Kentsel Dönüşümde Asbest Meselesi

GÖKÇE TUNA TAYGUN

Türkiye'de kentsel dönüşüm çalışmalarına 2012 yılında başlandı ve çalışmalar kapsamında 20 yıllık bir süreçte Türkiye'nin 81 ilinde yedi milyon yapının yıkımı planlandı. Bu yapıların çoğunda yanmazlığı, ısı yalıtım niteliği, yüksek elektrik direnci, esnekliği vb. özellikleri nedeni ile asbestli yapı ürünleri çatı, duvar ve döşeme kaplamaları olarak kullanılmıştı.

Bir yandan kentsel dönüşümün kent kimliği ve hafızası üzerine olumsuz etkileri tartışılırken bir yandan da ileri yıllarda ortaya çıkacağı düşünülen asbest kaynaklı sağlık sorunları bekleniyor.

Asbest; doğada birbirine tutunmuş, ufalandığında ayrılan liflerin oluşturduğu bir kütle yapısındadır. Elektron ya da polarize ışık mikroskobu ile görülebilen asbest lifi hafiftir ve havada uçuşarak uzak mesafelere taşınabilir ve uzun süre havada askıda kalabilir.

Doğada rastlanan haliyle bir asbest bloku
Tarayıcı elektron mikroskobunda (SEM) elde edilmiş asbest görüntüsü

Yapılan araştırmalar sonucunda; havada asılı asbest liflerinin solunum yoluyla akciğerlere ulaşması ve liflerin akciğer dokusunda birikmesi ile asbestosis, akciğer kanseri, mezotelyoma ve plevra tümörü gibi hastalıklar oluşur. Ayrıca asbestin bütün türleri; Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşik Devletler Çevre Koruma Ajansı tarafından kanserojen olarak tanımlı. Bazı türlerde de hastalık belirtilerinin, 10-30 yıl gibi çok uzun sürede ortaya çıkması nedeniyle de asbest, oldukça önemli bir küresel çevre sorunu olarak sayılabilir.

Dünyada 1920-1940 yılları arasında yapılan sağlık araştırmalarında asbestin insan sağlığına olumsuz etkilerinin olduğuna ilişkin bulgular elde edildi. Asbest liflerinin solunmasının ölümcül akciğer hastalıklarına neden olduğunun anlaşılmasıyla asbestin kullanımı 1970’li yılların sonlarına doğru giderek azalmaya başladı. İsveç’te 1985, Norveç’te 1987, Danimarka’da 1988, İtalya’da 1992, Hollanda’da 1993, Almanya’da 1994, Fransa ve Polonya’da 1997, Avustralya’da 2003 yılında ve Avrupa Birliği’nin üye ülkeler için 1999 yılında benimsediği 1999/77/EC direktifinin 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe girmesiyle tüm Avrupa Birliği üye ülkelerinde asbest yasaklandı.

Türkiye’de ise 2010 yılında öncelikle “krizotil asbest liflerinin çıkarılması, üretilmesi, herhangi bir ürünün üretimi ve üretim dışında herhangi bir amaçla kullanılması, satış ve kullanım amacıyla piyasaya sunulması”, 2013 yılında da “asbestin her türünün çıkarılması, işlenmesi, satılması ve ithalatı, asbest içeren her türlü ürünün ithalatı ve satılması ve asbest ürünlerinin veya asbest ilave edilmiş ürünlerin üretimi ve işlenmesi” yasaklandı. Böylece asbestli yeni yapı ve yapı ürünlerinin üretimi engellenmiş oldu, ancak mevcut yapılardaki asbestli yapı ürünlerinin varlığı çevre sağlığı açısından tehdit oluşturmaya devam ediyor.

Kentsel dönüşüm süreci ile yapıların yıkımında ve böylece asbest atıklarının çevreye yayılmasında artış oldu. Bu durum karşısında özellikle de kentsel dönüşümün hızla yaşandığı İstanbul’da Kadıköy, Maltepe gibi bazı belediyeler kendi inisiyatifleri doğrultusunda önlemler aldı. Örneğin Kadıköy Belediye Meclisi’nin 2012 yılında aldığı “İnşaat Süresince Uyulması Gereken Kriterler ve Atık Yönetimi” kararı ile Kadıköy’de yıkımı yapılacak yapılara öncelikle “asbestten ve zararlı atıklardan temizlenme” koşulu getirildi, iş sağlığı ve güvenliği ya da çevre uzmanı tarafından inşaat atık yönetim planı hazırlanmadan ve bu plana dayalı özellikle asbest gibi tehlikeli atıkların yapıdan temizlendiğine dair Kadıköy Belediyesi Çevre Müdürlüğü’nden Asbest Temiz Raporu gelmeden yıkım ruhsatı verilmeme kararı alındı. 24 Ağustos 2015 tarihinden itibaren uygulamaya başlanan tüm bu çalışmalar kapsamında; farklı inşaat şirketlerine ait 421 şantiye alanı denetlendiği, 134 şantiye alanında asbestli malzemeye rastlandığı ve toplam 81.300 kg asbest atığının bertarafının sağlandığı belirlendi.

Asbestli yapı ürünlerinin yapıda incelenmesi - Kadıköy Belediyesi Web Sitesi
Asbestli yapı ürünlerinin yapıda incelenmesi - Kadıköy Belediyesi Web Sitesi

Türk Toraks Derneği Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları Çalışma Grubu ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı’nın 7 Mart 2017 tarihinde ortaklaşa düzenlediği, “Kentsel Dönüşüm ve Asbest Tehlikesi” konulu panelde çevresel ve mesleksel asbest sorunu, asbestli binaların sökümü ve yıkımı ile oluşan riskler hakkında konular tartışıldı. Hatta konu tıbbi bilimlerin bakış açısı ile Cumhuriyet’in ilk sanayi tesislerinden olan ve 1929 yılında inşa edilip 50’li yıllara kadar faaliyetini sürdüren “endüstri mirası” Havagazı Fabrikası’nın sökümü örneği ile kentsel dönüşümde asbestli yapıların sökümü ve yıkımı konusunda yapılan yanlış uygulamalar irdelendi.

İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nden “Kentsel Dönüşüm Kapsamında Yapı Yıkımlarındaki Tehlikeli Madde/Atık Ön Bilgisi_Asbest” konulu 10 Mayıs 2018 tarihinde yayınlanan yazıda “…Yıkımına ilgili makamlarca onay verilmiş bir yapıda asbest ve benzeri tehlikeli maddelerin bulunup bulunmadığının belirlenmesi, yıkımda tehlikeli madde maruziyetinin önlenmesi adına sürecin ilk ve en önemli adımını oluşturmaktadır. Yıkılacak binaların asbest ve benzeri malzemelerden temizlenmeden ana yıkımına geçilmesine kesinlikle izin verilmemelidir… Bu minvalde; bölgenizde Kentsel Dönüşüm kapsamında olsun ya da olmasın yıkılacak/yıkılmasına onay verilmiş tüm yapıların yıkılmadan önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca yetkilendirilmiş akredite laboratuvarlarca ilgili yönetmelikte belirtildiği şekilde asbest ölçme ve numune alma işlemlerinin yaptırılması gerekmektedir…” şeklinde belirtilerek yasal düzenlemelere bir tane daha eklendi.

Bugün asbestli ürünlerin üretimi yapılmıyor olsa da geçmişte üretilen ürünlerin kullanımı, bakım ve onarımı, sökümü, asbestli yapı ürünlerinin kullanıldığı yapıların yıkımı, asbestli ürün atıklarının taşınması ve yok edilmesi gibi süreçlerde çalışan işçilerin ve çevredeki insanların asbestten etkilenimi devam ediyor.

Yapılan yasal düzenlemeler ve getirilen yasakları irdelediğimizde “yapılarda asbestli yapı ürünlerinin belirlenmesi, ölçümü, sökümü, yapıdan uzaklaştırılması ve bertarafı süreçleri”nin bahsi geçiyor. Oysa uluslararası araştırmalara baktığımızda yapıda asbestin varlığının belirlenmesinden sonra karar süreci başlıyor. Belirlenen asbest lifi oranına göre liflerin havaya karışmasını önlemek için asbestli yapı ürününün üzerini kaplamak, bir kapsül içine almak ya da son seçenek olarak asbestli ürünü yapıdan uzaklaştırmak var ki son seçenek de en zor ve pahalı olan diye tanımlanıyor. O nedenle de tüm bu toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları, yapılan yasal düzenlemeler, hatta konunun farklı platformlarda da tartışılıyor olması sevindirici gözükse de ülkemizde şu anda yaşadığımız kentsel dönüşüm sürecinde asbestli yapı ürününün yapıdan uzaklaştırılması uygulamalarında eşgüdümlü, güvenilir ve denetlenebilir bir risk yönetim planının olmaması yine “mış gibi” ürettiğimiz çözümlerden biri şüphesini doğuruyor…

Etiketler:

İlgili İçerikler: