Guggenheim Helsinki Yarışması'na İçeriden Bakış

ÖMER KANIPAK HÜSEYİN YANAR

Ömer Kanıpak, Hüseyin Yanar ile Guggenheım Helsinki Yarışması'nın sonucu ve devam eden tartışmalar üzerine konuştu.

Ömer Kanıpak: Uzun yıllardır Helsinki'de yaşayan ve çalışan bir mimarsınız. Helsinki'de pek çok müze var, hem geleneksel hem de çağdaş görsel sanatlarla ilgili koleksiyonlar oldukça zengin. Planlanan Guggenheim Müzesi, Helsinki ve Finlandiya için ne ifade ediyor?

imaj: moreau kusunoki architectes

Hüseyin Yanar: Geçen yıl Eylül ayının ortalarında, Guggenheim tartışmalarının en yoğun olduğu günlerde konu ile ilgili Arkitera’da bir yazı kaleme almıştım. Burada olayı farklı yönleri ile yazmaya çalıştım. Sanıyorum “Guggenheim Müzesi Finlandiya için neyi ifade ediyor?” sorunuzun cevabı orada geniş bir yelpazede bulunabilir. Ama şunları ilave edebilirim. Guggenheim global dünyanın önemli bir markası, firması tıpkı Coca Cola, Samsung, bir zamanlar buraların efsanesi Nokia ya da ancak havalimanında Finlandiya’ya giriş yapan ya da yapmak üzere olan Starbucks gibi. Guggenheim kuruluşu hem mimari hem sanat adına para kazanmak istiyor. Ellerindeki markayı bu yolla satmak istiyorlar. Yani kapitalist dünyanın önemli bir aktörü Guggenheim. Bunları biliyoruz. Ama kim bu izni vermişse, bu ürün bu ülkenin tam kalbinde, en önemli limanının bir kenarında satışa çıkarılıyor. Bu önemli. Ayrıca bu ülke için sosyal adaletin en önemli zenginlik olduğu, gelirlerin daha adil dağıtılmaya çalışıldığı, parası çok olandan daha fazla vergiler alınarak olmayanlara yardımlar yapıldığı, her şeyini eğitime, sağlığa yatıran ve bunları yaparken de kaynaklarını olabildiğince dikkatli kullanmaya çalışan oldukça gelişmiş, problemlerini çözmüş, küçük ve mütevazi bir ülke için elbette çok önemli bir şey. Çünkü bu binanın milyonlarca Euro’ya yapılması, işletilmesi ve bu Guggenheim kuruluşuna, her ne olursa olsun, yapılan kontrata bağlı olarak, her yıl Guggenheim’e isim hakkı olarak para ödenmesi, bir anlamda borçlanması lazım. Bu burcunu da vergi ödeyen yurttaşlarından toparlaması lazım. Tabii bu hesap kitap işi, ne götürür ne getirir üzerinden. Finliler de bu işi çok iyi yapmak zorundalar. Ama yine de karar verilmesi kolay değil. Kaldı ki bu konuda ülke, şimdi ikiye bölünmüş durumda. Negatif olanların birçoğu bu sürecin baştan beri yeteri kadar açık olmadığını, açık başlamadığını düşünüyorlar. Yani bir anlamda pazarlandığını hissediyorlar. Ve bunu kendilerine yediremiyorlar. Şimdi yeni bir süreç başladı, yapılacak proje geçenlerde seçildi ve bu yarışma ile sonuçları, kazananı ve aynı anlarda açılan diğer alternatif yarışma ile doruğa çıkan sonra da durulan tartışma yine birden alevlendi. Artık bürokratlar, partili temsilciler daha da işin içine girdiler ya da konunun tam ortasına ciddi olarak çekilmiş oldular. Finlandiya içinde yeni muhafazakar koalisyon hükümetinin eğitim alanı dahil kesintilere dolu dizgin başladığı bu günlerde hem parasal açıdan ve hem de Finlandiya’nın tercihleri açısından hayati ve önemli sonuçları olabilecek bir konu.

ÖK: Kentin taşınacak liman bölgesinin yanı sıra pek çok noktasında yeni planlamalar yapılıyor. Sizce Londra'daki Tate Modern'in yaptığı gibi eski endüstriyel yapılardan birini dönüştürerek ihtiyaç duyulan yeni müzeyi oluşturmak yerine neden yeni bir bina yapılması tercih edildi?
HY: Guggenheim kuzeyde belli ki ses getirecek bir şov arıyordu aslında, birçok yerde olduğu gibi. Ama bu istek bir anlamda gerçekleşmedi. Finliler de bu işi kendi usullerine göre kabullendiler ya da yönlendirdiler belki de. Ya da giderek süreç tartışmalarla bu şekle döndü. Guggenheim’ın da kendi kurallarını Fin usulüne göre değiştirdiğini düşünebiliriz. Bu bina “star” bir mimara ısmarlanmadı. Tarihin en büyük yarışması oldu ve çok tanınmayan biri Japon diğeri Fransız iki genç sayılabilecek mimar, mütevazi ofisleri ile son altının arasından sıyrılıp ipi göğüslediler ve yarışmayı kazandılar. Finlandiya yarışmalar ülkesi ve düşünülen şov da işin içine Fin usulü girdi ya da girecek. Tabii ki Londra'daki Tate Modern'in yaptığı gibi eski endüstriyel yapılardan birini dönüştürerek ihtiyaç duyulan yeni müzeyi yapmak olabilirdi ama bu kadar ses getirmezdi. En güzel yerde, yepyeni temiz bir sayfa açmak istendi. Öyle bir bina ile bu işin reklamı da, tartışması da çok olamazdı belki de. Ama bütün bu tartışmalar bile Fin dünyasını Guggenheim ile manşetlere çıkardı. Tabii yarışma sonucu da bir bina değil çok parçalı binalar topluluğu, isteyenin istediği bölümü kullanacağı, çok da rastlanmayan bir müze köyü oldu. Jüri sadece Finlilerden oluşmuyordu ama biri daha genç olan Anssi Lassila ve çok daha ileri yaşlardaki deneyimli Rainer Mahlamaki Fin peyzajını ve geleneksel yerleşmelerini bilen, hisseden insanlar olarak bu projeden eminim etkilenmişlerdir. Jüriyi nasıl etkilemişlerdir bilinmez ama bu proje, bir araya gelen evlerin ağaçlarla sarıldığı adeta peyzaj içinde adacıklar gibi dışarıdan gözüken mekanların bir yorumu gibi de hissedilebilir. O yüzden bu yorumlamaların eski bir fabrika ya da başka bir endüstriyel binanın dönüştürmesiyle yapılması daha da kısıtlı şekilde olabilirdi ya da bambaşka bir şeyler olabilirdi. Hangisi daha iyi olabilirdi sorusunu tasarım adına tahmin etmek bu aşamada kolay olmaz.

ÖK: Helsinki'ye Guggenheim'i davet etmek yerine aynı bütçe ile Kiasma'yı küresel bir marka haline getirmek ve hatta Kiasma Abu Dhabi ya da Kiasma Shenzen yapmak mümkün olmaz mıydı?
HY: Kiasma mimari olarak fazlasıyla gerekeni yaptı, binasıyla, mesajıyla, o güne göre olan deneyselliğiyle. Birçok Finli mimarı, mimarlık öğrencisini etkiledi. Sanat adına da meşhur bir mimarın tasarladığı binada olabilecekleri yaptı, hala da yapıyor. Kiasma’yı küresel bir marka haline getirmek kolay olmasa da bu konuda bir hedef konabilirdi elbette ama ne kadar başarılı olurdu, bu da tartışmalı. Dediğim gibi yepyeni bir sayfa açmak önemliydi Finlandiya için bu aşamada. O yüzden Guggenheim projesi devreye girdi. Önceki tartışmalar arasında önce masada reddedildi, sonra tekrar masaya kondu ve kabul buldu bir taraftan. Özellikle karar verici mercide. Yarışma da açıldı, buna karşı olan bir yarışma da açılmasına rağmen. Sonuçlar da şimdi alındı. Hatta şu anda bile buraların en büyük tek gazetesi olan Helsinki Sanaomat bile bu tartışmaları sayfalarında tekrar açtı hatta sonucun açıklandığı gün oradaki tartışmalar çok derin olmasa da giriş kapısının önündeki Sanamatolo binasının dev kapalı avlusunda tekrar bütün boyutları ile bu işin olup olamayacağı konuşulmaya başladı. Bu bile sembolik bir başlangıç ve kabul gördü. Yani bir anlamda kamuoyu ısındırılmaya başlandı bir açıdan.

ÖK: Yarışmayı kazanan proje hakkında ne düşünüyorsunuz?
HY: Üçüncü soruya cevap verirken biraz projeye Fin peyzajındaki yorumlanması ile değindim ama genel olarak çok detaya girmeden diğer hissettiklerimi de ekliyeyim. Tabii bu projenin ve bu konunun arkasındaki buz dağını unutursak, mimar olarak baktığımızda basit ama hoş tarafları olan bir proje denilebilir görselleri, sunuşu ve genel atmosferiyle. Tabii yapılırsa ne güzel olur diyecek çok mimar da olabilir. Ama kesinlikle Bilbao’daki Gehry’nin yaptığı Guggenheim gibi bir şov olmadığı da açık. Ayrıca Bilbao gibi bütün dünyayı başına toplar mı, ondan da pek emin değilim. Yine de şov olmaması bir mesaj mıdır mimarlık adına bunu da düşünebiliriz. Projeye dönersem müze planlaması adına mütevazi ama başka bir hali var. Parça parça haliyle, birinden öbürüne geçilen, istediğinize gidebileceğiniz, sokaklarında (koridorlarında) gezinebileceğiniz, meydanlarında oturabileceğiniz, kulesine çıkıp etrafı seyredebileceğiniz bir yer. Köyün evleri, bazı evlerin ışıklarının yanması bazılarının da o an kullanılmıyorsa karanlıkta kaldığını düşünme hali gibi bir şey. Tabii arkadaki fener havasındaki bu kule binanın en çekici tarafı. Puslu havalarda, karanlık kış günlerinde limanda ışığın etraftan görüleceği yukarıda bir mekan, en üst nokta. Bir liman köyü gibi bir atmosfer belki de çok iyimser bir bakış ile. Volüm çatılarının hafif kıvrımları Japon geleneksel yapılarının havasını, Japonvari çizgileri hatırlatsa da aslında bu tasarıma oldukça Fin usulü bir proje de diyebiliriz. Bir Finlinin elinden de çıkabilirdi bu tasarım diye düşünebilirim. Kapkara siyah cepheleri doğrusu aklıma genç Finli Mimarların, Ville (Hara) ile Anu (Puistinen) in Avanto Ofislerinin 2011 deki tasarımı Virrat’ta inşa edilen, aynı kazanan projede olduğu gibi, beyaz karlı bir peyzaj üzerinde kontrast bir ilişki yaratmayı hedefleyen dışı tamamen siyah içi beyaz, haçvari Dört Köşe Villa diye isimlendirdikleri yaz evini akla getiriyor. Tabii yine biraz modern ve aynı zamanda geleneksel havada bir tasarım. Siyah yanmış ahşaptan oluşan cepheler ise her ne kadar geleneksel binalara referans gönderse de itiraf etmeliyim Fin Peyzajında bu kömür siyahı cepheleri hiç görmedim. Genelde kırmızı, bordo tipi boyalarla boyanmış binalar geleneksel binaların en popüler renk ve dokularıdır diyebilirim gezdiğim ve yaşadığım bazı yerlere bağlı olarak. Ama proje bu aşamada çok mu önemli ? Herşey bir yana bizler bu tasarımı beğensek de beğenmesek de başta sözünü ettiğim arka planda bu işin mutfağında olanlar insanı düşündürmektedir. Yani kısacası bu yarışmanın sonuçları, yarışmaya uzanan hikayesi, yapılıp yapılmama arasındaki hali beni mimarlık adına da düşündürüyor diyebilirim. Ama yine de belki de uzun yıllar burada yaşamamdan ötürü olacak, kafamın yarısı sokaktaki Finli insan gibi farklı cephelerden düşünüyor ve tartışıp duruyor. Bu mütevazi ülkeye ne getirip ne götüreceği çok iyi hesaplanmalıdır deyip duruyor tedirgin bir bakış ile. Tabii bir süre sonra buradaki limanın başka tarafa alınması ile bütün limanın planlanması göz önüne alınırsa bu binanın oradaki hali daha sonraki kentsel planlamada, olası yarışmalara bağlı olarak ne hale geleceği, nasıl bir kimlik kazanacağı yine bu işin bilinmez bir tarafı.


Ömer Kanıpak'ın "Helsinki'nin Guggenheim İle İmtihanı" başlıklı yazısını okumak için tıklayın.

Etiketler: