Mimari Atölyelere Alternatif Yaklaşım

ARZU TÜRK SAYGIN ÖZCAN

Paradox Stüdyo ekibinden Saygın Özcan’la düzenledikleri More atölyesi hakkında sohbet ettik. Bir mimari stüdyo biçimi olarak tarif edilen atölye; mimarları, akademisyenleri ve öğrencileri daha fazla üretime teşvik etmeyi amaçlıyor.

Arzu Türk: Paradox Stüdyo kimlerden oluşuyor ve ne üretiyor?
Saygın Özcan: Biz küçük bir öğrenci grubuyuz. İki sene önce İstanbul Teknik Üniversitesi’nin 3400 isimli atölye mekanının heyecanlı atmosferi içinde kurulduk. Ekipte benle birlikte Nurcan Sütçü, Erkin Yaşar Çerik ve Sezin Nazire Demir var. Bir blogda projelerimizin sürecini, yarışmalarla ilgili düşüncelerimizi ve yarışmaya katıldığımızda edindiğimiz deneyimlerimizi yazarak başladık ve zamanla daha fazla yarışmaya katıldık. Sonrasında 2. İstanbul Tasarım Bienali’nde bir işimiz sergilendi. Bu noktadan itibaren daha dinamik bir ekip halini aldık. Kadıköy Yeldeğirmeni'nde kendi imkanlarımız ölçeğinde bir atölye açtık. Biz o mekan olmadığı zaman da sürekli bir araya gelip mimarlık tartışıyorduk, stüdyo bizim için bir metro istasyonu bile olabiliyordu. Okulda stüdyo kültürü gibi birtakım paneller olmuştu ve biz bu paneller üzerinden kendimizi sorguladık; çalışma halini tekrar ele alarak kendimizi tekrar tanımlamaya karar verdik. Küçük bir prototip olarak TAK'la birlikte Kritik-TAK adında bir etkinlik yaptık. Devam eden proje stüdyolarına KATÜ, ODTÜ, İTÜ ve YTÜ'den katılımlar oldu. Stüdyo kapsamında "Laflar" isimli bir etkinlik serisi düzenledik. Bu etkinliklerde mimarlığın farklı girdileri açısından tecrübeli bir “laflayan’’ davet edip stüdyonun o konuyu nasıl ele aldığını tartıştık. Anahtar kelimelerle yeni atölyeler düzenlendi. Sonra bu lafların konsepti ve konusu yavaş yavaş, bizim de planladığımız üzere bir stüdyo kültürüne dönüşmeye başladı.

paradoks stüdyo
more

AT: Peki ya More Atölyesi ve Paradox Stüdyo'nun ilişkisi nedir?
SÖ: Paradox Stüdyo’nun fikirsel bir ürünü olan More için yürütücüsü olmayan, kendi müfredatını ve bilgi havuzunu oluşturan alternatif, yatay, fraktal bir ideal stüdyo arayışı diyebiliriz. Düzenlediğimiz paneller, workshoplar ve ekip içi tartışmalar More yapısının bilinçaltını oluşturdu. Paradox Stüdyo sadece organizasyon aşamasında yer alıyor. Onun dışında her birey bunun bir parçası. More aslında danışman kuruluyla, katılımcılarıyla kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen her anlamda kendi kendini yürütebilen bir stüdyo. Aynı zamanda eğitim sistemindeki ve mimari ofislerdeki atölye üretimi açığını kapatabilecek olan diğer her sistem ve oluşum ile uyum içinde çalışabilecek bir destek atölye diyebiliriz.

AT: Süreç nasıl ilerliyor?
SÖ: Stüdyo içinde öğrenciler, akademisyenler ve ofiste çalışan mimarlar üretim sürecinin bir parçası. Herkes öğrenci aslında. Haftada iki kez bir araya geliyoruz; ilk buluşmada birlikte üretiyoruz, diğer buluşmamızdaysa yürütme kısmını gerçekleştiriyoruz. Herkes kendi müfredatını oluşturuyor. Stüdyo bu yöntemle kolektif bir fikir düzleminde yürütülüyor. Yürütücüsü yok tanımı bu noktada yanlış olabilir; çünkü heyecanlı tartışmalar ve fikir alışverişleri adeta ideal bir yürütücü hissi veriyor. Argümanlarınızı sunup bilgi havuzuna dahil olarak stüdyonun bir yürütücüsü oluyorsunuz diyebiliriz.

AT: İstediğimiz zaman More'a katılıp bu üretim ve tartışma sürecine dahil olabiliyor muyuz?
SÖ: Evet; ancak sürece doğrudan üretimin içinde yer alarak değil, tartışma sürecinden beslenen bir kişi olarak, ona eklemlenen bir izleyici olarak katılmak ilk aşamada daha sağlıklı oluyor. Bunun nedeniyse önceden belirlediğimiz takvime sonradan katılanların yetişmede sıkıntı yaşayacağını düşünmemiz. Belli bir noktaya gelmiş üretim sürecine ortadan dahil olmak çok da kolay olmuyor.

AT: Katılımcılar arasında bir hiyerarşi var mı? SÖ: Mimari üretim ve stüdyonun işleyiş felsefesi açısından bir hiyerarşi yok, tamamen yatay bir sistem olması için çabalıyoruz. Ayrıca stüdyoya teknik destek sağlayan bir danışma kurulumuz var. Bu danışma kuruluyla oturup projeleri tartışmıyoruz. Sadece stüdyonun sergi alanı, buluşma zamanı ya da proje stüdyosuna dahil olan üreticilerin sponsor ihtiyaçlarını karşılamak için bir havuz olarak işliyor bu kurul.

AT: Neden okuldan koparak böyle bir oluşum gerçekleştirmeye karar verdiniz?
SÖ: Bilginin sürekli değiştiği, geliştiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu değişim ve gelişimi yakalamak için sistemlerin ve tekniklerin dışına taşmak gerektiğine inanıyoruz. Bulunduğumuz eğitim sisteminde de, Taşkışla’da okuyan öğrenciler olarak şanslı olduğumuza inanıyorum. Akademisyenlerimizle kurduğumuz etkili iletişim, atölyelerdeki dinamizmle alakalı bir durum biraz. Ama bu nitelikli ortamı yavaş yavaş kaybetmenin endişesi içine girdik. Bu değişimle mücadele etmektense alternatif çözümler ne olabilir diye düşünüyoruz. Bununla mücadele etmenin de ayrı bir değeri var ama stüdyonun yürütücüden tamamen bağımsız olması ve herkesin stüdyo içinde üretim yapması gibi argümanlar bize daha doğru ve heyecanlı geldi.

AT: Peki ya danışma kurulu nasıl işliyor ve kurulda kimler var?
SÖ: Danışma kuruluyla ilişkimiz çok önemli. Stüdyonun ihtiyaçlarını danışma kuruluna yöneltiyoruz, her toplantımızda çıkardığımız buluşma raporlarını paylaşıyor ve stüdyonun gidişatını konuşuyoruz. Danışma kurulu bizim için fikir almak açısından da çok kıymetli; çünkü fikirlerimizi şekillendiriyor. Şu an yaklaşık 10 kişilik bir grubumuz var. Yürütücü olup ofislerde çalışanlar, bir ofis sahibi olmayıp çalışanlar, akademisyenler, öğrenciler ve mezunlar var. Alper Derinboğaz, Ali Dur, Enise Burcu Derinboğaz, Sait Ali Köknar, Hülya Arı, Hakan Tong, Deniz Aslan gibi akademisyen ve mimarlarla sürekli diyalog halinde stüdyoyu geliştirmeye çalışıyoruz.

AT: Atölye sürecinin sonunda sergilenecek ürünleri kalitesine göre eliyor musunuz?
SÖ: Aslında projeleri birbirimize yaptığımız eleştiri ve önerilerle hep birlikte elemiş oluyoruz. Stüdyonun temel işleyişi ikna etmek ve fikirleri çatıştırmak üzerine kurulu. Projeler de bu heyecanlı atmosferden besleniyor. Tartışmalar çok hararetli ve dolu geçiyor. İlk buluşmamızdan bugüne kadar herkesin her projede emeği var. Benim projemde benim dışımdaki 20 kişinin de emeği var. Yani aslında bütün projeler kolektif bir şekilde yürüyor. Ama bence burada projelerin niteliğinden çok daha kritik bir nokta var: Süreç. Projelerin ele alınışı, öğrettikleri, sebep olduğu tartışmalar; tüm bunların mimari değerinin ortaya çıkan ürünlerden daha fazla ön planda olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu sürece tutunup onunla birlikte etkili bir biçimde sürüklenmek, sergimizde bu süreci anlatmak istiyoruz.

AT: Ekonomik sürdürülebilirliğinizi nasıl sağlıyorsunuz?
SÖ: İhtiyaçlarımızı şu anda danışma kurumuzla birlikte sağlıyoruz. Bu açıdan aslında hala desteğe ihtiyacımız var. Birlikte çalıştığımız birkaç isim ihtiyaçlarımızı şu an karşılıyor. Ama sergi, üretimlerin fiziksel olarak ortaya çıkması ve sergilenebilir kalitede olması konularında daha çok desteğe ihtiyacımız olduğu ve olacağı tartışılmaz. Tabi bu More projesi için geçerli bir durum. Paradox Stüdyo olarak yarışmalardan kazandıklarımızla ve kendi çabamızla stüdyonun çarklarını döndürebiliyoruz.

AT: Paradox Stüdyo More'u bıraktığı zaman, More ne olacak? Devam edecek mi?
SÖ: Biz More'u sahiplenmek istemiyoruz. Biz bıraktığımız zaman başkalarının devam ettirebileceği bir sistem haline getirmek hayalimiz. Yaz döneminde More bu konseptte ilerliyor: Bir proje konusu belirleniyor, farklı yaklaşımlar bulunuluyor, tartışılıyor, yeni fikirler ortaya çıkıyor ve o proje fraktal bir şekilde yayılıyor. Ürünlerin serbest olduğu, sadece sorgulayıcı bir sistemle işleyen bir proje stüdyosu kurgusu var ortada; ancak dönem içerisinde bunun pek mümkün olmayacağını düşünüyoruz. Yazın tamamen bağımsızken dönem içinde acaba formal olanla, eğitim sistemiyle ve mimari ofislerle proje ilişkileri kurabilir mi, bu oluşumlara destek olacak alternatif bir proje stüdyosu haline gelinir mi diye düşünüyoruz. Bunun üzerinde hala çalışıyoruz.

AT: More'daki üretimlerinizle akademisyenlere olan iletiniz nedir?
SÖ: Eğer okuldaki atölye yürütülüş biçimlerinin yanlış olduğu çıkarımında bulunabilirsek gerçekten, zaten bunu ürünlerle ve süreçle söylemiş olacağımızı düşünüyorum. Yani burada eğitim sistemini ve ürünleri, proje stüdyolarını tamamen yargılamak gibi bir durum söz konusu değil aslında. Onu altlık olarak kullanırken bir eleştiri getirmek, farklı bir stüdyo arayışına girmek bizim derdimiz. Aslında stüdyoyu eleştirmenin yanı sıra ona yardımcı olup besliyoruz. Bu yüzden akademisyenlerin bu işleyişi görebileceğini, deneyimleyebileceğini düşünüyoruz. More proje stüdyolarını besleyen bir dershane, bir etüt görevi de üstleniyor bu noktada.

Etiketler: