Çıkmazdaki Tasarım - Tasarımcılar ve Türkiye'deki Orta Gelir Tuzağı

GÖKHAN KARAKUŞ

Başbakan Ahmet Davutuoğlu geçtiğimiz haftalarda tasarım ve inovasyon odaklı Ar-Ge reform paketini açıkladı. Ama bu teşvik edici adım, Türkiye ekonomisinin gelecekte karşılaşacağı en temel problemlerden birini es geçiyor: tasarımcılar ve orta gelir tuzağı. Türkiye tasarım sektörünü ele alan mevzuattaki en büyük engel, çoğunluğu küçük ve orta ölçekli işletmelerden (KOBİ) oluşan Türkiye ekonomisindeki Ar-Ge faaliyetlerinde yetenekli, kalifiye tasarımcıların eksikliğiyle ortaya çıkan bilgi birikimine dayalı işgücünün azlığı. Bu durumun nedeni şu: Türkiye'de endüstriyel ya da ürün tasarımı konusunda eğitim almış tasarımcıların çoğu tasarımın peşinden gidemiyor çünkü kendilerine yatırım yapmalarına imkan verecek iyi maaşlı iş fırsatları bulamıyorlar, dolayısıyla bu da ülkede tasarım ve bilgiye bütüncül olarak yapılacak yatırımı azaltmış oluyor.

Son 15 yıldır ders verirken ve genç tasarımcılarla birlikte çalışırken edindiğim tecrübeler bana gösterdi ki yetenekli tasarımcıların çoğu, yüksek maaş almak ya da tasarım etrafındaki bilgi temelinde ilerleyebilecekleri daha iyi fırsatlar elde edebilmek için ürün ya da endüstriyel tasarımı bırakıp başka sektörlere geçiyorlar. Tasarımcıların çoğunlukla geçtiği kısa süreli “kampanya”lara dayalı ve “tüketim” odaklı pazarlama ve reklam sektörleri, bilgi odaklı yaklaşıma yatırım yapmadaki kısıtlı olanaklarıyla Türkiye ekonomisini kalkındırma potansiyelini de sınırlıyor. Örneğin, reklamcılık sektöründeki son trend tasarımcıların “kullanıcı arayüzü tasarımcısı” olarak dijital pazarlama dünyasına dahil olması ki bu benim için gerçek bir tasarım değil, sadece abartılmış illüstrasyon demek. Diğer bir deyişle Türkiye'deki kullanıcı arayüzü çalışmalarında tasarıma dair bilgi tabanı çok az. Pazarlama sektörüne baktığımızda da başı sonu olmayan sektörel fuarlar sistemine geçiş yapmış birçok tasarımcı görüyoruz. Tasarımcılar, tanıtım yapmayı çok seven ekonomi sistemimizde yapılan ve sonu gelmeyen sektörel fuarlar için fuar stantları tasarlıyor ve üretiyorlar.

Yetenekli tasarımcıların reklam ve pazarlama gibi sektörlere geçişi ya da farklı sektörlerde fırsatlar araması da yetenek havuzunun ciddi bir şekilde boşalmasına neden oluyor. Yine yüksek maaş ya da iş güvencesi beklentisiyle iç mimarlık ya da akademi gibi alanlara yönelen birçok genç tasarımcı olduğunu görüyoruz. İç mimarlık, kontrata dayalı işlerin beraberinde getirdiği kazanç potansiyeliyle tasarımcıların işin ticari tarafına daha çabuk geçmesini sağladığı için onları cezbediyor. Entelektüel ilgi alanları olanlar ise akademiyi tercih ediyor ki bu da ironik bir şekilde çok zeki olan bazı tasarımcıların, genç akademisyenler olarak özel sektörde tasarım yapmasını engelliyor. Son olarak da “beyin göçü” gerçekleşiyor ve bu yetenekli tasarımcıların bir kısmı ülkeyi tamamen terk ediyorlar. Türkiye'nin mevcut sosyal ve politik ortamında asla sahip olamayacakları huzuru onlara sunan, yaşam koşulları, iş güvencesi ve sosyal demokratik statüleri çok daha yüksek seviyelerde olan gelişmiş ülkelere yerleşiyorlar.

Ürün, mobilya ve endüstriyel tasarım sektöründe çalışmaya karar veren tasarımcıların çoğu ise kendi tasarım yeteneklerini geliştirmelerine izin vermeyen oldukça dar bir tasarım dünyasına dahil oluyorlar. Genellikle “kopyala yapıştır modelleyici” gibi çıkmazdaki pozisyonlara mahkum olup küçük ve orta büyüklükteki üreticiler için batı tasarımlarını taklit ediyorlar. Bu küçük ve orta ölçekli işletmeleri tasarım konusunda eğitmek adına ticaret birlikleri tarafından ciddi adımlar atılmış olsa da (İstanbul Sanayi Odası desteğiyle, Alpay Er, Özlem Er ve Serhan Başer tarafından hazırlanan Endüstriyel Tasarım Klavuzu gibi) bu işletmelerde çalışan genç tasarımcıların içinde bulunduğu çıkmaz konusunda pek ilerleme kaydedilemedi. En nihayetinde, tasarımı gerçekten geliştirmek için ihtiyaç duyulan yetenek ve bilgi orta gelir tuzağındaki aynı döngülere takılmış durumda. Bu döngüler de Türkiye ekonomisinin gelişmesinin önünü kesen en önemli sosyal ve politik engelleri teşkil ediyor.

Son olarak, 2012'de Pierre-Richard Agénor, Otaviano Canuto ve Michael Jelenic tarafından hazırlanan Dünya Bankası Raporu “Orta Gelir Büyüme Tuzaklarından Kaçınmak” adlı raporuna değinmek istiyorum. Bu rapor taklit ürünlerden yenilikçi ürünlere geçiş yapmaya çalışan tasarımcıların Türkiye gibi ekonomilerdeki rollerini özetliyor: “Taklitten inovasyona geçişi desteklemek, tasarım sektöründe işgücünün üretkenliği demek. Bir taklit tuzağı ortamında, üretkenlik ve ücretler göreceli olarak daha düşüktür, dolayısıyla bu da yüksek eğitime yapılacak yatırım teşviklerini azaltır. Bunun karşılığında da iyi eğitimli çalışanların azlığı tasarımdaki üretimi kısıtlar ve bilgi ağlarıyla bağlantılı olan dışsallıklardan faydalanmayı önler. Bu bağlamda, eğitim ve inovasyon arasında iki yönlü bir nedensellik vardır. Ülkeler düşük ya da orta bir büyüme dengesi içine kısılıp kalabilirler çünkü inovasyon çalışmalarına yeterince sayıda yüksek potansiyelli çalışanı dahil edemezler çünkü maaşlar çok düşüktür. Bunun sonucunda da inovasyon sektöründe iş bulabilmek için gerekli olan yetkinlikleri elde etmek üzere kendine yatırım yapmaya istekli yüksek kapasiteli bireylerin sayısı azalır. İşgücü komposizyonu arz ve talep faktörleri arasındaki ilişkiye dayanır ve bu da orta gelir büyüme tuzağının neden genellikle yetenek kaynaklarının yanlış dağılımı olarak nitelendirildiğini açıklar.”

Etiketler: