Çevrimiçi Ankara Ağları: Kentsel Muhalefetin Çoklu Konumlanışları

GÜLŞAH AYKAÇ

Kentin Muhalif Yüzü'nde bu ay Gülşah Aykaç, çevrimiçi ağların maddi olmayan kartografik bir katman olarak başkent Ankara'yı nasıl etkilediğini araştırıyor.

Fyodor Dostoyevski Yeraltından Notlar’ında St. Petersburg’un “dünyanın en soyut kenti” olduğunu söyler. Çünkü o zamanlar başkent olan St. Petersburg tahayyül edilen bir toplumsal düzenin mekansal temsilidir. Üstelik baş karakter kenti, kendi kuşağının mutsuzluğuyla özdeşleştirir.1 Adalet Ağaoğlu Ölmeye Yatmak’da2 1930’lu ve 1940’lı yıllar Ankarasını -farklı bir bağlam olsa da- benzer bir şekilde betimler. Bu kez Ankara’dır bir kuşağın mutsuzluğuyla özdeşleşen… Romanın baş karakteri Aysel kendisine dayatılan aydın/kadın/kentli kimliklerine uymadığı için kendisini tıpkı Ankara gibi “kimliksiz” olarak nitelendirir. Aysel, bir türlü arzu edilen aydın-kadın olamaz; Ankara da bir türlü arzu edilen başkent olamaz. Kendine dışarıdan atfedilen kimliklerin çelişkilerini; kendine dışarıdan atfedilenden bambaşka oluşları içerir.

Kentlere, en çok da başkentlere, “majör siyaset”3 tarafından inşa edilen ulusal kimliğin mekansal temsili yüklenir. Ulusal kimlik kültürler, tarihler, miraslar, mimarlıklar ve insanlar yerine kültür, tarih, miras, mimarlık ve arzulanan yurttaşı tanımlar, bu tanımları kendi dışındakilere göre ayrıcalıklı kılar. Başka bir deyişle iktidarlar, ulusal kimlik üzerinden çoklukların tekleştiği varsayılan materyal ve söylemsel bir temsiller zemini kurar. Kentsel mekanı bu doğrultuda yeniden üretir ve üretme biçimlerini meşrulaştırır. 4

Oysa çok kimlikli kentlilerin kolektif ve bireysel deneyimleri bu aşkın temsilden başka bir kent tanımlıyor. Bu yazıda sizi bu bağlamda çevrimiçi Ankara ağlarını yeniden okumaya; bu ağların kente dayatılan kimlikten başka bir çoklu konumlanış oluşturduğu üzerine bir düşünme yolculuğuna çıkmaya davet ediyorum.

Görsel: Zeki Demirkubuz’un Yeraltından Notlar eserinden esinlenerek Ankara’da çektiği Yeraltı filminin bir sahnesinden ekran görüntüsü.

Başkent Oluş: Dışarıdan Atfedilen Bir Kimlik
Bir kentin ve bir insanın kimliği olabilir mi? Güncel tartışmalarda kadın/erkek; cis/queer; Doğu/Batı; modern/oryantal gibi ikiliklerin tanımladığı kimlikleri aşma çabası giderek artıyor. Bu ikiliklerin ortaya çıkarttığı toplumsal olarak kimliklendirilme şiddetini görmezden gelmeyen; ancak şiddetin üretim mekanizmalarında kimlikler üzeri kesişimler arayan daha derin bir sorgulamalar dönemindeyiz. Ulus Baker bir yazısında kimliğin salt bir kağıttan ibaret olduğunu söylüyor ve aslında kimlik derken konuşmaya çalıştığımız şeyin deneyimler ve yaşantılar olduğuna dikkat çekiyor.5 Öncelikle bu düşünceyi biraz genişletmek istiyorum.

Kimlik konusunda kendi yaşamımda iki durumu deneyimliyorum; dışarıdan kimliklendirilme şiddetine maruz bırakılmak ve içeriden kendi kimliklerimizi tanımlama ve temsil etme çabası göstermek. Ulus Baker’in tümden reddettiği fakat reddederken deneyimler ve yaşantılara işaret ederek bir kapı açtığı kimliği dışarıdan ve içeriden üretim düzlemleri olarak düşündüm. Dışarıdan bize atfedilen kimlik bir kağıttan (artık bir karttan) ibaret olabilir. İçeriden kendimize atfettiğimiz kimlikler ise yaşantılarımızdan ve deneyimlerimizden bahsetme çabası olarak görülebilir. İçeriden kendimize atfettiğimiz kimliklerimiz dışarıdan gelene karşılık, egemen olanın tahayyül ettiğinden başka bir "biz" tanımlıyor. Örneğin, özellikle ülke ya da şehir değiştirdiğimizde, yer referansı taşıyan kimliklerimizi öne sürmek (hemşehrilik ya da milli kimlik; memleket ya da yurt; etnik köken ya da din) bizi bir birey olarak inşa etmiş olan bağlamı anlatmamıza yardımcı oluyor.6

Çok boyutlu toplumsal bir tartışma alanı açan kimlik tartışmalarının altını çizdiği üzere dışarıdan bize belirli yoğunluklarda şiddet içererek atfedilen ya da içeriden bir kaçış alanı ve konumlanış olarak ürettiğimiz kimliklerimiz sabit ve kalıcı değiller. Kimliklerimizi bireysel ve beşeri akışlarda sürekli olarak yeniden üretiyoruz. Başkent Ankara Türkiye’nin hem farklı modernleşme dönemlerindeki, hem de yaklaşık son yirmi yıldaki kimliklendirilmenin tesirini barındırıyor.7 Farklı dönemlerde bağlam ve dil değiştiren başkentlilik kimliği, Ağaoğlu’nun Ankara bağlamında çokça alıntılanan Ölmeye Yatmak’ında olduğu gibi farklı romanlarda da betimleniyor.8

Son yirmi yılın öyküsü kimlikteki yeniden üretim üzerinden okunabilir. Kentlilik-köylülük ve bununla özdeşleşen aydın olmak ve olmamak, modernizm-oryantalizm gibi ikilikler, 2000’li yıllarda “yeni” bir ulusal kimlik üretmek ve bu kimlikle kenti yeniden üretme biçimlerini meşrulaştırmak isteyen baskın siyasal söylemin bir karşı-aracına dönüşmüş görünüyor. Örneğin modernizmle ilişkilendirilen cam ve beton malzemeler yeni ulusal kimlik tarafından estetik ve etik açılardan olumsuzlanırken;9 özellikle kamusal binalarda aynı malzemelerden üretilen, fakat millî kimliği temsil ettiği iddia edilen yeni bir yapı dili oluşturuldu.10 Kentlilerin demokratik katılımına açık olmayan hızlı kentsel dönüşüm süreçlerinde “eski” ulusal, modern, seküler kimlikle özdeşleştirilen sivil mimari örneği ve kamusal yapılar kolaylıkla yıkıldı ya da yıkılma tehdidi altına girdi. Peki ya kentin muhalif yüzü dışarıdan atfedilen bu kimliklendirmeye karşı nasıl konumlandı?

Görsel: Sezin Sarıca, Alternatif Mekan Deneyimleri 02: Kent İçin Bir Slackline, Armada Yaya Üst Geçidi, Eskişehir Yolu, Ankara, (https://zitlarmecmuasi.com)

Çevrimiçi Ankara Ağları: Deneyimler ve Yaşantılar
Gezi’yi önceleyen ve takip eden süreçte sokakta kolektif etkinlikler ivme kazandı. Özellikle Ankara’da mahalle forumları11 kentin kamusallığını, parkları, mahalleleri, sokakları canlandırdı. 2015 ve 2016 yılları ve sonrasında ise sokakta yaşanan travmatik olaylar, uzun süre sokakta görünür olan OHAL koşulları, gittikçe sertleşen siyasi gündem Ankara’da kamusallığın sokaktan çekilmesine ve çevrimiçi ortama kaymasına neden oldu. Kentsel muhalefet tam da bu noktada başkentte bir karşı konumlanış yaratmaya başladı. Özellikle kamusal alanlarda dışarıdan kimliklendirilme şiddeti ile kuşatılmış Ankaralılar12 çevrimiçi ağlar sayesinde içeriden kendi yaşadığı deneyimleri ve yaşantıları temsil etmeye başladı.

Bu doğrultuda aşina olduğumuz, 20. yüzyıl birinci ve ikinci yarılarındaki dönemlerin çelişkilerini anlatan romanlardaki başkent betimlemelerinden bugünün "Yeni" Ankara’sına bir sıçrama yaparak Özlem Kavak Mengilibörü’nün, Zıtlar Mecmuası’nda yayımlanan Gelecekten Haberler başlıklı çevrimiçi kurgu yazısına değinmek istiyorum. Özlem Kavak Mengilibörü yazısında tam da Ankara’nın başkent kimliğinden kurtuluşunun kutlandığı bir günü hayal ediyor. Bu düşte artık başkent kimliğinin ağırlığı yok, doğa, insanlar ve hayvanların Ankarası var:
Başkent oluşunun 100. yılında başkent olmaktan çıkan Ankara, üzerinden bir yük kalkmış gibi hafiflemişti. Ankara’nın Başkent Olmayışı’nın 10. yıldönümü, her yıl olduğu gibi bu yıl da törenlerle kutlandı.

Törenler resmi geçitli resmi tören şeklinde değil, karnaval havasında, danslı şenlikli yapıldı. Bu sene ilk defa düzenlenen Temsili Makam Arabaları Konvoyu, eski günlerdekinin aksine trafik önceliği yerine trafik sonralığına sahipti. Konvoy kırmızı ışıklarda dura dura, yaya ve toplu taşıma trafiğinde boşluk buldukça ilerleyerek Ankara caddelerinde dolaştı.

10 yıl önce boşaltılan Bakanlıklar bölgesi Kültür Mahallesi olarak yeniden işlevlendirilmişti. Meclis binası korunarak büyük oturum salonu Kahkaha Salonu’na dönüştürülürken, diğer salonlar Her Kafadan Bir Ses Salonu, Anne Terliği Atış Parkuru, Küfür Dönüşüm Merkezi gibi işlevlerle kullanıma açıldı.
(…)
Altgeçitler kapatılıp korku tüneline çevrildi. Her biri ayrı bir temaya sahip. Örneğin Kuğulu’daki korku tünelinde Kuğuların Laneti, Fayansların İntikamı gibi parkurlar oluşturuldu. 13

Çevrimiçi ağlar sayesinde kentliler, dışarıdan dayatılan aşkın ulusal kimlik ve onun oluşturduğu baskılanmaya karşılık, içkin bir mekansal deneyimler birlikteliği yaratıyor. 2015 yılında kurulan Lavarla ve 2018 yılında çevrimiçi yayınlar yapmaya başlayan Zıtlar Mecmuası gibi çok yazarlı ve çok editörlü bağımsız platformlar, son yirmi yılda kentlilerin söz sahibi olamadığı hızlı dönüşümle yok olan mekansallıkların belgelendirilmesi işi üzerinden bir ortaklık kuruyor. Örneğin giderek azalan esnaf dükkanlarını ve bu dükkanların kent ve kurumlarla ilişkisini belgelendiren yazılar kentin tarihini emeğin tarihi üzerinden kayıt altına alıyor.14 Bir başka örnek olarak, kentsel muhalefetin sokaktaki kamusallıklar demek olduğu 2013 ve sonrası zamanlar üzerine belge niteliğinde yazılar biriktiriliyor.15 Kentin görünür olmayan ve resmi olarak kaydı tutulmayan çoklu tarihleri, otobiyografik notlamalarla zenginleşen mikro yer anlatıları alternatif bir kent arşivi oluşmasını sağlıyor.16 Bu kent kayıtları yalnızca metinsel değil; Durmuş Bayram’ın Everyday Ankara sosyal medya mecrasında işlediği gibi fotografik ya da Ankara Sanat İnisiyatifi - AsiKeçi’nin çevrimiçi sergileri Göz Gözü Gör I ve II’de yaptığı gibi performatif yaratıcı biçimler de alabiliyor. Bazı durumlarda bu ağlar güçlerini birleştiriyor ve sosyal medya üzerinden örgütlenerek kente ilişkin taleplerini daha yüksek sesle dile getirebiliyor. Metin Yurdanur’un Su Perilerinin Dansı heykelinin eski günlerdeki gibi suya kavuşması için başlatılan #vanayiacin kampanyasında olduğu gibi.17

Çağdaş ve sivil kent hayatının temsilcileri olan Ankara’daki apartmanlar etrafında da bir ağ oluşmuş görünüyor. Bu apartmanları belgelendiren Sivil Mimari Bellek Ankara 1930-1980 adlı projenin yanı sıra Ankara Apartmanları adında çoklu bir ekip tarafından kurulan enformel sosyal medya mecrası, sosyal medya kullanıcılarının etiketlemesi yöntemiyle sivil mimari bellek arşivini yayıyor ve genişletiyor.

Fotoğraf: Besim Can Zırh, Ankara’nın Güvertelerinde Korona Günlükleri. Yazıda ayrıca yan apartmanın kentsel dönüşüm ile yıkıldığı anlatılıyor. (https://zitlarmecmuasi.com)

Bu Düşünme Yolculuğu Nereye Varabilir?
Peki çevrimiçi Ankara’yı bir başkent olarak kimliklendirme şiddetine karşı yeni bir konumlanış olarak açmaya çalıştığım bu düşünme yolculuğu nereye varıyor? Kentler bundan yüzyıllar sonra arkeolojik olarak incelendiğinde geriye kalacak maddi izler kadar maddi olmayan çevrimiçi izlerin de büyük bir önemi olacağını düşünüyorum. Belki de büyük veri (big data) kazısının ciddiyeti buradan geliyor. Bu anlamda çevrimiçi ağlar kentsel muhalefetin maddi olmayan kartografik birer katmanı gibi. Kenti fiziksel olanın ötesinde anlatıyor.

İkincil olarak çevrimiçi ağlar, Ankara Apartmanları örneğinde olduğu gibi bazı durumlarda verimli bir katılım örgütleyebiliyor. Bilginin hem katılımcı olarak çoğalması ve paylaşılması, hem de bu kurumsal olmayan bilgiyle alternatif bir arşiv oluşturulması mümkün. Atılım Üniversitesi de bu imkanın farkında olarak (bir kısmına bu yazıda da değindiğim) ağları Ankara Kent Arşivi çerçevesinde açık erişimli olarak arşivliyor. Alıntı yapmanın politiği (kimleri alıntılıyoruz, kimlerin söylediklerine kıymet veriyoruz ve hangi kaynakları bilimsel bilgi üretim sürecimize kabul ediyoruz?) açısından bu kent arşivinin çevrimiçi sivil ve bağımsız ağları arşivlemesi son derece önemli görünüyor.

Bunların yanı sıra, önce siyasi gündemin keskin bir biçimde kutuplaşması ve sonrasında küresel salgınla birlikte gelen kapanmalarla sokağın daraldığı, gölgede kaldığı bir dönemde çevrimiçi Ankara ağlarının ördüğü kamusallık giderek daha önemli bir ihtiyacı karşılıyor. Bu kamusallık, mahalle kavramı giderek kaybolduğu için kentin farklı yerlerinde yaşayan, farklı geçmişlerden ve öykülerden kişilerin bir komünite oluşturmasını, kent yaşamına katılmasını sağlıyor. Çevrimiçi ağların zemininde Ankaralılar deneyimlerini ve yaşantılarını ortaklaştırmayı ve görünür kılmayı; kentin örgütlenmesinde söz sahibi olmayı; bazı yapıların ve çevrelerin korunmasını; kent tarihinin dolayısıyla hafızasının arşivlenmesini talep ediyor. Üstelik çevrimiçi ağlar, ürettiği canlı kamusallığı ve kazandığı tecrübeyi yeniden sokağa aktarma, sokakta ve birlikte yaşamaya çağrıda bulunma potansiyeli barındırıyor.

Kim bilir belki kentsel muhalefetin çoklu ve çevrimiçi konumlanışlarına daha az görünür olan kent aktörlerinin, örneğin çocukların ve göçmenlerin daha aktif katılımı mümkün olabilir. Örneğin teknolojinin gelişmesiyle anında dijital tercüme olanaklarının artması, haritalama gibi bilgiyi görselleştiren araçlarla bazı sosyomekansal durumların görünürleşmesi bu katılımı daha kapsayıcı bir biçimde çoklu hale getirerek kentin muhalif yüzünü güçlendirebilir.18

Notlar
1 Fyodor Dostoyevsksi, (2019 [1864]), Yeraltından Notlar, İstanbul: Can Yayınları.
2 Adalet Ağaoğlu, (2014 [1973]), Ölmeye Yatmak, Dar Zamanlar I, İstanbul: Everest Yayınları.
3 Onur Eylül Kara, (2019), Yapabileceğimizi Yapmak, Minör Siyaset ve Türkiye Örneği, İstanbul: İletişim Yayınları.
4 Bülent Batuman, (2018), New Islamist Architecture and Urbanism: Negotiating Nation and Islam through Built Environment in Turkey. New York: Routledge.
5 Ulus Baker, (2013), “Kimliği Yıkıp Parçalamak,” Ali Artun (ed.), Çağdaş Sanat ve Kültüralizm, Kimlik ve Estetik içinde. İstanbul: İletişim Yayınları.
6 Onur Eylül Kara’nın düzenleyegeldiği Ulus Baker Okumaları kapsamında 20 Haziran 2021’de gerçekleşen etkinlikte Göksun K. Yazıcı, Baker’in farklı bir metni üzerine yakın bir yorum yapmıştı. Cinsiyet kimliğimizden sistematik baskılanma ve dışlanma deneyimlerimizi anlamak, anlatmak ve bu mekanizmalardan kolektif kaçış alanları yaratmak için bahsediyoruz demişti. Konuşma kaydı için: Birinci bölüm + ikinci bölüm.
7 Funda Şenol Cantek, ed., (2017), İcad Edilmiş Şehir: Ankara, İstanbul: İletişim Yayınları. Bülent Batuman, (2012 [2002]), “Mekan, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet’in Kamusal Mekanı Olarak Kızılay Meydanı,” Başkent Üzerine Mekan Politik Tezler: Ankara’nın Kamusal Yüzleri içinde, Güven Arif Sargın (Ed.), 41-76. İstanbul: İletişim Yayınları.
8 Yine çokça alıntılanan ve 1920li yılları anlatan Yakup Kadri’nin Ankara‘sı ya da Sevgi Soysal’ın 1960 ve erken 70’li yılları anlatan Yenişehirde Bir Öğle Vakti’nde olduğu gibi. Diğer roman ve başkent incelemeleri: Önder Şenyapılı, (2017), 11 Kalemden Bir Zamanlar Ankara, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları. Esra Sazyek, (2018), Türk Romanında Ankara, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
9 Anonim, (2016), “Mimarinize sahip çıkmazsanız, betonarme binalara mahkûm olursunuz.” [online] Erişim adresi: https://tr.sputniknews.com/politika/201612281026526750-erdoganmimari-betonarme-bina/
10 Bülent Batuman, 2018.
11 Ceren Ergenç ve Özlem Çelik, (2021), Urban Neighbourhood Forums in Ankara as a Commoning Practice, Antipode Vol. 53 No. 4, 1038–61.
12 Güven Arif Sargın, ed., (2012 [2002]), Başkent Üzerine Mekan Politik Tezler: Ankara’nın Kamusal Yüzleri, İstanbul: İletişim Yayınları.
13 Özlem Kavak Mengilibörü, (2021), “Gelecekten Haberler,” Zıtlar Mecmuası.
14 Hülya Demirdirek ve Can Mengilibörü, (2019), “Komşu Dükkan 1: Tez Kundura – Hüseyin Yavaş,” Zıtlar Mecmuası. https://zitlarmecmuasi.com/komsu-dukkan-1-tez-kundura-huseyin-yavas/
Sibel Durak, (2019), “Bir Bardak Çay Hesabı,” Zıtlar Mecmuası. https://zitlarmecmuasi.com/bir-bardak-cay-hesabi/
Gülşah Aykaç ve Fahri Aksırt, (2018), “Dans, Emek, Ankara: İsmail Usta’nın Hacıbayram’daki Ayakkabı Atölyesi,” Zıtlar Mecmuası. https://zitlarmecmuasi.com/dans-emek-ankara-ismail-ustanin-hacibayramdaki-ayakkabi-atolyesi/
15 Ceren Ergenç ve Meral Açıkgöz, (2019), “Başka Türlü Bir Yerel Siyaset İhtimaline Dair, O İhtimali Sevmişlerle Bir Hafıza Çalışması,” Zıtlar Mecmuası. https://zitlarmecmuasi.com/baska-turlu-bir-yerel-siyaset-ihtimaline-dair-o-ihtimali-sevmislerle-bir-hafiza-calismasi/
16 Çiğdem, (2021), “Zamana Yenik Düşen Ankara Sinemaları,” Lavarla.
Ayşe Gültekingil, (2018), “Ankara Şehir Hastaneleri: Kime İyi Gelecek?,” Zıtlar Mecmuası. https://zitlarmecmuasi.com/ankara-sehir-hastaneleri-kime-iyi-gelecek/
17 Tanju Gündüzalp’in (2021) konuyla ilgili oluşturduğu Metin Yurdanur ile röportaj da içeren derleme yazısı: “Su Perilerinin Dansı: Balerinler Yine Dans Etsin,” Zıtlar Mecmuası.
18 Takip edebildiğim, bir bölümüne okur, yazar, editöryel ekibin bir parçası olarak eklemlenebildiğim “kent odaklı” çevrimiçi Ankara ağları; Ankara Apartmanları, Antoloji Ankara, Ankara Cımbızcısı, AsiKeçi, Lavarla ve Zıtlar Mecmuası. Bu yazı yolculuğuna eşlik eden, görüş belirten ve fikirler veren arkadaşlarım; Işıl Uysal, Hülya Demirdirek, Fahri Aksırt, Özlem Kavak Mengilibörü, Besim Can Zırh ve Can Mengilibörü’ye çok teşekkür ederim.

Etiketler:

İlgili İçerikler: