Yeni AKM: Devlet İçindeki İzdivacın Temsil Sahnesi Mi?

KORHAN GÜMÜŞ

Yıllardır dönüp dolaşıp AKM’yi konuşmamızın çok yararlı bir şey olduğunu düşündüğümü söylemek istiyorum öncelikle. Böylece bir yapı üzerinden sanki birçok meseleye uzanabiliyoruz. AKM ister istemez siyasal temsil sahnesinde başrolü oynayan bir yapı. Bu yüzden temsili olarak üzerinde gerçekleşen tartışma, bir bakıma bir oyun alanı olarak siyasetin bu sembolik alanda soğurulmasını sağlıyor.

Diğer taraftan da "Acaba konuşabiliyor muyuz?" diye de soruyorum kendi kendime. Çünkü hala şeffaflık yok. Geçmişin muhasebesini yapan yok. Hala "kaybedilen on senenin suçlusunun kim olduğu" aranıyor. Kimsenin aklına bu yaşananlardan bir ders çıkarmak gelmiyor. En yetkili ağızlardan, meslek kuruluşu cephesinden öyle tuhaf şeyler söyleniyor ki bunlar ister istemez insana, arkasında gizlenen başka şeyler olduğunu düşündürüyor.

Mimarlar Odası yöneticileri ısrarla durdurulan restorasyon projesinin üzerinde bir "restoran" olduğunu iddia ediyor. Bence olmasında bir sakınca yok. Böyle konular bir projede pekala tartışılabilir. Önemli olan sürecin şeffaf ve bir proje yönetimi ilkeleri içinde gerçekleşmesi. Ama bu projede restoran olduğu doğru değil. İhale edilen uygulama projesinde böyle bir şey olmadığını, düzenlenen onlarca açık toplantılara katılan herkes biliyor. AKM'yi korumak için oluşan gönüllü mimarlar ve kültür insanları inisiyatifi tarafından yönetilen ve ortada bir bütçe olmadan hazırlanan projenin başlangıcında da bu fikir tartışılmıştı. Ama dönemin Kültür Bakanı, toplantılara katılarak projenin bu nedenle iptal edilebileceğini söyledi, bunun üzerine prova salonunun restoran yapılması düşüncesi projede yer almadı. Bu nedenle o toplantılara katılan sendika ve oda temsilcileri de uygulama projesinin nasıl olduğunu biliyorlar. Buna karşılık, bakanlık tarafından hazırlanan ve kurul onayı alınan avan projede bir restoran var.

Zaten sorun da burada. Kurul onayı almış eski proje iptal ettirilerek, bin bir emekle ve hiçbir bütçe olmadan hazırlanan restorasyon uygulama projesi engellenmiş oldu. Bu sayede yönetimin önü açıldı, sivil inisiyatif devre dışı bırakıldı. Restorasyon için ikna olan Erdoğan rahatladı ve "istemiyorlarsa yapmayın" talimatını verdi. Böylece AKM meselesi tekrar, üzerinden çatışan tarafların istedikleri mecraya sokuldu. Tıpkı buna benzer başka konularda olduğu gibi. AKM etrafında dönen meselenin artık açık açık konuşulması lazım. Bu şekilde devam ettiği takdirde bu mesele çözülemeyecek.

yeni akm, taksim, tabanlıoğlu mimarlık, xxi mimarlık tasarım mekan dergisi

Şimdi bu tartışmaları bir kenara koyup, konuya projenin biçimsel tarafından girmek istiyorum: Basında yer alan canlandırmada (sanki bir ölçek sorunu varmış gibi, merdivenden inen insanlarla karşılaştırıldığında çapı sanki en fazla 50 metre gibi gözükse de) ana yapı cepheden, büyük salonu içine alan kırmızı bir "yarım küre" ve onu kapsayan dikdörtgen bir "prizma" olarak algılanıyor. Bence bu yerleştirme, projenin en ilginç tarafı. Ana salonun bir yarım kürenin (kubbenin) içine, onun da eski AKM’yi canlandıran bir “kutu” içine alınması bence muazzam bir sembolizm içeriyor. Şöyle bir düşünün: Dışta eski AKM, yani bir kutu; içeride, yani kutunun içinde, kırmızı bir kubbe! Böylece Milli Görüş’ün kubbesi, Cumhuriyet modernizminin içine alınmış ve ehlileştirilmiş oluyor!

Geçmişte, Sözen zamanında İTÜ tarafından hazırlanan ve Taksim’i bir otoyol kavşağına dönüştüren ilk uygulama projesinin (1992) üzerine çizilen çemberle (1995) temsil edilen Taksim Camii projesi ile kutu gibi olan modern "kültür tapınağı" arasındaki “tansiyon” (nihayet) ortadan kalkmış gözüküyor. Oysa o "çekingen çember" ya da "kubbe" ilk ortaya çıktığında muazzam bir kıyamet kopmuş, gazeteler tünelleri falan hiç konu etmeden “Taksim’e cami yapılıyor” manşetini atmışlardı. Taksim Camii, 28 Şubat Süreci'nin en gerilimli konularından biri olmuştu.

Yeni AKM’nin, tam da kendisinden beklendiği gibi, rejimin iki temel siyasal akımını birleştiren bir sembolizme sahip olduğunu söylemek zannedersem yanlış olmaz. AKM’nin devlet içindeki rakip güçler arasındaki bir uzlaşmayı, hatta bir izdivacı simgelemesinin, onun geçmişten bugüne taşıdığı misyonu pekiştirdiği düşünülebilir. Sayın Cumhurbaşkanı hem AKM'nin yıkılacağını ilan ediyor hem de AKM'nin modernist bir temsil olarak üstünlüğüne boyun eğiyor. Daha önce "bu AKM'nin neresini beğeniyorsunuz, kutu gibi bir şey" diyenler, bir taraftan "onu yıkalım" derken onu korumuş ve kabul etmiş oluyor.

Eğer AKM bir mimari miras olarak görülüyorsa, Yeni AKM projesinin, AKM’nin müstesna bir "siyasal temsil sahnesi" olma işlevini koruduğu söylenebilir.

Buna karşılık dikdörtgen bir yerleştirmeden bu temel forma, yarım küreye geçiş nasıl bir sorun yaratır, bu da herhalde düşünülmüş olmalı. Parterde bir sorun yok, peki ya diğerlerinde? Balkonlar, localar izleyicilere nasıl bir görüş imkanı yaratacak? Ayrıca içinde bilumum kültür işlevlerini barındırması yerine işlevlerin ayrışmış olması da bence olumlu. Ancak bunların hepsi gelecekte olacağı varsayılacak ayrı birimler mi olacak? Örneğin, sergi salonları nasıl tasarlanacak?

Şimdi gelelim diğer konulara. Projeden önce bir proje yönetiminin oluşmuş olması gerekli. Bu projeyi, nasıl daha önce yönetememişse, bildiğimiz bürokrasi (çok açık ki) yönetemez. Hele bu kadar kısa bir sürede, hiç yönetemez! Bu durumda Tabanlıoğlu nasıl bir görev üstlenecek, bu çok önemli. Burada radikal bir adıma ihtiyaç var. Bu kadar sürede yetişmesi için mutlaka misyon odaklı bir proje yönetimi oluşturulması, filantropi alanına izole olan kuruluşların artık sahneye çıkması şart.

Umalım ki AKM bu tür projelerin yönetiminde bir örnek teşkil etsin. Çünkü mimarlık biraz böyle bir şey; örneklerle, deneyimlerle gelişir.

Bunun kadar önemli bir başka konu ise bittikten sonra nasıl yönetileceği... Yani “Peki bu önemli kültür yapısını kim yönetecek?” sorusunu, bina bittikten sonra sormak yerine şimdi sormak gerekir. Bu eksikliği şimdilik Tabanlıoğlu gidermiş gibi gözüküyor ama (ileride taşeronların, müteahhitlerin eline düşmemesi için) yönetimi şimdiden düşünmek gerekiyor. Bakanlık bu projeyi yönetemez. Hem uygulama (yapım), hem işletme olarak elimizde iki model var: Kamu ve özel. Bir kültür yapısı için başka bir alternatif olmalı. Yeni AKM'nin yeni olması için eski AKM de olsa aynı şeyin yapılması gerekirdi: resmi olmayan piyasa-dışı bir model deneyimi ortaya koymak. Şimdi bu yapı, Yeni AKM, her iki açıdan da bir "vakum" etkisi yaratabilir. Nasıl proje yönetimi piyasa-dışı ve devletsel olmayan bir modelle gerçekleştiyse, işletmesi için de bir model yaratılmak zorunda.

Bu proje, bunun mümkün olduğunu gösterdi. Geçmişte gene Tabanlıoğlu ve mühendislik hizmetleri müellifleri tarafından hazırlanan restorasyon uygulama projesi de bunun mümkün olduğunu göstermişti, açıkça. Ama belki de bu çatışmadan beslenen tarafların "huzurunu bozduğu için" engellenmişti. On sene önceki proje neden ve nasıl engellenmişti? Neden üzerine "restoran yapılıyor" denmişti? Neden bütçe yok denmişti? Kültür Bakanı neden görevden alınmıştı? Bütün bunları restorasyon projesine itiraz edenler de çok iyi biliyor. "Özelleştirilecek" dendi, bu da doğru değildi. Şimdiki projede hem restoranlar var hem de özelleştirme riski... Bir de daha kötüsü bürokrasinin keyfi yönetimine terk edilmesi... Bunları engellemek, AKM'yi tekrar şehre kazandırmak için bir mimarın çabası yetmez. On sene önce, tarafların birlikte durdurdukları proje, şehrin on sene AKM gibi başat bir sanat yapısından mahrum kalmasına yol açtı. Böylece güçlerini ispatladıklarını gösterdiler ama şehir kaybetti.

Şimdi kaybedilen on senenin hesabının da sorulması gerekiyor. Ama bu soruyu, bu kaybı yaratanların soramayacağı çok açık. Eğer itiraz edenler, kendi senaryolarının gerçekleşmesini sahiden istemiyorlarsa, artık kafalarına dank etmesi lazım.

Etiketler: