Gündelik İstanbul Topoğrafyaları

ASLIHAN ŞENEL

Gezi Parkı’nın mikro-yaşamlarından Beyoğlu’nun paylaşılan sokaklarına, Levent’in ortak zemininden Fener-Balat’ın mekansal hikayelerine, Taksim Meydanı’nın hareketlerinden Zeyrek’in gezici diyaloglarına, İstanbul’da çok çeşitli ve imgelemimizi genişleten gündelik topoğrafyalardan bahsedebiliriz. Bu gündelik topoğrafyaları üreten; “yer” (topos) ve “yazılı” (graphe) kelimelerinden oluşan “topoğrafya”nın üçlü sözlük anlamının imlediği gibi “yerin yazısı (temsili)”, “yazının (temsilin) yeri”, yani ideolojinin yer aracılığıyla maddeleşmesi ve “yer-yazımı” diyebileceğimiz mekansal eylemlerin toplamı olmasıdır. Henri Lefebvre’nin gösterdiği üzere yer sadece otorite tarafından inşa edilmez, aynı zamanda temsillerinde ve mekansal pratiklerle ve bunların hepsinin etkileşimiyle üretilir. Burada, çoğunlukla otorite tarafından görmezden gelinen gündelik mekansal pratiklere değineceğim. Görmezden gelmenin bilinçli bir baskılama stratejisi olduğunu ve tekil nesnel bilginin üretiminin ön şartı olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, Michel de Certeau’nun kentin sessiz üretimi olarak adlandırdığı gündelik mekansal pratiklerin ortaya çıkarılması, hakim kent bilgisine eleştirel bir yaklaşım sağlayabilir.

Gezi Parkı'nın mikro yaşamları 1, Aysima Yavuz
Gezi Parkı'nın mikro yaşamları 2, Can Metin
Gezi Parkı'nın mikro yaşamları 3, Can Metin
Gezi Parkı'nın mikro yaşamları 4, Can Metin
Beyoğlu’nda paylaşılan sokak 1, Nil Karacaoğlu
Beyoğlu’nda paylaşılan sokak 2, Nazlı Aral
Beyoğlu’nda paylaşılan sokak 3, Can Metin
Levent’te ortak zemin 1, Nazli Aral - Can Metin - Naghmeh Chagheri
Levent’te ortak zemin 2, Ömer Can Bakan - Gözde Aytaç - Youenn Gouarin
Fener-Balat’ta mekansal hikayeler, Ece Cömert - Hazal Seval - Benedict Wieser - Arda Bakıryol - İlkimEr - Su Kapkın
Taksim Meydanı haritalaması 1, Aysima Yavuz
Taksim Meydanı haritalaması 2, Nida Ekenel
Taksim Meydanı haritalaması 3, Ayşe Tuğçe Pınar
Taksim Meydanı haritalaması 4, Tildem Kırtak
Zeyrek’te gezici diyaloglar - İMÇ, Eva Theodorakoglou - Alperen Genç - Sena Tansık
Zeyrek Kadınlar Pazarı, Ömer Can Bakan

Gezi Parkı’ndaki seyyar satıcının ya da ondan alışveriş edenlerin parktaki eylemleri, Beyoğlu sokaklarında çeşitli canlıların birlikte ve birbirine göre kendine yer bulması ve Zeyrek’te hareket halindeki bir çaycının çevresindekilerle farklı mesafelerden kurduğu çeşitli diyaloglar mekansal pratiklere örnek olabilir. Bunların geçiciliği, değişen durumlara ayak uydurarak her gün tekrar etmesiyle bir çeşit kalıcılık kazanır. Zamanlar arasında ilk anda fark edilmeyebilecek bağlar kurar. Örneğin, Zeyrek’teki Kadınlar Pazarı’nın dükkanlarının dışında mevsimsel ürünlerin satıldığı seyyar kültürünün, eski enformel pazarın mekansal pratiklerini sürdürdüğünü ve hatta yenilerini geliştirdiğini, önlerinde durdukları dükkanlarla alıcılar arasında ilişki kurulmasına aracılık edebildiğini görüyoruz.

Gündelik topoğrafya üreticileri, zamansız ve yersiz nesnel bilgi üreticilerine kıyasla bir yerdeki farklı zamanların ve mekansal durumların daha çok farkındadır. Bulunduğu yere karşı daha çok sorumluluk hisseder. Gezi Parkı’nın evsizlerinin sabah güneşini alan bankta uyuması, piknikçilerin yaz sıcağında serin gölgesi olan ağacın altında oturması, seyyar köftecinin etrafını süpürüp düzenli tutması, gündelik topoğrafya bilgisinin çeşitliliği ile ifade edilebilir. Fakat, hakim kent bilgisi üreten yönetici ve mimarların, planda çizilen dikdörtgenler ve noktaların (çim alanlar ve ağaçlar) kolaylıkla başka dikdörtgenler ve noktalarla (binalar ve saksılar) değiştirilebileceği düşüncesiyle ürettiği haritalar, bu çeşitliliği içermezler, parkı belli bir soyutlukta temsil ederler.

Bir süredir, dersler ve atölyelerde öğrencilerle haritalar gibi hakim kent bilgisini üreten ve yayan temsillere alternatif kentin gündelik topoğrafyalarını araştırıyoruz. Böylelikle, İstanbul’un son yıllardaki hızlı değişiminin ve bu değişimi destekleyen doğrusal tarih anlatısının, kaybedilen geçmiş ile kontrol edilemeyen gelecek arasında günü geçirmeye çalışma hissini aşmaya çalışıyoruz. Topoğrafik pratikler adını verdiğim, eleştirel ve üreteni de üretimin bir parçası olarak gören belgeleme, temsil etme ve tasarlama denemeleri yapıyoruz. Kurum içi ve dışı pratiklerimiz, öğrenciler ve benim de üyesi olduğumuz bilgi üreten ve yayan kurumlar tarafından kent bilgisinin tekleştirilmesine karşı gündelik yaşamın çoklu bilgisini önemsiyor. Amacım, burada bu pratiği kuramsal arka planı ve örnekleriyle sunarak Temmuz 2017’de “Peyzajı Açmak” dosyasıyla başlayan tartışmaya, kentsel peyzajın farklı üretim süreçleri ve üreticilerini düşünmeye davet ederek katkı sağlamak.

Tanrısal bir bakış açısından üretilen geleneksel konumsuz yer bilgisinin de, ona alternatif olarak ortaya sürülen ve her konumdan her bilgiye hakim olunabileceğini iddia eden postmodern bilginin de problemli olduğu görülür. Feminist kuramcı Dona Haraway’in bunların yerine önerdiği “konumlu bilgi”, bizim bilgiyi üretme eylemimizin sınırlı ve parçalı bir perspektiften olduğunu kabul eder. Nereden baktığımız, ne gördüğümüzü belirler. Bu kişiselliği ona bir tür nesnellik kazandırır; kaynağını, baktığı perspektifi ve göremediğini açık ederek kendini eleştiriye ve yeni araştırmalara açar. Gündelik topoğrafyaların belgelendiği zamanla ve belgeleyen kişinin kendisiyle temsil edilmesi, parçalı ve konumlu bakış açımızı ortaya koymayı amaçlıyor. Zeyrek’te, İMÇ’nin çaycısının mekansal diyaloğunun hem çarşıdaki esnaf ile hem de onu belgeleyen öğrencilerle olduğunu görüyoruz. Levent Çarşı’da kamusal-özel mekan sınırlarının, belgeleyen kişiye göre seslerin yönü, yoğunluğu ve yüksekliği ile oluştuğunu anlıyoruz.

Hakim gücün yer bilgisini tekleştirme yöntemlerinden birisi, ürettiği temsillerin gerçeğin bire bir aynısı olduğuna dair iddiasıdır. Geleneksel topoğrafya pratikleri, yer bilgisini insan hatasından arındırmak üzere gözü aradan çıkaran geometrik yöntemler ve uydu gibi araçlar geliştirir. Bunlarla üretilen temsiller, bir yeri deneyiminden ayırması güç bilgilerle birlikte zihinlere yerleştirir. Öyle ki bugün yeri, temsillerindeki sınır çizgileri ve yer isimleri gibi bilgilerden ayrı düşünemeyiz. Temsilin gerçek ile arasındaki geçişliliği eleştiren Jorge Luis Borges, Bilimde Kesinlik Üzerine adlı hikayesinde, haritacılarının ustalaşmasıyla tüm ülkenin yerine geçebilecek birebir ölçekte haritasının üretildiği bir imparatorluktan bahseder. Fakat gelecek kuşaklar bu haritayı kullanışsız bulurlar, yağmurun ve güneşin altında yıpranıp yok olmaya terk ederler ve yerine imparatorluğun kendisini kullanmaya başlarlar.

Hikayede temsil aracılığıyla yerin yaşamdan soyutlanarak sabitlenmeye ya da nesneleştirilmeye çalışıldığı söylenebilir. Temsil, gerçeği kadar dayanamaz ve yok olur. Hakim olan, yeri, diğer değişkenleri taşıyan sabit bir zemin olarak kurgular. Bunu, yere feminen özellikler yükleyerek pekiştirir; yer anavatan ya da toprak ana olur. Korunması için seferber olunur. Doyurur, kollar, korur. İlktir, doğaldır ama doğallığı sonsuza kadar kaybedilmiştir. Kaybedilmişe duyulan özlemle yerin özüne dair bilgisi üretilir. Mimarlık, çoğunlukla bu sabitin üzerinde inşa edilir. Yerin öz bilgisi olarak adlandırılabilecek ilksel mitler ve mitleştirilen diğer bilgiler, meşru sabit zemini sağlar. İstanbul’un yedi tepesinin tarihte mimarlık ile vurgulanması ya da daha güncel olarak Tarlabaşı’nın “temizlenmesi gereken bir suç yuvası ve harabe olması” bilgisi ile tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmesi meşrulaşır.

Nesnel ile yaşamsal ve gündelik olan arasındaki ayrıştırma, mekanda hiyerarşiyi keskinleştirir. Gündelik olan gittikçe o yerde yaşayan çoğulun önemsiz bilgisi olurken, nesnel bilgi tektir ve temsili sahibine güç sağlar. Gündelik İstanbul topoğrafyaları ise, temsilden daha çok, yerle ve kentin görünmez üreticileri ile bir etkileşim biçimi önerisidir. Fener-Balat’ın seyyar satıcıları ve esnafının gündelik yaşamının haritalaması, belgeleyen ve belgelenen arasında rol değişimi ya da kalem ve seyyar arabanın değiş tokuşu ile bilgi üretiminin paylaşımını olanaklı kılar. Burada bazısı görülebilen eskizlerin1 ürettiği bilginin geçiciliği nedeniyle, gündelik topoğrafyaların bilgiyi sabitleyip kullanılır bir nesneye dönüştürmeye karşı dirençli oldukları iddia edilebilir. Gezi Parkı üzerine yapılan farklı haritalamaların her biri parkı başka bir yer olarak görmemizi sağlar. Bir su birikintisi eskizi ya da sokak lambasının gövdesinin çizimi, parkın farklı yaşamlarının izlerini kısa süreli görünür kılar.

Taksim Meydanı’nda tuvalet-olmayan, Nida Ekenel
Taksim Meydanı’nda tuvalet-olmayan, Seçil Yatan

Son olarak, bu haritalamaların mimari tasarım sürecine katılmasının, tasarım pratiğinin yerle kurduğu ilişkiyi değiştirebileceğine değinerek bitirmek istiyorum. Taksim Meydanı'nın geçici eylemlerinin haritalaması, hızımızı azaltarak yeni şeyler görmemizi sağlar. Yerin kalıcı ve geçici öğelerinin çizim dilinde hiyerarşik olarak ayrıştırılmaması, her birinin kendi hızında geçiciliğini düşünmeye yöneltir. Bu çalışmayla birlikte üretilen mimari tasarımlar da bu geçiciliğe kendi değişimleri ve hareketleriyle katılır. Bu tasarımlarda artık yer, mimarlık, peyzaj ya da yerin analizi ve mimari tasarım ayrımlarını yapmak mümkün olmaz; hepsi birlikte üretim halindedir.

NOTLAR
1 İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde 2012 yılından beri yürütmekte olduğum Topografik Pratikler (Topographical Practices) adlı seçmeli dersin blogundan daha fazlası görülebilir: https://topographicalpractices.wordpress.com

6 yıldır derste birlikte araştırma yaptığımız, burada işleri olan olmayan onlarca öğrenciye teşekkür ederim.

Etiketler: