Mekanı Öne Çıkaran

HÜLYA ERTAŞ

Topkapı Saray Mutfakları’nda sergileme şeması, mekana en az müdahale etme fikrinden yola çıkarak basit bir ızgara şemasına yerleştirilmiş. Teğet Mimarlık’tan Ertuğ Uçar ile tasarladıklarını ve yapabildiklerini konuştuk.

Hülya Ertaş: Saray Mutfakları üzerine çalışmaya nasıl başladınız?
Ertuğ Uçar: Proje, 2010 İstanbul Avrupa Başkenti kapsamında başladı, kamuda mutat olduğu gibi işler karıştı, taraflar değişti, müze 2015’de ancak açıldı.

HE: Restorasyon ve sergi küratoryal hizmetlerini nereden aldınız?
EU: İşe giriştiğimizde restorasyon ihalesi çoktan yapılmış, ayrı bir ekip içerikten bağımsız onaylı projeleri uygulamaktaydı. Dolayısıyla o noktada bir şans varsa da kaçırdık. İşi ajanstan almıştık. Öte yandan Topkapı Sarayı Müdürlüğü, Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı’nın ilgili birimleri ve İl Özel İdaresi projenin içindeydi. Bu gibi durumlarda herkes iyi niyetli oluyor, ama işler nedense yolunda gitmiyor. Tüm taraflar mimar olarak sizden hep bir şeyler bekliyor. Biz aylarca sergilenecek objeleri incelemek istedik ama olmadı. Bu vitrinler bittiğinde biz hala hangi vitrinde ne sergileneceğini bilmiyorduk. İşin tuhafı onlar da bilmiyorlardı. Bizim baştan itibaren önerilerimiz oldu. Sergiyi bir mutfak eşyaları teşhiri, envanterdeki hazinelerin halka açılması olarak görmek yerine, saray kültürü bağlamında çeşitli hikayeler eşliğinde anlatmayı istedik. Mesela uzun vitrinlerde ziyafet sofralarını sergilemeyi, gezenlerin kendilerini sofrada gibi hissetmesini hayal ediyorduk. Ziyafet üzerine bir sürü fikir geliştirdik. Bunun dışında yapının gözlerini saray mutfağında pişen yemeklerin hammaddeleri ve tarifleri, kıyafetler ve oturma düzenleri gibi konulara da açmak istedik. Ancak geliştirdiğimiz fikirler reddedilince, biz de yapının ölçeğiyle uyumlu olacağını düşünüp büyük ebatlı az sayıda vitrin yapmaya karar verdik. Vitrinlerin büyüklüğü esneklik demekti. Bu sayede müze yönetiminin içine ne istiyorsa koyabileceği bir düzene doğru yöneldik. Sonunda da bir mutfak kültürü sergisi yerine, sarayın elindeki objelerin dizildiği bir mutfak eşyaları sergisi oluştu.

HE: Ana yerleşim bir ızgara sistemi üzerinden geliştiriliyor. Bunun nasıl işlediğini anlatabilir misin?
EU: Mekanı bir ızgara sisteme oturttuk. Bu, duvarlardan bağımsız işliyor. Ana fikir: Hiçbir şey duvara değmeyecek. Zemini yükselttik. Bu döşemenin altında ağır bir tesisat var: Aydınlatma, güvenlik, internet vs. Bal peteği yapısı olan bu özel yükseltilmiş döşeme, yüksek dayanımlı laminatla kaplandı. Onunla aynı malzemeden de vitrinleri tasarladık. Zemin, vitrinler ve panolar bu ızgaranın içerisinde çalışıyor. Aslında basit bir topografya fikri uygulaması.

fotoğraflar: cemal emden
plan
kesit

HE: Vitrinler bu ızgaraya nasıl yerleşiyor?
EU: Vitrinlerin yerleşimi, yapının gözleriyle, dolayısıyla baca ve kubbelerle ilintili. Izgarayı ise kubbelerden öte mekanın tümünü göz önüne alarak kurduk. Öyle bir modül bulmalıydık ki hiçbiri duvara değmemeli, vitrin ebatlarıyla uyuşmalı ve taşıyıcılığı olmalıydı. Dolayısıyla bir optimizasyon yaptık. Koyduğumuz ızgaranın anlamlı bir şekilde işlemesi, belirli noktalarda kesintiye uğramaması için yaklaşık 1,20 metrelik bir modül belirledik. Ardından kubbelerin gözlerini ve mekan içindeki dolaşımı gözeterek bu ızgara içine vitrinleri ve panoları yerleştirdik. Projenin uygulanışındaki kırmızı çizgi, mekanın öne çıkması, kendi karakterini korumasıydı, bu nedenle de mümkün olduğunca az müdahalede bulunduk. Mekanda bu kadar çok obje sergileyip mekana bundan daha az dokunmamız mümkün değildi diye düşünüyorum. O açıdan sonuçtan memnunuz.

HE: Vitrinlerdeki akışı nasıl planlamıştınız?
EU: Sergiye ilk girişteki büyük vitrini, Topkapı Sarayı’nın içinde olduğu bütün yarımadanın maketi olarak düşünmüştük. Mutfaklar yarımadanın Marmara’ya bakan kısmında yer alıyor ve aslında Topkapı Sarayı'nın Adalet Kulesi’yle birlikte Marmara’dan en görünen yeri. Biz makette onları göstermek istedik çünkü insanların çoğu sarayın Kadıköy’den fotoğraflarını çekiyor ama oranın mutfak olduğunu bilmiyor. Öte yandan bu maket, saraya başka yerlerden gelen gıdaların depolandığı alanları da gösterecekti. Eflak Boğdan'dan, Amasya'dan, İran' dan, Çin’den, Avrupa’dan, Mısır’dan gelen gıdalar, hangi limandan saraya ulaşırdı ve nerede depolanırdı? Bizim zihnimizdeki giriş maketi buydu. Sonrası dediğim gibi padişah sofrası, ziyafetler, şenlikler, tarifler gibi her göze bir başlık idi. Ancak hikayeler yerine daha çok objelere odaklanan bir sergileme tercih edildi.

HE: Mutfakları sadece mekansal olarak korumak, içine bir sergi düzenlemeden burayı sergilemek mümkün değil miydi?
EU: Tabii ki mümkündü. Sergiyi sökerseniz hala mümkün. Ama sergilemek bir fetiş. Sarayın depoları eşyadan taşıyor. Sonuçta sergilensin istiyor insanlar. Öte yandan mekanda hiçbir şey kalmamış. Ocak yok, taş yok, duvar yok, orijinal zemin döşemesi yok. Orjinaline dair pek bilgi yok. Şöyle gözler vardı muhtemelen; sadece padişaha yemek yapılan padişah mutfağı gözü, etrafındaki birinci halkaya sonra ikinci halkaya yemek yapan gözler, ziyafetlerin, sünnet yemeklerinin çıktığı gözler, ilaç, şerbet vs yapılan göz…Dolayısıyla hepsinde benzer iç kurgu vardı ama bugün bu bilgiye sahip değiliz. Soruna tekrar dönecek olursam; mutfak gözlerinin mekanı çok etkileyici. O da sergileniyor bugün. Bizim amacımız zaten mekanın ruhunu asgari zedeleyecek bir fikri oraya uygulamaktı.

HE: Deniz Müzesi ile karşılaştırınca ne kadar benzer süreçlerden geçtiniz?
EU: Sergileme açısından bakarsan çok farklı değil. Neyi nereye koyacağını önceden planlamayan, muntazam bir envanteri, bir sergileme fikri olmayan bir işveren var ve dolayısıyla bize de program, brief vermiyor, geliştirdiğimiz fikirlere hep kuşkuyla bakıyor, ama yerine de bir şey önermiyorlardı. Öte yandan da şunu düşün: Açılış tarihi kılıcı tepemizde sallanıyor. Öyle olunca envanter ve mimar baş başa kalıyor. Mimar en iyi şekilde işi tamamlamaya çalışıyor. Nihayetinde bu mücadele, mimarın işi bitirip işverene teslimiyle son buluyor. İşte o zaman, inşaat bitip de mimarlardan kurtulunca, kurumlar sergileme işine girişiyor. Bu da mimari ile sergileme arasındaki ilişkinin zayıf olmasına yol açıyor.

HE: Memnun değil misiniz sonuçtan?
EU: Yo, memnunuz. Bir kere sarayın özel kısımlarından biri ziyarete açıldı. Mutfaklar, bir avlu etrafında toplanmış ve saray içerisinde çalışan bir alt kurum: İçinde koğuşlar, mescit, hamam, mutfaklar, depolar var. Bugün gördüğünüz sadece mutfak kısmı. Ama avlu mekanı artık ziyarete açık. Ve bu çok iyi bir şey. Memnun olmadığım şey şu: Müellif olarak, hatta bir mimar olarak değil, sergi gezen biri olarak bu sergide yapılabileceklerin çok azının yapıldığını düşünüyoruz. Topkapı Sarayı Mutfak Kültürü Müzesi diye yola çıkıp, noktayı cam ve porselen eşyalar sergisiyle koyuyorsunuz. Objelerin her biri teker teker güzel. Keşke onları bağlama daha ustalıkla yerleşmiş görseydik.

Etiketler:

İlgili İçerikler: