dolusu insanın aktığı peyzaj, pazaryeriyle taçlanmış. Vlad’ın gotik sinema imgelemini kamçılamış kötü ünü, göründüğü kadarıyla ona ev sahipliği yapan on beşinci yüzyıl mimarisinden kat be kat büyük.

Şirinler, Drakula’ya dönüştürülecek olsa burada dehşet saçarlardı kuşkusuz. Korku fırınını harlamak için bugün harcanması mukadder yüz milyonlarca doları düşününce, Kont’un naçar kalması anlaşılır şey. Onun “gerçek” kimliği etrafında örülen mekan, gayrimenkul olarak, bugünün orta seviyede varsıl kentlisine cazip görünebilir ancak. Drakula’nın geniş mekanlar isteyen, engin karanlıklardan sökün eden tarihsel bilinmezlik imgesiyle, minyatür labirentlerle bezenmiş bu narin kaya-üstü şatosunu bağdaştırmak olanaksız. Birkaç vasat vahşet dışında pek bir şeyin kolayca sahnelenemeyeceği izlenimini edinip bu şirin işkencehaneyi terk eden gezmen, çıkışta pazardan yerel ürünler tedarik edebilir. Gelecekte Hollywood’un birkaç büyük şirketi birleşip Vlad’ın gerçek evini satın aldıktan sonra “Vlad, Drakula’nın imajına zarar veriyor” diyerek ortadan kaybederse şaşmayalım.

5
Bükreş’ten sarsıcı bir mekan deneyimi edinmemek mümkün mü? Pavlov’un gezmenlerinin en çok salya verdiği kavram olan “bozulmadan kalmak” Bükreş’in kent merkezinin onlarca sokağında kılık değiştirir. Bir yerin “hiç bozulmadan kaldığı” yönünde hangimiz derin izlenimler edinmemiştir ki? Bu izlenimin en güçlü olduğu yerlerin, bozulmadan kalmışçasına hazırlanmış sahneler olduğunu hiç aklımıza getirmeyiz. Turizm endüstrisi, milyonlarca euro’yu eski kentlerine akıtmanın yolunu bulmuştur. Botoks’lanmış, birkaç lifting geçirmiş, bolca liposucktion atlatmış, peeling’ler uygulanmış nice bakımlı tarihsel çevrelerde ayılıp-bayılasıyızdır da, kendi yaşını bütün heybeti, kırılganlığı ve beğenmediğimiz-gibi-oluşuyla, kısacası “kendiliğindenliği içinde” neşreden yerlere yüz sürmeyiz nedense. Gelir beklentisiyle sahne hazırlığı arasındaki nominal bağı görmezden geliriz. Bu çevreler, “ari” gezmenin gerçek eskiliği algılayan hassas duyu organlarının zaman içinde harabiyete uğramasına sebep olur.

İşte sıradan bir konut bloku. Dönem yapısı olmakla kalmayıp aldırışsız bir sahicilik sergileyen bina, yanı başındaki iki katlı binayla da kavgasız görünüyor. Oysa bizde kavgacı olmamanın “dayak yeme sebebi” olduğu düşünüldüğünde, bu başlı başına skandal sayılmalı. Bu bina da, komşu bina da, belki Bükreş kent merkezindeki başka yüzlercesi de, kavgacı olmamaları nedeniyle dayağı hak eden modernist yapılar. İki savaş arası modernizmleri ve Art Deco, önemli bir modernist miras bırakmış kentte.

bükreş için sıradan bir konut bloku
art deco cepheler
kültür merkezi
çok dilli mimari dil, “geveze babil” karmaşası

6
“Bozulmadan kalmak” bahsinin Bükreş'teki tersyüzü, bozularak kalmak, hatta bozula bozula kalmayı sürdürmek olarak tezahür etmiş gibi görünüyor. Aldırışsız, pragmatik müdahalelere rağmen, yapıların bütününde ortadan kaldırılmalarına yönelik bütüncül bir çaba henüz ufukta görünmüyor gibi. Gentrifikasyon, buralarda henüz defterini açamamış. Art Deco cephelerde yüzünü gösteren, ince metal profillerden pencere detayları, çürüseler dahi rahatsızlığa yola açmamış gibi görünüyor; en azından çeyrek asırdır. Kısacası bir paradigma savaşı yaşanmıyor. Oysaki 1989’daki isyandan önce yıllarca kanlı canlı yaşanmıştı bu savaş; sürecin sonunda, Berlin’de duvar yıkılırken Romanya’da herhalde faşing yapılmıyordu.

Bükreş’in kamusal merkez de olmanın getirdiği sembolik gücünü yüklenen yapılarda, usulca ilerleyen çürümeyle gücünü yitirmeyen anıtsallık iç içe.

7
Bükreş’in ulusal imaj çelişkisinin en güçlü hissedildiği sembolik yapılarından biri, belki AKM’nin muadili olan yapı, Çavuşesku döneminde geçirdiği neoklasik “dönüşüm”den rücu ettirilerek yeniden 1970’lerdeki haline döndürülmüş 2010’ların başlarında. Rochamp’vari bir bulvar fasadına sahip görünse de gerçek boyutlarını gizleyen orta ölçekli bir kültür merkezi burası. Çavuşesku yapıyı “zarflatmış”; eşiyle yaşadığı kısa bir idam mangası deneyiminin ardından, yıllar sonra bu zarf söküldü. Zarfı onun yaptırttığı tevatür mü, emir onun muydu yoksa bunların hepsi ülkedeki pek çok gayretkeşlikten sadece biri miydi; yani kraldan çok kralcılıklardan?

Çavuşesku’nun “kuramı”, diğer alanlarda olduğu gibi, mimarlıkta da neo-Stalinist endoktrinasyona ters düşen her tür sanat ürününü ve düşüncesini ortadan kaybetmeye dayandığından, sürpriz değil belki. Öte yandan bilinen, Çavuşesku’nun mezarının pek de muteber olmadığı ve eşiyle yan yana bile gömülmedikleri; mezarlarının düzmece olduğu dahi söylenir.

8
Bükreş’in kent merkezi, yakın geçmişindeki bunca siyasal çalkantıya karşın hala bütün renkliliğiyle ayakta ve bir açık hava mimarlık müzesi olabilecek denli renkli, çeşitli, çok dilli. Bir yandan biçimin somut altlığı, bir yanda gündelik hayatın kural tanımaz eklemlemeciliği; aynı yapıda okunmaz bir manifestonun imzasız cümlelerine dönüşmüş. Barthes’a dönersek, “Geveze Babil” kargaşası sürüyor.

braşov

9
Braşov, ayrı bir bacalar imparatorluğu. Uzakları görmek için uzanmış bu kunt gövdeler, tanımsız, apayrı bir anıtsallıkla pastoral coğrafyaya bakıyor. Braşov, daha total düzeyde kendi ölçeğini korumuş küçük bir yerleşim olarak, apayrı bir kentsel sahne. Özellikle yapı elemanları düzeyinde detay safarisine çıkılabilecek bir parantez. Katedralin çatı dokusu, ahşap pencerelerdeki işçilik, derin ve loş pasajlar, çatı pencereleri ilk aklıma gelenler.

10
Bükreş’in kent merkezinin çok dilliliği, yatay bir arkeolojik kesit oluşturuyor. Her ne kadar tarihsel bakımdan düşey olana aşinaysak da, Bükreş’te bunu yatay süreksizlik biçiminde deneyimlemek olası. Ana arterlerde değilse de sokak aralarında çeşitli dönemlerde inşa edilmiş ve fazla hırpalanmadan bugüne ulaşmış, güçlü estetik karakter taşıyan, baroklaşan nice yapı var. Zanaatkaraneliğin zirve yapabildiği minör detaylar kentin melankolisini körüklüyor.

Kentin en büyük mimari fosili, Çavuşesku çiftinin sarayı; burası bugünün en gözde turistik gezi noktalarından biri. Gün gelip turizm bile ayakta tutamaz olduğunda onu, yapımıyla yol açtığı tarihsel kentin molozuna karışacak onun da gövdesi. O gövde ki, sahipleri mürüvvetini göremeden toprak olduktan çeyrek asır sonra dahi devasa bir çelişki halinde, soğuk bir anıtsallık sergilemeyi sürdürüyor.

Etiketler:

İlgili İçerikler: