Dönüşüm: Eğitim ve Pratik

AYDAN VOLKAN ERSEN GÜRSEL

Ersen Gürsel tefrikamızın bu ayki üçüncü bölümünde, mimarlık eğitiminin geçirdiği dönüşüm ile politika, ekonomi ve kurumların bu süreçteki etkilerine yer veriyoruz.

Aydan Volkan: Eğitiminizin ardından 9 yıl akademide de görev almışsınız. Bugün halen konferans ya da proje dersi vermek için okullara gittiğinizi biliyorum, üniversitelerle bağlantınızı koparmadınız. Bugün geriye baktığınızda, Türkiye'deki mimarlık eğitiminin geçirdiği dönüşümü nasıl görüyorsunuz?

ersen gürsel
rölöve çalışması öncesi, istanbul, kasımpaşa, 1961
gsa maketçalışması, nazimi yanal atölyesi, 1957
gsa maket atölyesi sırasında yürütücü nazimi yanal ile, 1957
side antik kenti, apollon mabedi alanı için çizilen eskizden yıllar sonra alanın kullanımı, hayaller ve gerçek.
oya erar, gökçe gürsel, ersen gürsel, haluk erar ve selçuk baturson
side ve çevresi turistik düzenleme proje yarışması’nda birinci seçilen ancak tam olarak uygulanmayan proje ve arazi kullanım planı, 1969
titreyengöl turizm için yapılan yerleşme doku planı ve kesit perspektif
yalova’dan dönüşte vapur güvertesinde, tarık carım ve ersen gürsel
setüstü'nde akşamüstü
epa setüstü ofisinin, çatı katında yer aldığı yapının cephesi

Ersen Gürsel: 1986’da Turgut Özal politikalarıyla birlikte mimarlık eğitimi değişti. Liberal ekonomi, kendi yönlendirdiği bir eğitim programı tarif etmeye başladı. Önceki yıllarda, kamusal yapılar için açılan yarışmalar mimarlar için en büyük proje üretim alanını oluşturuyordu. Özal ile birlikte özel yatırım alanlarında gelişmeler arttı ve bunu karşılayacak bir mimarlık eğitimi düzenlemesi yapılması gerektiği öngörüldü. Türkiye'de sözde mimar açığı ortaya çıktı ve bunu kısa zamanda üretme arayışına girildi. Beş yıllık mimarlık eğitiminin bir yılı, büyük bir genç nüfusun meslek hayatına geçişinde bir kayıp olarak görüldü ve meslek eğitimi beş yıldan dört yıla indirildi. Bütün programı yeni baştan yenilediler. Dört yıla indirilen mimarlık eğitim programı, eğitimin kalitesini olumsuz etkiledi. Okulların öğrenci sayı kapasitelerini YÖK belirledi. Mevcut okulların fiziki yapıları öngörülen kapasiteler için yetersizdi. Özel üniversiteler arttıkça eğitimin kalitesi de düştü. Yıllar önce Mimarlar Odası’nın sorun olarak ortaya koyduğu "Büyük Kent Dışı Üniversiteler Sorunu" yeniden tartışmaya açılmalıydı. Yapılmadı.

Mimarlar Odası'nın öncülük ettiği ve üniversiteyle birlikte yürüttüğü mimarlık eğitim programı çalışmalarının pratikteki karşılığı henüz oluşmadı. Siyasetin yönlendirdiği YÖK kaldırılmadığı sürece üniversitelerin özerk ve çağdaş yenilemeye dönük yeniden yapılanması mümkün olabilir mi?

AV: O dönemde okullarda bize turizm projeleri yaptırmalarının sebebi de bu duruma hazırlamaktı…
EG: Turistik tesis projelerinin okulların uygulama programları üzerindeki etkilerine geçmeden önce Türkiye’de turizm yatırımlarının başlama süreci üzerine birkaç şey söylemek gerek.

1969’da Side ve Çevresi Turizm Planlama Bölgesi ile başlayan organize turizm yatırım alanları modeli, Dünya Bankası kredisiyle oluşturulan Güney Antalya Bölgesi projesi ile ilk uygulama sürecine girdi; bu süreç yaklaşık 10 yıl. Özal döneminin ekonomi politikasının turizm alanındaki örneğidir; turizm yatırımlarını geliştirmek amacıyla yatırımcılara teşvikler sağlanırdı. Planlı bölgelerdeki orman ve hazine arazileri uzun süreli kiralama yöntemiyle devredilirdi. Yatırımcılara, yatırım kaynakları sorulmadığından yurtdışından kaynak aktarımları yapılırdı. Kısa sürede turizm yatırımlarındaki gelişmelerin, mimari projelerin hem iş alanı olarak hem de tasarımlara yansıdığı görüldü.

Turizm yatırımı yapmak için devletten arazi tahsis alan şirketlerin çoğunluğunun turizm konusu ile ilgili olmadığı sonradan anlaşıldı. Kıyı kesimleri, orman, yeşil alanlar üzerinde turistik tesis proje üretilmesi cazipti. Altyapıları devlet tarafından destekleniyordu ya da teşvik alınıyordu. İmar planlarında öngörülen yapılanma koşulları dışında mimarların tasarımlarını etkileyen hiçbir koşul yoktu. Yabancı turizm işletmecileriyle yapılan ortaklıklarla, turizm ekonomisiyle, mimarların farklı olma amacı güttükleri, inşaat kalitesine katkısı tartışılır yatırımlar yapıldı. Turistik tesis projeleri, mimarların özgür tasarımları için önemli alan oluşturmuştu. Turizm yatırımlarının sürekliliği 1982’den günümüze devam eden kıyı kesimlerindeki yapılaştırmayı artırmış, turizm ekonomisini geliştirmek için kullanılan sürdürülebilirlik kavramı, doğal, kültürel, çevresel değerler üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle tartışılır olmaya başlamıştı.

Eğitim alanında turizm yatırımları için proje üretmek, yerli yabancı geçici tatilcilerin konaklaması olarak tanımlanan farklı temalarda, coğrafyalarda ve kültürel çevrelerde çalışmak, öğrenciler açısından da ilginçti. Turistik tesis projeleri, imar ve yapılanma koşulları dışında tasarımı yönlendirici faktörlerin olmayışı, farklı projeler üretilmesine katkı sağlaması açısından okulların eğitim programları içinde yer aldı.

AV:Özellikle son on beş yıldır, çok üretiyoruz. Bu aşırı üretim ortamında ve sizin öğrencilik döneminizin ardından gelen süreçte mimarlık eğitimini ve dolayısıyla onun muhatabı olan öğrencileri nasıl görüyorsunuz?
EG: YÖK’ün belirlediği sınav sistemi içinde mimarlık eğitimi de sıradanlaştı. Öğrencilerin eğitim alanı seçimlerini aldıkları puanlar belirliyor. Aileler çocuklarını, yaşamlarını kolaylaştıracak, bol kazançlı alanlara yöneltiyorlar. Bu nedenle mimarlık mesleği toplum katında öncelikli bir tercih olamadı ancak toplum üzerindeki saygınlığı az da olsa devam ediyor. Öğrencilere mimarlığı neden seçtiklerini sorduğumda ilk tercihleri olmamasına karşın puanlarının üst düzeyde olması nedeniyle mimarlığı seçtiklerini söylüyorlar. Mimarlığın sosyal içerikli bir tasarımın konusu olduğunu okula girdikten sonra fark ediyorlar. Genelde öğrencilerin mimarlığa yatkınlık yüzdesi çok düşük seviyededir. Geçmişte hocalar, doğal ve kültürel değerlerin meslek alanı içindeki önemini, sosyal sorumluluklarını, diplomanın hukuki değerinin önemini ders olarak vermezlerdi belki fakat bunlar, mesleğin evrensel kimliği ya da saygınlığı konuşmalarından eksik olmazdı. Dolaylı olarak mimarlık mesleğinin kimliğine sahip kişilerin görevleri anlatılırdı.

Öğrenciliğimde, mimarlık eğitiminin temelini oluşturan bina, yapı, şehircilik dersleri yetkin hocalar tarafından iki yıl süreyle verilirdi ve bu kişiler aynı zamanda mesleklerini yürüten, dönemlerinin üst düzeyde usta mimarlarıydılar. Bu hocalardan ders almak öğrenciler için çok önemliydi. Hocalarının isimlerini unutmazlardı.

Günümüzde, devlet politikası olarak her şehirde üniversite açılıyor. Eğitmen kadroları yetersiz ya da yok! Büyük kentlerde, eğitim kadrolarının yetkinliğine bakılmaksızın YÖK’ün kararıyla açılan tabela üniversitelerin artışı da devam ediyor. Bu okullarda yeterli ve yetkin eğitmen kadrosu oluşturulmadan öğrencilere dört yılın ardından verilen yetki belgelerinin niteliği tartışılmalıdır. Mimari çizimleri destekleyen yeni teknoloji ürünlerini öğrenciler tasarımın aracı olarak kullanmaya, hayallerini çizim araçları içinde aramaya başladılar. Öyle ki öğrencilik yıllarında başlayan yeni teknoloji ürünlerini tasarım aracı olarak kullanma alışkanlıklarını mesleki faaliyet alanında kullanmaya devam ediyorlar. Sonuçlarını kentlerin yüzlerinde görmekteyiz. Mimarlık eğitiminde planlama ve yapı bilgisi temel öğretidir, mimarlık eğitiminin altyapısını oluştururlar. Bu dersleri veren hocaların teorik ve pratik alanda yetkinliği kabul görmüş, mimar hocalar tarafından verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü temel altyapı eğitimleri, mimarlık mesleğinin icrası için gereklidir. Bir müzik aletini ya da sesini kullanmayan öğrenciyi konservatuardan mezun ettiklerini hiç duymadım.

Mimarlık mesleğinin yasalarla belirlenmiş yetki belgesinin hukuk alanındaki sorumluluğu dikkate alındığında, mimarlık temel eğitiminde geçen 5-6 yıllık süre, elli yıllık meslek hayatında ne ki! Mimar “projeci” olarak, meslek de çevresel sosyal sorunlarından soyutlanmış ne idüğü belirsiz fanteziler ya da fiziksel çevrenin yapılanmasında ticari amaçların bir aracı olarak görünüyor. Bu ne yazık ki alışkanlık haline geldi.

AV: Prof. Dr. İhsan Bilgin'in Yıldız Teknik Üniversitesi'nde, 2000'li yılların başında, profesyonel mimarlık üretiminde olan mimarların okulda ders vermesi ile başlattığı ve bugün hala birçok okulda devam eden bu okul dışı katılımı mimarlık eğitiminde çok olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum. Mimarlık ofisi olan tasarımcı mimarların okullarda proje derslerine girip öğrencilerle bir tasarım süreci geçirmeleri ve bu süreçte de kendi deneyimlerini kendi pratik bilgilerini onlarla paylaşmaları yeni ufuklar açıyor.
EG: Düşüncenize aynen katılıyorum. Mimar adaylarının eğitim süreçleri içinde profesyonel mimarlarla tanışmaları, mesleğin pratik alandaki konumu, kimliği yanında, bilgi ve deneyimlerinin öğrencilerle paylaşılmasının eğitimlerine katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Lisans ve lisansüstü olarak belirlenen iki kademeli mimarlık eğitimindeki lisans süreci, mimarlık eğitiminin temel alt yapısının oluşturuyor. Bu sebeple, teorik derslerle desteklenen temel mesleki dersler ve özellikle tasarım atölyelerinin süreleri, tanımları, mimarlık mesleğinin olası uygulama sürecinde karşılaşılacak olası yapısal, sosyal, hukuk ve yetki bağlamında sorunlarla karşılaşıldığında ne yapılacağının bilgilerini taşımalıdır. Mesleğin toplumsal saygınlığının korunması açısından eğitimin altyapısı ile kalitesinin geliştirilmesinde mimarlık faaliyetini serbest olarak sürdüren mimarlardan destek alınırken sadece tasarımlar üzerindeki en olumsuz etkisini, giderek benzerlik üzerine inşa edildiğini gördüğümüzde mimarların kendi yaşam dünyalarında sadece farklı bir ben yarattıklarını düşünüyorum.

Proje atölyesi hocalığı, çok cazip çalışma alanıdır ancak niteliği ve sorumluluğu tartışma konusudur. Mimarlık eğitiminde temel dersler ile stüdyo hocalığı farklı iki öğreti alanı. Stüdyo hocaları pratik alanda, mesleklerini devam ettirmek, geliştirmek için uygulama ve tasarım projeleriyle yenileme süreçlerine açıktırlar. Öğrenciler, hocalarının pratik hayatta karşılaştıkları sorunların çözümünde kullandıkları yöntemleri, konuyu ele alışlarını, mesleğin dinamik yapısını sürdürürken araştırma ve incelemelerin önemini ve mimarların ilginç hikayelerini dinlerler.

AV: Sizin başladığınız dönemden bugüne yani 1957’den 2015’e geldiğimiz zaman, bugün öğrencilerin profesyonel hayattaki mimarlarla karşılaşmalarıyla daha paylaşımcı daha etkileşimli bir mimarlık eğitimi olduğunu söyleyebilir miyiz?
EG: Eğitim programlarına misafir olarak katılan profesyonel mimarlar gibi öğrenciler için de heyecanlı bir süreç başlar. Misafir mimar nasıl biri? Çekingenlikleri dönem sonuna kadar devam edebilir. Neden davet aldığını hocalar da düşünmelidir. Öğrencilerle konuşmalarımda nasıl bir dil kullanmalıyım? Proje tasarlama sürecini öğrencilerle nasıl paylaşmalı? Kendini mi anlatmalı, yoksa öğrencileri mi dinlemeli? Okul yönetimi, misafir mimarın programa katılma süreçleri ile eğitime katkıları hakkında neler düşünürler? Benzer sorular kafamı meşgul eder.

Profesyonel mimarların misafir hoca olarak proje atölyelerine katılma sürecinde, genç mimar adayları ile paylaşacakları çok şey olduğunu düşünüyorum. Bu çalışma sürecini alışkanlığa dönüştürmeden, misafir hoca kimliğini koruyarak sürdürülmesinden yanayım.

Davet aldığımda, sürekli olmamak koşuluyla bu eğitim programı içinde yer aldım, genç mimar adaylarını tanımak, düşüncelerini öğrenmek ilginç bir çalışma ortamıdır. Farklı bir öğrenci grubu mimar olmayı hiç aklına getirmemiş, fakat üniversite sınavında yüksek puan alarak, yakınlarının telkiniyle de mimarlık eğitimine karar vermiş. Bu tür öğrencileri tasarım sürecine sokmak oldukça zordur, çoğu kez konuşmaların havada kaldığını fark edebilirsiniz. Bu tür öğrencilerle bir şey paylaşmanın da bir anlamı yoktur. Çünkü paylaşma ortamını belirleyen tasarımları, üzerinde konuşulması için çok yetersiz olabilir. Bu tür öğrenci projeleri üzerinde paylaşılacak bir alan bulunamaz.

Mimarlık eğitimini bilinçli olarak seçen öğrencilerle karşılaştığınızda, onları anlama, birlikte düşünme ve profesyonel mimarlığın sırlarını bu tür öğrencilerle paylaşmanın keyfini yaşayabilirsiniz. Ben sadece öğretmeyi değil, öğrencilerden bir şeyler almayı da önemsiyorum. Gençlerin farklı düşünce yapılarını yakalamaya çalışırım. Farklı düşünce yapılarının, bunların tasarıma dönüşme sürecini izlemenin önemli olduğunu, öğrenci hoca diyaloğunun tek yanlı değil karşılıklı olması gerektiğini düşünüyorum. Mimari projelerin çok boyutlu sürecinin gelişmesinde nesnel koşulların sınırları, eşiklerin tasarımın yöntemi kapsamında irdelenmesi proje çalışmasının konusudur. İmgelerin süreklilik kazanması açısından, projelerin salt imge olmadığını, çünkü projelerin tasarım süreçlerinin tesadüf olmadığını örnekler vererek anlatmaya çalışırım. Üzerine inşa edilmesi konusunu öğrencilerle paylaşırım.

Gereklilik ve zorunluluk söyleminin dışında yaklaşmayı, koşulları belirlemenin tasarımın altyapısını oluşturduğunu, koşulların ve kişilere göre önceliklerin, farklı çözümler üretmenin yöntemi olduğunu göstermeye çalışıyorum. Özgün tasarımların temel altyapısının mimarlık eğitimi içinde olduğunu ve mimarlık eğitimi sürecinde alınan her bilginin mesleğin sürekliliği açısından önemini vurgulamak istiyorum. Geçici dahi olsa öğrencilerle buluşmanın, hem öğrenciler hem de profesyonel mimarlar açısından faydalı bir süreç olduğunu düşünüyorum.

Öğrencilere özgüven vermek de söylemin bir parçasıdır. Öğrencilere; “Başarısız olacağınız düşüncesini aklınıza getirmeyin, başarılı olmanız benim için ön kabul." derim. Benim görevim onları tasarım sürecine hazırlamak, projeyi yapmak ya da yaptırmak değil, onu bir şekilde yaparlar. Tasarım araçları kullanabilirler. Ama önemli olan o alete verdiğiniz verilerin ne olduğu, nelere bağlı olduğudur. Öğrencilere, çizdikleri eskizler üzerinden okuma yapabileceğimi söylediğimde şaşırtıcı olmuştu. Olası sonucu kafamda tasarlayabiliyorsam, bunu insan-mekan ilişkileri üzerinden paylaşmanın öğrenciler üzerinde olumlu yansımalarına tanık oldum. Çünkü mimari proje tümüyle onlara aitti.

AV: Sayı bu kadar çok olunca o da kolay değil. Sonuçta bildiğimiz iyi, köklü okullarda süreklilik devam ediyor, değişime ve gelişmeye açıklar. Ama bugün Türkiye'de, çok emin olmamakla birlikte, 100’den fazla mimarlık fakültesi var. Niceliği bir dengede tutamadığımızda niteliği konuşmak lüks gibi geliyor bana. Yıllar önce sayıları 20’den 36’ya çıktığında hemen azaltılmasını talep edenlerdendim… Niye bu kadar çok mimarlık fakültesi olduğu ise herhalde başka bir sohbetin konusu…
EG: Haklısın ve de yorucu bir çalışma. Öğrencilerle diyalog kurulabilir ise çok keyifli olabilir. Geçen gün bir TV programında Frank Gehry; şu an 92 yaşında olan hocası için "bana çok şey öğretti" diyordu. Çok ünlü bir mimar ve hocasına hayran… Ustası olarak gördüğü hocasını Bilbao'daki Guggenheim Müzesi’ne götürüyor, hocasının gözlerinin yaşardığını görüyor. Demek istediğim ustalık birdenbire olmuyor.

AV:Akademideki sendika örgütlenmenizden bahsettiniz, aynı zamanda TMMOB'da da bir dönem aktif görev aldığınızı biliyorum. Ondan da bahseder misiniz? Meslek odası size neyi ifade ediyor?
EG: Çok iyi hatırlıyorum; okulun koridorunda bölüm sekreteriyle karşılaşmıştım. Bana "Mimarlar odasına kaydını yaptırdın mı? Mezun olanların listesini Mimarlar Odası’na gönderdik, muhakkak uğra!" dedi. Odanın nerede olduğunu bile bilmiyordum. İki arkadaş odaya gittik, yanlış hatırlamıyorsam bizleri Haluk Baysal karşıladı. Tebrik ettikten sonra ilk sözü “Camiamıza hoş geldiniz!” olmuştu. Öylesine mutlu olmuştum ki… Bizleri adam yerine koymuşlardı. Diploma sayesinde bu kurumun üyesi olmuştuk. Mesleki faaliyetimizi düzenleyen meslek odası kamu niteliğinde bir kurum. Yasa ile kurulmuş meslek örgütü; mimarların, mesleki faaliyetin yürütülmesi, konumlanması, sosyal, ekonomik, yasal haklarının savunulması, yürütülmesi, sürdürülmesi konusunda düzenleme organizasyonu yapar, yarışma düzeni sağlar. Mesleğin kalitesinin artırılmasının, ülke düzeyinde yayılmasının, mesleki faaliyetin geliştirilmesi konusunda kamu kurumları ile serbest meslek üyeleri arasında sorunların düzenleyicisidir.

Mesleğin çalışma alanının faaliyet alanının içine giren, kırsal kesimden kentsel ölçeğe, üyelerinin faaliyetlerini belgeler, arşivler, ulusal ve uluslararası düzeyde izler, üyelerini bilgilendirir; konferans, panel, seminerlerin düzenleyicisi konumundadır. Amaç, üyelerin sosyal, ekonomik ve hukuksal haklarının korunması sürecinde danışmanlık yapılmasıdır.

1960 sonrası Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulması sürecinde mimarlar, fiziksel planlama bölümünde görev almışlardı. Bu yıllarda mimarlık eğitimi üst düzeydeydi. Mimarlığı bir tasarım nesnesi olmaktan çıkarıp fiziksel yapılaşmanın yapıdan daha çevresel, geniş bir tabana yayılmasında öncü rol aldılar. Tek yapı ölçeğinden kentsel ölçeğe, doğa, kültür ve çevreyle toplum yapısı ilişkilerini konu alan araştırma çalışmalarının düzenlenmesini üstlendiler. Üyelerinin bilgilenmesini amaçlayan araştırma projeleri ve sosyokültürel faaliyetleriyle oda, “Mimarlar Toplum Hizmetinde” sloganının bugüne kadar taşınmasının nedeni olmuştur.

Mimarlar odasının yönetim ve komisyonlarında çalıştım. Kamusal görev kapsamında yaptığı çalışmalardan beslendiğini de söylemek isterim.

Etiketler:

İlgili İçerikler: