Defter Yapımı İçin Mütemmim Cüz

LEVENT ŞENTÜRK

-Osman Şişman için-

DÜNYA DÜZ DEĞİLMİŞ: BİRİNCİ KOPERNİK
Piyasadaki yaygın biçimiyle defter, 1’deki gibi bir nesnedir: Cildi çoğun gizli, kapakların arasında belli sayıda boş forma içeren dikdörtgen. 1’den 2’ye, ömrü boyunca çok az insan geçmeye yeltenir. Pazarın albenili nesneleri 1’in etrafında örgütlenmiştir; düzenli defter tutanların bile kendi göbeğini kestiğine nadiren rastlanır. Ne çok 1 vardır! Kırtasiyeler ve mağazalar dolusu 1! Seçkin, pahalı ya da dünyanın çeşidini cömertçe sunan nice yerde 1! 1’den başka neredeyse hiçbir şey yok... El sürülmeyecek derecede pahalı, enderi nadirattan defterler, süper moda tasarım mağazalarında, birdirbir...

Defter yapmaya yirmi yıl önce başladığıma göre, mecranın zihnimi kurcalaması da herhalde en fazla bu kadar geriye gidiyordur. Günlüklerim için “özel” bir şeyler arıyordum ama lüks değildi peşinde olduğum. El yapımı kağıt meselesine kafayı takmış birkaç arkadaşımla alternatif malzemeler ürettik o dönemde. Bunlar birbirinden bağımsız iki ayrı arayıştı. 2000’lerin başlarında, Sanat Dünyamız’ın defter sayısı için “Defterlerimden Bazılarını Nasıl Yaptım?” başlıklı bir yazı bile yazdım. (Raymond Roussel’a nazire sayılabilir, yazının başlığı.)

Fanzin yapıp dağıtmayla geçirdiğim zamanlardaki öğrencilik yıllarıyla asistanlık dönemimin bir bölümünü kapsıyor, temelde pratikliği ve hızı önemsedim; basit maketler, katlanan ve kesilerek açılabilen fotokopi fanzinler şeklindeydiler, bu yolla iki yüzden fazla sayı üretip dağıttım. Tüm bu arayışlarla on beş yıla yakın zaman geçti. Bir gün bir arkadaşım Hong Kong’da, salaş, yer altında, küçük bir dükkandan çok ucuza aldığı defterlerden birkaçını hediye etti. Pirinç kağıdına frenchfold, A5’ten dar, hepsi bir formalık defterler; çocuklar okuma yazma öğrenirken, örneği araya koyup benzeterek yazmayı öğreniyor bunlarla. Defterin aklımı başımdan alan özelliği,dikiş makinesinde dikilerek ciltlenmiş olmasıydı. Geniş zikzak, kırmızı iplikle dikilmişti. O güne kadar gördüğüm dikişli defterler sırttan güçlü biçimde dikilmiş, endüstriyel,dayanıklı, hem de şık şeylerdi. Osman Şişman’ın getirdiğiyse hem sıradan ve ucuz, hem gündelik ve kırılgandı hem de yetkinlik hissi vermekten uzaktı. Bu karşılaşmadan beri zihnimin bir bölgesi sürekli bu nesneyle ve temelde bu olanakla meşgul oldu.

O karşılaşmayı izleyen yedi yıl boyunca aralıklarla defterler ürettim, defalarca masaya oturdum, kafa yordum, modeller yapıp bozdum. Hemen her seferinde en ucuz malzemeyi tercih ettim. Kırtasiyelerin dip raflarına da, en sıradan malzemeye de kasten yöneldim. Nayloncu, kumaşçı, ambalajcı, kunduracı dükkanlarını fareler gibi kokladım. Hemen söyleyeyim, bunun hiçbir faydacı sonucu olmadı, olmayacak da.

On beş yılın sonunda, 1’den 2’ye geçilebileceğini görmenin nesi tansık? Kağıdın dikilebilir bir materyal olduğunu “keşfetmek”, kırtasiye sektörüne karşı zafer sarhoşluğuyla geçen 3. aşamayı beraberinde getirir. Kapaktaki figür, el deseninden, dikişle oluşturulmuş geometrik desenlere çeşitlilik gösterebilir; işlevle dekorun ayrışmadığı Yassı Çağın işleridir 3’te ortaya çıkanlar. İkinci aşama (2), kendi iki değişkenli manifestosunun egemenliğindedir: “Kağıt, dikilebilir!” Demek ki her tür kağıt ve piko denenecektir. Dikiş desenleri karmaşıklaştıkça, perforaj kağıdın mukavemetini azaltır ve kapak kopuşur. Bu süreci, defterin “Birinci Kopernik Çağı” diye adlandırıyorum. 4. aşamada, ciltte kat izleri ortaya çıkar; katlama (folding)girişimleri yassı çağı kapatan bir adımdır.

PİLİ ÇAĞI: İKİNCİ KOPERNİK
Kağıdın sadece dikilebilir değil, katlanabilir de olduğunun keşfedildiği “İkinci Kopernik Çağı”nın eşiğinde, cilt kapağında pli belirir: çifte kıvrım ya da “Z” kıvrım. Pilinin ilk ve ikinci kat çizgileri birbirine paraleldir ya da değildir. Doğrusal ya da asimetrik pili, yüzey kurgusu açısından dramatik farklar yaratır. Pililer seri halinde de gidebilir; iki pili kesişmeden birbirinin üzerine binerse katmanlı bir yüzey de oluşturur, ikinci pilinin yönü ilkine tersse ya “n” ya da “u” kesitli bir yüzey çıkar ortaya. Birbirini kesmeyen pili serileri dalgalı bir yüzey oluşturur.

Pililenme defter cildinin yüzeyinde devrimsel bir andır; hem düz hem mecazi anlamıyla kırılma noktasıdır. Pili çağının çeşitli alt dönemleri vardır. Bununla beraber, pilinin sahneye çıkmasıyla alaşağı edilmesi bir olur. Kolay değil: Birinci Kopernik Çağı’nın üçüncü evresindeki yüzey figürleri (bkz. Dünya Düz Değilmiş) gibi yassı eklentilerden değildir pili; yüzey alanını bütünüyle başkalaştırmakla kalmaz, yüzey fikrini bizatihi tehdit eder. Üretim sürecinde bir ek evren talep eder; pili için fazladan malzeme kullanılması gerekir.

PİLİ-DİKİŞ SAVAŞI: BAROK ÇAĞI
İki güçlü aracın aynı anda sahnede olduğu bir fetret çağı gelip çatar. Çünkü “pili” görkemli bir kom“pli”kasyondur; yüzeyi münferiden şekillendirebileceğine kuşkuyla bakılır. Peşine dikiş takılır; önceki çağın hastalığıdır bu: Kağıdın dikilebilir olduğu bulgusu kendini dayatmaya yüz tutar. Piliyle dikişin bütünleşik dönemi uzun sürmüştür. “Pilinin dikişten ayrılamayacağı” ilkesinin biçimlediği, işlevselci ve katı bir dönem vardır. Bu dönem boyunca, a’da olduğu gibi, pili dikişle yeniden sabitlenir. “Biçimin işlevi izlediği” gibi, “dikiş piliyi izler”.

A’da pilinin dikişle pekiştirilmesi, pilinin bir tür anomali olduğunun ifadesidir; dikilerek normalleştirilmek ve yeniden yassıltılmak istenir gibidir(“Kağıt dikilebilir”den “Kağıt dikilmelidir”e; yeter-şarttan, gerek-şarta atlama). Henüz savaş kopmamıştır. B döneminde, iki bağımsız varlığın aynı alanı etkileşimli kullandığı tasarımlar görülür. Katı biçim/işlev denkliği çözülmüş, pili bağımsızlığını ilan etmiştir; buna karşılık dikiş egemenlik arayışını sürdürür ve tüm alanı kuşatarak yassıltıcılığını duyurmaya devam etmek ister. Özellikle c’de bu belirgindir. Pili-Dikiş Savaşı’nda a’dan b’ye geçilmesi, dikişin piliden, pilinin de dikişten özgürleşmeye başladığı bir eşik gibi görülebilirse de aynı zamanda, iki aracın kendilerine güçlü mevziler açtıkları baroklaşma sürecini beraberinde getirmiştir.

Dikişler, c’de olduğu gibi, kendi özgül figürleşmelerini sergilerken ön plana çıkabilmektedir. D aşaması bunun doruğudur; dikiş tüm yüzeyi sürekli ve eğrisel biçimde kat ederken, pililenmiş yüzey üzerinde tam bir egemenlik kurar. Dikişin yüzeyi çizgisel olmayan bir yolla kat etmesi, doğasına daha uygun düşer. Böylece diyalektik süreç kendi içinde çözüme ulaşır: çizgisel burkulmalarla yüzeyi baroklaştıran piliye karşılık, ön ve arka kapağı kuşatan, sürekli ve eğrisel dikiş. Böylece işlevsel dikişle barok dikiş, biçim dili bakımından da ayrışmış olur, ikinci dikiş türü icat edilmiştir. Bu bölüm, önceki bölümün bir parçasının alt öyküsü gibi çatallanıyor, bir tür ağır çekim anlatı gibi. “Plicaexplica” ilkesi burada kendini gösteriyor işte: “Her kıvrım bir kıvrımdan doğar”; kıvrım evreninde, tasarım sürecine böyle sayısız serüven içkindir, her fiziksel girişimde mikro tarihsellikler belirir, gelişir.

KESİŞEN PİLİLER: KENDİNİ KİLİTLEYEN YÜZEY
Yüzeyde “Z kıvrım”dan “T kıvrım”a geçiş de mümkün; bir piliye üçüncü kat eklenirse yüzeyde kılıcına duran bir hat ya da bir tür üçgensel prizmatik çıkıntı elde edilir. “T”nin genliğini yeterince geniş tutmak, onu dikmek ve yüzeyde sabitlemek de mümkündür. Her yüzeyde sadece tek bir “T kıvrım” yapılabilir; kesişen “T kıvrım”lar için, kesişme noktalarına kesiler atarak çalışılabilir.

Başka bir fikir: Ardışık pili dizileriyle, yüzeyi kayan bir akordeon veya merdiven gibi strüktüre etmek, ardından bu dokusal strüktürü yassıltabilmek için, pililere dik bir dizi dikişle kağıdı sabitlemek de mümkün; bir tür yüzey örüntüsü oluşturmak. Pililerin yatayda ve dikeyde kesişmesi, yüzey kom“pli”kasyonunu artıran bir işlemdir. Her yeni pili, vektörel olarak, önceki yatay (ya da düşey) hattın, kesişme noktasından kaymasına/kırılmasına neden olur. Düz kırılma artık düz değildir, kaymıştır.

Üçüncü boyuttaysa daha karmaşık bir kayma söz konusudur. Bir düzlemde her pili yeni bir düzlem tanımladığı için, pili kesişimlerinin, katlar açıldığında dörtgensel kesişmelerden oluştuğu görülebilir. Simetrik pililerin kesişim yerinin, falçatayla çıkarıldığında, dörtgen olduğu görülür. Ama aynı kesişim yeri katlı halde kesilip çıkarıldığında, ilk baştaki dörtgen merkezde kalmak üzere, alanın dokuz katına çıktığı görülebilir. Çoklu pili kesişimlerinin yüzeydeki düğüm noktalarını çoğalttığı, dolayısıyla genişleyen katlanmış alanlar meydana getirdiği söylenebilir; sonuçta toplam yüzey alanı küçülse de katmanlı hale gelerek yoğunlaşmaktadır. Bunun strüktürel sonucu, yüzeyin katlana katlana kendini kilitlemesidir. Görsel sonucu ise, her katlamayla çarpımsal olarak büyüyen katlanmış alanlarla ilgilidir.

FİGÜRÜN BOZUMU: YÜZEYİN İÇE PATLAMASI
Üzerinde bir figür bulunan yüzey rastlantısal biçimde pililendiğinde, tek seferlik, yinelenemeyecek bir tekilliğe ulaşılır. İşleme devam ettikçe, figür önce sınırlarını yitirir, sonra parçalara ayrılır. Parçalar etrafa saçılmaz belki ama katların, katmanların arasına gömülerek, büzüşerek gözden yiter. İşte, yazının en başında sözünü ettiğim, daha ilk diyagramın ilk karesindeki boş yüzeyin başına getirilebilecek en iyi şey: Ortadan kaldırılmak, büzüştürülmek, paramparça edilmek, dağıtılmak, tanınmaz hale getirilmek...

Önümüze on tane A4 koyup, sırayla önce kat izleri, ardından tekil simetrik ve asimetrik pili, sonra paralel ve paralel olmayan, ikili ters ve düz pili dizileri, sonra kesişen yatay ve düşey pili, ardından da çoklu (üçlü, dörtlü) pilili yüzey: Bunları ardı arkasına oluşturmak en fazla on dakika alır.

Bu on dakikalık basit katlama hikayesi, defter yapma serüvenimde yedi yıla yayılıyor. Tam tamına bu yolu izlemedi(m) elbette; başka birçok uğrak, deneme, üretim oldu. Binlerce defter ürettim ve dağıttım. Hangileri kimin eline geçti, onları kullandılar mı, neye dönüştürdüler, bunu bilemem. Bilebildiğim, işin başına oturunca, her seferinde niyetin de kazaların da beklenmedik olana kapı araladığı. Her yeni fikir ve malzemede başka olanakların belirdiği, birbirine benzeyen defterler kadar, birbirini yinelemesi olanaksız olanların da türediği. Dahası, sonra çıkacak bir işin, önceki bir işin içinde saklı olduğu; her seferinde yeni bir işin, önceki işin içinden çıktığı. Yazıda, mimari tasarımda, zihin emeğinin söz konusu olduğu başka sayısız yaratıcı uğraş alanında olduğu gibi.

Etiketler:

İlgili İçerikler: